''Eğer ligde ikinci olsaydım...''

''Eğer ligde ikinci olsaydım...''

Sadece şampiyonluğun değil, bu yarışın içinde olmanın bile başarı olduğunu dile getiren Hamzaoğlu, çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Sadece şampiyonluğun değil, bu yarışın içinde olmanın bile başarı olduğunu dile getiren Hamzaoğlu, “Bugün ikinci takımın hocası olsaydım bugün burada oturmayacağımızı da biliyorum. 2. olsaydık Galatasaray hoca aramazdı diye düşünüyorum. Arasaydı da yadırgamazdım” dedi.

E.G.: Hocam medyadan memnunsunuz.
H.H.: Memnunum.

E.G.: Peki bu işin bir de tersi var. Sonuçta futbol bu. Onlara hazırlıklı mı geldiniz?
H.H.: Hazırlıklıyım.

E.G.: Çok zalim olduğunu biliyor musunuz her şeyin..
H.H.: Biliyorum ağabey.. Şükürler olsun ki bu zamana kadar her tarafını gördük. Anadolu’da dolaşmadığımız yer kalmadı. Ne kadar acımasız olduğunu da görüyorum. Fenerbahçe ikinci bitirmesine rağmen darmaduman oldu. Beşiktaş aynı şekilde paramparça... Yanlış ama Türkiye’de gerçek bu. İkinci olan takım başarısız değildir. Bu yarışın içinde olmak başarıdır her şeyden önce. Bir takım kaybedecek en sonunda. İsterseniz 10 maç kazanın, Fenerbahçe ve Trabzon maçlarından sonra eleştirildim. Bu doğal bir şey. Bugün ikinci takımın hocası olsaydım bugün burada oturmayacağımızı da biliyorum. Bunların hepsine de hazırlıklıyım.

Ş.B.: Peki hocam kendinizi iki hoca gönderen bir teknik adam olarak görüyor musunuz?
H.H.: Evet ama benden dolayı olmadı. Camiaların futbola bakışından dolayı oldu.

T.B.: Bugün ikinci olsaydınız Galatasaray teknik direktör arıyor muydu?
H.H.: Aramazdı diye düşünüyorum. Arasaydı da yadırgamazdım.

Yaş değil yaşanmışlık

U.M.: Siz oyuncu iken çok yetenekli değildiniz belki ama çok zekiydiniz. Bir de hitabetiniz çok başarılı... İsmail hocanın (Kartal) hitabeti çok başarısız. Teknik direktörlüğün yarısı hitabet...
Ş.B.: İsmail hocanın bir de Hamza hoca kadar tecrübesi yok. Hamza hoca kaç tane takım dolaştı.
A.G.: Hamza hoca tek başına yüzmüş.
H.H.: Galatasaray’dan 1995’de ayrıldığımda küçük bir çocuğu suya atarsınız ya yüzme öğrensin diye... Öyle atıldık..

B.M.: Beşiktaş neden üçüncü oldu? Eksiği neydi?
H.H.: Belki tecrübe... Yaş değil, yaşanmışla ilgili. Olumsuzluklarda kendinizi çizgi üzerinde tutabilmek önemli. Ben özür dilerim. Maç 2-0’dan 2-2’ye gelmiş. Oyuncular bana, kendine, arkadaşına kızgın... Soyunma odasına girip oyuncuları eleştirseydim ne olurdu o takımın hali... Oyuncu o zaman ‘Hoca sen niye değiştirdin’ demez miydi? Oyuncular ben hatamı kabullenince reaksiyon verdi. Biz de Galatasaray takımıyız. Kendi hatalarımı görürken, oyuncularımın hatalarını görmüyor muyum? Hataları giderme yöntemi herkese göre farklı. Ben eleştirerek, suçlayarak yol almayı doğru bulmuyorum. Onların eksiklerini, hatalarını onlar fark etmeden kapatmanın peşindeyim.

Kendime kızdım

A.G.: Hocam kendinizi en sıkıntılı, bu iş artık olmaz, en bunalmış durumda ne zaman hissettiniz? Hangi maç veya hangi haftaydı?
H.H.: Geldiğimizden beri öyle çok büyük sıkıntımız olmadı. Trabzon maçında çok üzüldüm. Başakşehir maçında kendime çok kızdım. Orda Dzemaili’ye ‘Biraz daha bekle’ diyebilirdim. Yasin kıpırdanmaya başlamıştı. Ben Yasin’i çıkarınca Sneijder de düştü. Onu gördüm. Sola geçince isteksiz. Takım psikolojik olarak hazır değildi. ‘Hocam ne gerek vardı? mesajı verdiler.

E.G.: Bu işi hallettik dediğiniz an hangisi?
H.H.: Fenerbahçe’nin Başakşehir maçının son düdüğü.

Cepheye gerek yok

A.G.: Son dönemki yoğun fikstür sizi rahatsız etti mi? 8 günde 3 maç.
H.H.: Etmedi. Yönetim, ‘Sıkıştırılmış bir maç periyotuna giriyoruz. İtiraz edelim mi?’ diye aradı. ‘Buna göre adapte olacağız’ dedim. Kendimize bir cephe daha açmanın anlamı yok. Şartlar ne ise o şartlara göre çözüm bulmaya çalışan bir insanım.

E.G.: Bunun altını çizmek lazım. Bir cephe daha açmaya gerek yok!
Ş.B.: Hocam, İtalyanların arkasından geldiniz, şimdi karşınızda bir İtalyan yapılanması Fenerbahçe’de...
H.H.: Hayırlısı olsun.

Marjinal bir hoca!

Özeleştiri yapan, tenkitler karşısında uygar bir tavır sergileyen Hamza Hamzaoğlu, “Fatih hoca, Mustafa hoca, Kalli, Susic... Hepsi bir şey kattı. Yapıma uygun olan davranışları alıyorum” dedi.

T.B.: Kupa maçında yaşanan bir pozisyonda, Yasin ‘penaltı’ dedi, siz de değmediğini söylediniz. Bu sadece bizim medya olarak değil, kamuoyu olarak alıştığımız bir şey değil. Soyunma odasında futbolcuların da alışık olduğu bir şey değil. Siz bunu söyledikten sonra Yasin size nasıl baktı? Diğer oyuncuların tavrı ne oldu?
H.H.: Sivas maçından sonra otobüse bindiğimizde arkaya doğru gidip, ‘Yasin şimdi içerde izledim. Sen penaltı diyorsun ama değmemiş sana’ dedim. “Hocam vallahi değdi” dedi. Eve döndüğümde bir daha, bir daha izledim, sonra gördüm ki topuğuna bir temas var. Giderken dokunuş etkiledi demek ki... Ben oyuncularıma hep, ‘Asla kendinizi yere atmayın’ diyorum. Bursa maçında ise birincide takılmış, ikincide nasıl ayağa kalktı ama... İstemiyorum hakkımız olmayan şeyi... Sivas maçındaki gibi bizim aleyhimize olsa çok üzülürdük. Kendini atmaya meyilli oyuncular şunu kaçırıyor. 5 defa kendini yere atarsın hakem bir, ikisini verir. Ama 3 tane gol atacağın pozisyonu kaybedersin.

A.G.: Sizce Yasin o hareketi hakeme mi yaptı yoksa size mi bir mesaj mı?
H.H. (gülerek): İkisi de beraber...

E.G.: Hocam dürüst ve nazik bir hocasınız. Bu yetenekleriniz, bu vasıflarınız aslında güçleştiriyor hayatı!
H.H.: Zaman zaman... Bir çok yerde de kolaylaştırıyor. Bazı şeyleri daha kolay, daha rahat aşabiliyoruz. Oyuncularımla diyalogda, takım olmada, beraber hareket etmede daha da kolaylaştırıyor.

A.G.: Çizgi dışı biraz marjinal gelebilecek tavır sergilediniz. Özeleştiri yaptınız. Eleştiriler karşısında da gayet uygar ve anlayışlı bir tavır takınıyorsunuz. Bunlar pek rastladığımız şeyler değil. Siz bu felsefeye kitaplarla mı yoksa insanlarla mı ulaştınız?
H.H.: İnsanlarla... Ben yaşayarak ulaştım. Bütün hocalarım var. Fatih hoca, Mustafa hoca, yabancı hocalar... Kalli, Susic... Hepsi bir şeyler kattı. Benim yapıma uygun olan davranışları alıyorum.

A.G.: Seni en çok heyecanlandıran dünyadaki meslektaşın kim hocam?
U.M.: Bence stiliniz Wenger’e benziyor.
H.H.: Ben Fatih hocanın başarısını, hırsını, azmini takdir ediyorum. Hâlâ daha 24 saat futbol için çalıştığını görmek, enerjisini görmek etkileyici.

E.G.: Çok iyi insan olarak mı yoksa çok büyük hoca olarak mı anılmak istersiniz?
H.H.: Çok iyi insan..  Çünkü hocalık gelir geçer. Önemli olan insan olabilmek benim için. Herkes bir iş yapıyor sonuçta.

‘Rakibiniz siz değilsiniz’

O.Ş.: Kupa finalinde Sabri ile Melo arasındaki tartışmayı görünce ‘Seneye yoklar’ dedim kendi kendime...
H.H.: Bazen takımın kendine gelmesi için bu hareketlere ihtiyaç oluyor. Bunlar olmadan takım kendine gelebilmeli. Kenetlenerek o reaksiyonu göstermeliyiz. Hoş hareketler değil tabii... Devre arasında, “Sizin rakibiniz siz değilsiniz. Onlara karşı mücadelenizi gösterin. Yanınızdan, sağınızdan, solunuzdan geçiyorlar. Benim için kupa falan önemli değil... Bir daha olursa...” diye uyardım.

A.G.: Hakem kart gösterip atsaydı bir ceza verir miydiniz?
H.H.: Ben o cezalara pek sıcak bakmıyorum. Zaten cezasını atılmakla alıyor.

A.G.: Sneijder’in gol sevinçlerinde ayrı kaldığı zamanlar oldu.
H.H.: Sneijder şu an takımın çok önemli bir parçası. Her şeyi paylaşıyor.

Önce futbol sonra çocuk

E.G.: Hocam evde futbol kaçıncı sıradadır?
H.H.: İlk...

E.G.: En yakın aile dostunuz yine futbol dünyasından mı?
H.H.: Hayır. 3. Kolordu’da askerlik yaptığım dönemde komutanım vardı, Adem Yüksel... Albay... 1994’ten beri devam eden bir dostluğumuz var. İyi bir Galatasaraylıdır. O emekli oldu. Ailece görüşürüz. Her maçtan sonra arar, tebrik eder, konuşur, görüşlerini aktarır. Yaşam koçu gibi...

A.G.: Hâlâ komutanınız yani?
H.H.: Evet..

E.G.: Ya evde ikinci konu?
H.H.: Çocuklar tabii ki.. Onların okulları.

E.G.: Ne olmasını istiyorsunuz?
H.H.: Mutlu olmasını istiyorum. Sevdikleri işi yapmasını istiyorum. Kızım şimdi üniversitede okuyor, eczacılık bölümü... Futbolu çok seviyorlar. Futbolun içinde bir taraftar olarak devam ederler. Oğlum liseye gidiyor. Futbolcu olmayacak. O daha çok elektronik, makina işlerine meraklı... Belki o konuda kendini geliştirebilir.

E.G.: İlk paranızı kazanıp eve gittiğinizde ne yaptınız? İlk hediyeniz neydi?
H.H.: İlk paramla anneme yüzük aldım. Hâlâ takıyor.

A.G.: Yüzük alacağınız tek kadın anneniz miydi?
H.H.: O zaman öyle..

E.G.: Ev hayvanınız var mı?
H.H.: Buradaki evimizde yok ama başka bir evimiz daha var. Orada kızımın köpeği var.

Melo artık bize sarılabiliyor

T.B.: Dışarıdan bakınca sorunlu bir futbolcuya sahipsiniz. Galatasaray’a gelmeden önce Melo’yu nasıl görüyordunuz. Gelip çalışmaya başlayınca ne gördünüz? Melo’yu nereden görmeliyiz?
H.H.: Agresif oynayan bir oyuncu. Onun oyun yapısı bu... Tabii ki çok aşırı sertliklere taviz verilmemesinden yanayım. Kasıtlı bir hareket varsa kart gösterilmesine kızamam. Karşısındaki oyuncu da bu işten ekmek yiyor. Melo’nun yetiştiği mahalle, ortam, hayata bakışı... Hep tek başına mücadele etmiş. Herkese karşı bir savaş vermek zorunda hissetmiş kendisini...  Ama içinde inanılmaz bir bağlılık ve sevgi var. Biz onu yakalamaya çalışıyoruz. Melo bize ve arkadaşlarına artık sıcak bir şekilde sarılabiliyor. O mutluluğu beraber yaşayabiliyor. Daha önce uzaktı.

Ş.B.: Futbolcular da çok kabullenemiyor sahadaki Melo’yu hocam.
H.H.: Hep bir uzaklaşma olmuş. Onun davranışları diğerlerini itmiş ve uzaklaştırmış. O mesafeyi iyice daralttık.

Sağlam’ınki daha büyük başarı

C.E.: G.Saray’ın hocası olarak değil de bir sporsever olarak kendinizi düşünün. Siz 45 yaşında G.Saray’ı şampiyon yapıyorsunuz. Ertuğrul Sağlam, Bursa’yı şampiyon yaptı. Dışarıdan bakıldığı zaman hangisi daha büyük başarı olarak gözüküyor.
H.H.: Ertuğrul hocanın başarısı daha büyük. Bursaspor ile şampiyonluğu yakalamak bence daha büyük başarı. Zaten G.Saray, F.Bahçe, Beşiktaş ve hatta Trabzonspor her zaman aday...

Yıldırım Uran altyapıya

A.G.: Hocam yeni sezonda teknik ekipte bir yenileme, takviye olacak mı?
H.H.: Teknik ekipte bir yenileme düşünmüyorum. Sadece Yıldırım Hoca’nın (Uran) pozisyonunu değiştireceğiz. Bu sağlık durumuyla ilgili değil. Önümüzdeki yıl altyapının başında düşünüyorduk. Daha top oynarken Yıldırım Hoca’ya, “Hocam bıraktığımda yanımdasın” diyordum.

A.G.: Baba gibi mi seviyordunuz?
H.H.: Baba gibi.. Ağabey gibi.. İnsanlara sevgi ile bakan ve yaklaşan bir insan. Onun antrenörlük bilgisine çok inanırdım. Ama İzmir dar bir çerçeve. Eğer dışarı çıkmazsanız o kabuğu aşamıyorsunuz. Ortada kaybolup gidiyorsunuz. Halil Bıçakçı, Doğan Emintay gibi.. Böyle duayen hocalar orada kaldılar. Bana ikisiyle de çalışmak kısmet oldu.

Başakşehir maçından çıkıp gidecektim

E.S.: Hocam teklif gelmeden önce Galatasaray’ın şansını nasıl görüyordunuz?
H.H.: Ben Milli Takım’da görevli olarak Galatasaray’ın 4-0 yenildiği Başakşehir maçına gittim. Oradaki ortamı görünce iyi şeyler düşünmedim. Çok üzüldüm. “Oley oley” sesleri, “5..5..” tezahüratları... Galatasaraylıların hiçbir reaksiyon göstermeyişi... İki kişinin bile birbiriyle bakışıp “Ya ne oluyoruz” diyemediği bir ortamdı. Çok üzülmüştüm. Görevli olmasam çıkıp gidecektim. Artık ayıp olur diye sonuna kadar oturmak zorunda kaldım.

Bilic objektif

A.G.: Sizi kutladılar mı Slaven Bilic ve İsmail Kartal?
H.H.: Arayıp kutlamadılar. Televizyonlardan söylediler zaten. Bilic, Beşiktaş maçından sonra soyunma odamıza geldi, tebrik etti. Akhisar’da da 3-3’lük maçımızdan sonra soyunma odamıza gelip bizi tebrik etmişti. Bu anlamda Bilic objektif.

Türk spor basınının iki devi Şansal Büyüka ile Attila Gökçe, Hamza Hamzaoğlu’nu sorularıyla sıkıştırdı, ancak hocanın mütevazılığı mest etti.

1-863.jpg

Sohbete, sarı-kırmızı renklerdeki “Cim-Bom” adı verilen papağan da katıldı.

2-114.jpg

Milliyet