Türk Bayrağını dalgalandırdılar
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone OlBurcu Çetinkaya ve Çiçek Güney, Kıtalararası Ralli Şampiyonası'na katıldı !
Burcu Çetinkaya ve Çiçek Güney motor sporları ile ilgilenenlerin yakından tanıdığı iki isim. Normalde erkek sporu olarak bilinen ralliye yıllardır iki kadın yarışmacı olarak damga vuran ekip, bu yıl çıtayı daha da yükseltip dünyanın en büyük motor sporları organizasyonlarından Kıtalararası Ralli Şampiyonası'na (IRC) katıldı.
IRC'de Peugeot Sport Türkiye adına yarışan ikili, 80'li yıllardan sonra ilk kez Türk bayraklı bir otomobil ile uluslararası arenaya da çıkmış oldu. Yurtdışında Türk bayrağını dalgalandırmanın ve Türkiye'yi tanıtmanın kendilerine büyük bir gurur verdiğini belirten Burcu Çetinkaya ve Çiçek Güney ile ralli serüveninin nasıl başladığını, bu işe gönül verenlerin ne yapması gerektiğini, Türkiye'de ralliye bakışı ve IRC'deki hedeflerini, IRC San Remo etabını izlemek üzere geldiğimiz San Remo'da konuştuk.
- Ralli serüveniniz nasıl başladı?
B.Ç: 1993 yılıydı. O zamanlar Emre Yerlici Opel Calibra ile yarışıyordu. Benim babam da Opel'in genel müdürüydü. Bir gün kolumdan tutup yarışa götürdü. Ondan sonraki 7-8 sene babamın arkasında 'Beni Emre Yerlici ile tanıştır' diye gezdim çünkü yaptığı işe çok hayran oldum. Yıllarca yarış izlemeye gittim, Volkan Işık'ın eğitim seminerlerine katıldım. Sonra Hakan Dinç'in arabalarından birini kiralayıp pistte yarıştım. Arkasından da 2005 yılında Polo'nun düzenlediği Ladies Cup yarışına katıldım.
- Sponsorunuz var mıydı?
İlk başlarda sponsorum filan yoktu. Zaten ralli arabamı da bankadan aldığım krediyle satın aldım. Ama sene sonunda ilk sponsorum Sonax geldi. Çok küçük bir para olsa da onlar bana, ben de onlara inandım. Zaten sonrasında verdikleri destek yurtdışı kapısını da açtı, o nedenle çok önemliydi.
Eren GÜLER yazıyor hurriyet.com.tr2006'da yavaş yavaş sponsorlar artmaya başladı, 2007'de ise Çiçek geldi ve onunla uluslararası serüvene çıktık. 2007 sonunda ilk olarak Belçika'da yarıştık, arkasından İngiltere'ye gittik, 2008 ve 2009'da Dünya Şampiyonasını takip ettik, 2010'da da çok büyük bir adım attık. 150-160 beygir gücündeki önden çeker bir otomobilden 280 beygir dört çeker otomobile geçtik ve IRC'ye katıldık.
- O geçiş nasıl oluyor?
Birincisi, sponsorların size inanması ile oluyor. Sizin o otomobili kullanabilecek kapasitede olmanızla oluyor. Sonuçta otomobilin gücü artınca bütçeler çok yükseliyor. Biz eski otomobilimizle erkekler arasında iki sene birinci olduk, dünya şampiyonasında deerece yaptık... Dolayısıyla bir sonraki otomobile geçimizde başta Peugeot olmak üzere sponsorlardan önemli destekler geldi.
- Sizin ralli maceranız nasıl başladı?
Ç.G: Benz zaten çocukluğumdan beri adrenalin dolu sporlar yaparım. Snow board'da 8 senedir Türkiye şampiyonuyum. Arabalara ve motor sporlarına çok ilgim vardı. Burcu ile zaten çok yakın arkadaşız. Burcu Polo Ladies Cup'a girerken bana 'sen de gel' dedi ama son kişi dolduğu için giremedim.
- Sonra ne zaman birlikte yarışmaya başladınız?
Çiçek Güney, Peugeot Türkiye Genel Müdürü Jean Pierre Vieux, Burcu Çetinkaya
Burcu 1 sene yarıştı, sonrasında 'hadi birlikte yapalım' dedik ve 2007 yılında ben onun co-pilot'u oldum. 4 senede 70'ye yakın yarışa girdik. Artık benim ağzımdan çıkan kelimenin ucundan bile ne dediğimi anlıyor. Zaten bu sporda pilot ile co-pilotun uyumu çok önemlidir.
- Ailenizi ikna etmek zor olmadı mı?
B.Ç: Pek ikna etmem gerekmedi, aileme sormadım açıkçası. Ben hayallerimin peşinden gittim. İlk başta ailem biraz korktu, pek desteklemedi ama sonrasında işi ciddiyetle yaptığımı ve bunun bir meslek olduğunu gördükten sonra destek vermeye başladı.
Ç.G: Aileler için zor ama ben ilk söylediğim günden beri bir tedirginlik olmasına rağmen destek oldular. Annem devamlı Eurosport'tan yarışları izleyip bize rapor veriyor mesela. Abim de yarış için San Remo'ya geldi ve bize destek oldu. Zaten yurtiçindeki yarışlarda da her zaman bizimle. Onları da ralli bağımlısı yaptık işte...
- Sizin gibi iki bayan yarışan başka pilotlar var mı?
Çok çok az var. Şimdiye kadar girdiğimiz yarışların 5 tanesinde belki görmüşüzdür. Ama IRC sezonunu takip eden tek bayan ekip biziz.
- Siz şu anda IRC'de yarışıyorsunuz. Bir de daha kuvvetli araçların olduğu WRC var. Oraya da girecek misiniz?
B.Ç: Biz IRC'yi özellikle tercih ettik. Şu anda dünyada en çok ilgi gören motor sporu organizasyonlarından bir tanesi ve WRC'nin de önüne geçmeye başladı. Eurosport düzenlediği için tüm dünyada naklen ve banttan yayınlanıyor. Özellikle yarış haftaları çok fazla yayın giriyorlar ve çok fazla insana ulaşıyor. Sonuçta biz sporcuyuz ama bir taraftan sponsorlarımız ve ülkemizin tanıtımı da çok önemli. Dolayısıyla ne kadar çok insana ulaşırsak o kadar iyi.
- Peugeot Sport Türkiye ile yollarınız nasıl kesişti?
Biz Çiçek ile zaten geçen sene hedefimizi koymuştuk. Bu hedef doğrultusunda sponsorlarla da görüşmeye başladık. Önce üç senedir yarıştığımız Ford'un kapısını çaldık ama onların planları ile bizim hedeflerimiz kesişmedi. Sonrasında Peugeot Sport ile anlaştık ve onlarla yola çıktık.
Bundan sonra da bizi bırakmadıkları sürece biz de onları bırakmayacağız. Bize hayallerimizle ilgili çok büyük bir kapı açtılar ve vefa borcumuz var.Ayrıca bizim stilime uyması açısından da Peugeot çok iyi oldu.
- Sponsorlar haricinde destek geliyor mu?
Ç.G: Türk Tanıtım Fonu'nun desteğini de aldık. Sayın Bakan Hayati Yazıcı'ya da teşekkür ediyoruz. Türk bayrağı olan bir otomobille yarışmak bizim için gurur verici bir olay. Aynı zamanda ülkemizi de temsil eder hale geldik.
B.Ç: Türk bayrağı demişken ben araya girmek istiyorum. Biz yurtdışında yarışırken de bu ruhu taşıyorduk ama artık otomobilimizin üzerinde bayrağımızın olması bambaşka bir duygu. Zaten sezon içinde şu değişimi gördük: İlk yarışta kimsede Türk bayrağı yoktu, ikinci yarışta tek tük bayraklar görmeye başladık, üçüncü yarışta artık bizi serviste Türk bayrağı ile karşılayan yabancılar oldu. Farklı ülkelerden insanlar ellerinde bayraklarla bizi desteklemeye geliyorlar. Bayrakların sayısının artması bize büyük gurur veriyor.
- İki bayan olarak yarışmanız bu ilgiyi biraz artırmış olabilir mi?
Ç.G: İki bayan olmak önemli elbette ama sadece o değil. Belki iki erkek olsaydı da ilgi olabilirdi. Burada ilk olmak çok önemli. Sonuçta çok uzun yıllardır Türk bayrağı ile yurtdışında Türkiye'yi temsil eden bir oto yok.
- Öncekiler?
B.Ç: Daha önce Dünya Şampiyonası ve Avrupa şampiyonası kovalayan Türk pilotlar bunu Türk bayrağı ile yapamadı. Sadece vatandaşlığının gösterildiği ufak bayraklar değil, otomobilin tavanının, yanının komple kırmızı beyaz olması çok önemli. Bambaşka duygular uyandırıyor. Yabancılar elinde Türk bayrağı ile geziyor.
Sadece 80'li yıllarda bir Türk Milli Takımı varmış ama ondan bu yana yoktu.
- Bu spora başlamak isteyenler ne yapmalı?
B.Ç: Bence öncelikle sporcu mantalitesine sahip olmak çok önemli. Bir sporcu gibi yaşamak gerekiyor.
Ç.G: Ama Türkiye'de eğitim anlamında büyük eksikler var. Profesyonel yarışçı olmak için ciddi eğitimlerden geçmek gerekiyor.
Türkiye'de ise bu eğitim süreçleri çok yaygın değil. Yurtdışında çok daha erken yaşlarda başlıyor, çok daha erken yaşlarda otomobille de tanışıyorlar.
B.Ç: Bu aile bilinci ile de ilgili. 'Yarışçı olup da serseri mi olacak?' diyorlar. Ama yurtdışında eğer çocuğun hayali buysa ailesi onu 18 yaşında profesyonel sporcu hayatına yönlendirebiliyor. Burada süreklilik çok önemli. 18 yaşında başlayıp 3 sene devamlı tecrübe kazanan bir çocuk zaten sizden önde oluyor. Ben 25 yaşında başladım ama eğer 20 yaşında başlasaydım şu anda çok daha farklı bir resmin içinde olabilirdik. Fakat biz yine şanslıyız ki işin peşini bırakmadık ve uluslararası arenaya çıktık.
- Yurtdışında ralli yapmak isteyenlere destek var mı?
B.Ç: Mesela Fransa'da gençler rallisi seçmeleri var. Hayatında hiç yarışmamış ve bunu yapmaya imkanı da olmayanlar arasından bir seçme yapılıyor ve onlar yerel şampiyonada eş otomobillerle yarışıyorlar. Bütün sezon boyunca başarılı olan pilota federasyon tam destek verip onları profesyonel yapıyor. Yani beş kuruş harcamadan rallici olabiliyorlar.
Ç.G: Sebastian Loeb ve Sebastian Ogier gibi isimler bu seçmelerden çıktı mesela. Hiç para harcamadan tamamen devlet ve federasyon desteğiyle buralara kadar geldiler.
- Türkiye'de?
Türkiye'de bu yok maalesef. Paran varsa veya para bulabilirsen başlayabiliyorsun. Şu an yarışabilmek için belirli bir maddi olanak gerekiyor.
- Ne kadar mesela?
Yarış başına 1000 eurodan başlıyor. Gidip aracı kiralayıp yarışabilirsiniz ama kaza yaparsanız masrafı size ait. Sponsor bulana kadar kendi masrafınızı karşılamanız gerek. Bunun çok çok nadir istisnaları var. Türkiye'deki eğitim seminerlerinde başarılı olup sponsorlarla yarışan sadece iki kişi var. Bu arada o eğitim seminerlerine gidebilmek de para ile...
B.Ç: Ben bankadan kredi alıp yarıştım. Eğer bu işi yapacaksanız bir risk almanız, elinizi taşın altına koymanız gerekiyor.
- Türkiye'de de Fransa benzeri maddi gücü olmayanlara yönelik seçmeler olacak mı?
Bunun olacağına inanıyoruz. Biz de çok uğraş veriyoruz. Böylesi bir seçme motor sporlarını geliştirmek için çok önemli. Nasıl insanlar küçükken futbolda, basketbolda altyapıya gidebiliyor, burada da çok gerekli.
- Bu spor dışarıdan gözüktüğü gibi tehlikeli mi?
B.Ç: Riski var ama güvenlik önlemini doğru alıp kitabına göre yaparsanız tehlike minimuma iniyor. Ben 70'ye yakın yarışta sadece bir tane ölümlü kaza gördüm. O da hem şanssızlık hem de otomobilin eski olmasından kaynaklandı. Zaten rallide olabilecek en kötü şey çok hızlı bir şekilde sert bir zemine çarpmaktır. O araç da frensiz sekerek ağaca girdi.
Ç.G: Sonuçta tehlike yok diyemeyiz ama güvenlik önlemini doğru aldığınızda risk minimuma iner. Altı noktalı kemerler, yanmaz tulumlar, kasklar... Riski azaltmak için her tür teknoloji var artık.
- Bu işi yapabilmek için düzenli spor gerekiyor mu?
Ç.G: Eğer gerçek anlamda profesyonel olacaksınız profesyonel sporcu gibi yaşayacaksınız. Hiç alkol almayacaksınız değil belki ama her gece içerseniz, yarıştan önce içerseniz, sabah kalkıp koşularınızı yapmazsanız iyi bir rallici olamazsınız. Diğerleri nasıl yaşıyorsa sizin de öyle yaşamanız lazım.
B.Ç: Bir yarışın başlangıcı ile bitişi arasında neredeyse bir maraton koşucusu kadar enerji harcarsınız. Kalp atışı 160'lara çıkıyor ki benim normalde 60'tır. Sadece buradan bile anlayabilirsiniz. 20 km'lik etaplardan 5 kere geçiyorsunuz, otomobilin içi 60 dereceye kadar çıkıyor... Bir yarışta ortalama 3 kg kaybediyoruz.
Ç.G: Yardımcı pilotların da konsantrasyon kabiliyetinin çok yüksek olması lazım. Bunun için de özel eğitimler var. Ama ben milli sporcu olduğum için bu konsantrasyon daha kolay oluyor.
San Remo'da 44 km geçtik mesela, gece karanlıkta pür dikkat hem yola hem notlara konsantre olmanız ve o senkronizasyonu 40 dakika boyunca sürdürebilmeniz gerekiyor. Ders çalışırken bile 40 dakika kitaba bakamazsınız. Gözünüz kulağınız kayar. Ama burada 40 dakika boyunca hiç ama hiçbir şeyin konsantrasyonunuzu dağıtmaması lazım. Çok kolay değil yani.
- Özel olarak hangi sporları yapıyorsunuz?
B.Ç: Sabahları Belgrad ormanında haftada 5 kez 8-10 km koşarım. Açık havada oksijenle birlikte yapılan spor çok daha etkili. Ayrıca kick box antrenmanları yapıyorum. Ralli direkt ile bir ilgisi yok ama reflekslerini geliştiriyor, el ayak koordinasyonu için çok faydalı oluyor. Bunlar da bir rallici için önemli meziyetler.
Ç.G: Ben 15 yaşından beri bildiğiniz bütün snowbord yarışlarına girdim. O nedenle kış sezonum çok yoğun geçiyor. Spor her zaman devam ediyor. Özel hocam var, devamlı idman yapıyoruz. Fakat bir co-pilot'un çok özel kas çalışmasına gerek yok.
B.Ç: Ama fiziksel olarak fit olmayan bir co pilot, eğer kadınsa mesela lastiği bile kaldıramıyor. Patlayınca ne olacak? Bunlar belirli bir fiziksel güç gerekiyor.
Ç.G: Biz 2.5 dakikanın altında lastik değiştirebiliyoruz. Bu süreyi 5 dakikalardan indirdik. Arkadaşlarıma da söylüyorum, bir yerde lastiğiniz patlarsa beni çağırın, hemen değiştiririm diye...
Bu arada ben birşey eklemek istiyorum, Türkiye'de çok spor dalı var ama hep ilgi futbol ve basketbola. Diğer sporlarda adımızı duyuramıyoruz. Ben buna çok üzülüyorum. Kendimi de geçtim ama başarılı olabilecek çok fazla sporcu var Türkiye'de. Fakat destek bulamıyorlar. Bu gençlerin önünü açılması için federasyonlara ve devlete çok fazla görev düşüyor bence.
- Siz bu sene IRC'ye ilk kez katıldınız. Gelinen noktadan memnun musunuz?
Açıkçası biz şimdilik sadece puan almayı amaçlıyoruz. Hedefimiz IRC'de derece elde etmek ama ilk senede bunu yapabilmenin çok zor olduğunun farkındayız. Sonuçta herkesin bir kaç kere geçtiği yerlerden biz daha ilk kez geçiyoruz. Ama önümüzdeki yıllarda derece elde etme hedefimizi gerçekleştireceğiz.
- San Remo etabı nasıl geçti?
B.Ç: 220 km uzunluğunda 5 etap geçtik ve Super 2000 araçlar arasında 21'inci, genel klasmanda ise 25'inci olduk. Zor ve rekabetin yüksek olduğu bir yarıştı. Özellikle başlarda sık sık değişiklik gösteren hava şartları, yağmur ve dar zemin bizi oldukça zorladı. Ancak yarışın sonlarına doğru oldukça adapte olabildik.
Ç.G: Sezonun zorlu yarışlarından bir tanesiydi ve artık geride bıraktık. Zorlu, dar ve bol virajlı italyan asfaltında notlarımızı da geliştirerek tecrübemizi arttırdık.
- Sırada neresi var?
Sırada toprak yarış olan İskoçya Rallisi var. Uzun bir aradan sonra daha tecrübeli olduğumuz toprak zemine dönecek olmak bizi heyecanlandırıyor.
Hürriyet
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone Ol