Şafak Sezer'in bu itirafını daha önce duymadınız !
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone OlŞafak Sezer özel hayatına dair önemli itiraflarda bulundu.
Bu haftaki pazar sohbetimiz Şafak Sezer ile. Öncelikle Şafak’la uzun yıllara dayanan dostluğunun hatırına bizi bir araya getiren eşim Fatih Mehmet Bucak’a teşekkürü borç bilirim. Şafak Sezer’e, değerli eşi Esra’ya, güzeller güzeli kızları Sudem ve Irmak Büşra’ya babalarını çekiştirme talebimi olumlu karşıladıkları ve sıcacık misafirperverlikleri için ayrıca teşekkürler. Şafak Sezer’in o ilginç evine adım atınca hepimizi güldüren filmlerinin nasıl bir beyinden çıktığını anlamakta zorlanmıyor insan. Renkli, değişik ve âdeta başka bir dünya oluşturulmuş mekânın içinde bir de aile boyu keyifli bir sohbet yaptık. Umarım beğenirsiniz. Herkese iyi pazarlar.
Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı, en eskilere gidersek?
Ailemizin soyu Horasan’dan geliyor. Babam Erzincanlı ama Ankara’ya geliyorlar. Annemi atla kaçırıyor, hep görümcelerle bir arada yaşıyorlar sonrasında. İki kardeşim vefat ediyor. 3 kız ve 3 erkek büyüyoruz, en son benim. İstenmiyorum aslında ama annem “Şu görümcemlere öyle bir çocuk ver ki çok şımarık olsun” diyor. 1970’de Ankara’da doğuyorum. 1 yaşındayken TRT’den Zafer Ergin geliyor amcamların evine. Bizi çekiyor, beni de sevip “Maşallah” diyor. Ben mahallede gezen, şişman, kıvırcık saçlı bir çocuktum. Babamlar naylon ayakkabı, oyuncak satardı. Çinçin Mahallesinde geçti çocukluğum. 12 Eylül zamanı ve tam sağcı solcu savaşının ortasından kaldığımız için okula gidemiyorduk. Bir de dayakçı hocamız vardı. Okula gitmiyordum. Çatının üst katına çıkıp orada kalıyordum. Tam 60 gün okula gitmedim. Annem yakaladı, sonra mezarlığın ortasına kadar kovaladı beni. Mezarlığın orada “kemikhaneye kapatacağız” diye korkuturlardı. Sonuçta okumak istemedim. Okumadım.
Çalışmaya mı başladınız peki?
Bir eczanemiz vardı. Orada pamuk çekmeye başladım. Bunun karşılığında para aldım. Nur Sinemasına giderdim. Yaşım 11 oldu bu aralar. Bruce Lee’nin karate filmlerini izlerdim. Sonra çizgi romanlara başladım. Her gittiğim evde Teksas, Tommiks ve Red Kit bulmaya çalışırdım. Bir de patates kızartması ile kuru fasulye pilavı çok severdim. Ezcanede pamuk çekerken bu yemekleri bize taşıtırlardı ama eve gelince tarhana çorbası içebilirdik. Ayıp olur diye de isteyemiyorduk o yemekleri.
Okul hayatınız tam olarak nerede bitti?
Orta 1’den terkim. Ama ilkokulu geç okudum, biraz büyümüştüm. Beni koroya seçerlerdi, sesim güzel diye. “Şu dağların yükseğine erseler, lale sümbül mor menevşe derseler..” diye bir türkü vardı, onu söylerdim. Ama çocukluğumda hep sinema aşkı vardı. Videoları alırdım sürekli, okumazdım ama sürekli bir şeyler izlerdim.
Nasıl bir çocuktunuz peki?
Gelen misafir kadınlara iğne batırıp kaçan, ağaçlara, güllere, dutlara dalan, okumayan, tam annemin istediği gibi şımarık bir çocuktum. Sonra “Kara Bela Çetesi” diye bir şey kurduk. Babamlar da bu arada kumarda vesairede emekliyi kaybedince bizi Sarayköy diye bir yere götürdüler. Orada “Küçük Emrah” filmleri izlerdik. Tarık Akan’la Fikret Hakan’ın “Arkadaşım” diye bir filmi vardır. Hayatım boyuncu unutmam, hep ağlardık o filmde. Bu arada Arif Sağ babamlarla beraberken çalardı ve beni de çağırırlardı. Belkıs Akkale, İzzet Altınmeşe hep babamın arkadaşlarıydı, onlar da gelirdi. Oralarda “Sen de bir türkü oku bakayım” dediler ve göze battık. Sonra Arif Sağ ile Belkıs Akkale istedi beni ama babam vermedi.
Türkülere devam ettiniz mi?
Tuvaletlerde tas çalarak türkü söylemeye devam ettim. Türkü türkü derken kendimizi bir anda Sincan Fatih Mahallesinde bulduk. Eczacılık yapmaya devam ettim. Bir ara camcılık yaptım. Sonra ergenlik dönemim geldi, bu arada sinema öldü. Sıhhiye Köprüsü’nün altında tezgahtârlık yapmaya başladım. Ardından babam beni rahmetli tiyatrocu Mehmet Karagöl’ün yanına götürdü. Orada taklit yaptırdılar. Demirel, eşek taklidi... Çok güldürdüm onları. Bu arada hem sağ bek futbol oynayıp hem de tezgahtârlığa devam ediyordum. Tiyatrocularla da futbol oynamaya başladım. Sonra da âşık oldum tiyatroya. Bir daha da çıkamadım. Eşek olarak girdim tiyatroya... Haldun Taner’in “Eşeğin Gölgesi” adlı oyununda başrolde devam ettim.
Kariyerinizde değişim noktası neresi?
2007 Kutsal Damacana’ları Leman ekibiyle çok güzel yaptık. Onların mutfağında piştim ve hepsine çok saygı duyuyorum. Ama asıl kendim yazmaya başladığımda, Kolpaçino’da her şey çok değişti. “Filmlerini 9 kere izliyoruz” diyorlar. Ben de “30 kere izleyin, çünkü her sözümde bir mesaj var” diyorum.
Kendinize en yakıştırdığınız rol hangisi?
Kolpaçino’daki Özgür ve Vodafone reklamları. Mesela karateci çok güzeldi.
Çinçin Mahallesi size ne kattı?
Vallahi o yaşadığım gecekondunun şu an villa dedikleri yerindeyim, o kadar. Bir de eskiden at arabam vardı, şimdi 2 tane arabam... Sadece o kadar. Çinçin, çok garip insanların çıktığı yerdir. Neşet Ertaş’lar geçti oradan. Ayrım olmadan hem sağcı hem solcu ne insanlar kardeş gibiydi. Gelen aylarca kalıyordu misafir olarak. Kimse kimseye yan gözle bakamazdı. Gerçek Şafak’ı tanıyanlar, kültürümün oradan geldiğini bilip öyle yaşamak istediğimi bilir.
Sosyal medyada yazılanlar sizi etkiliyor mu?
Etkilemiyor. Oradaki hiçbir şeye inanmıyorum. Ben bir günah işlemiyorum orada sonuçta.
Sporla aranız nasıl?
Çok iyi. Yürümekle. Terin insan vücudundan atılması çok önemli bence, çünkü bütün toksinleri orada atıyorsunuz.
Eşinin gözünden Şafak Sezer...
“İlk karşılaşmamızda kız kardeşime “Bu çocuk o gözleri şaşı olan komedyen değil mi, onun adı neydi, Şafak mıydı, Çapak mıydı” diye aramızda şakalaştık. Sonra ben tuvalete gittim, peşimden geldi, telefon numaramı istedi. Ertesi sabah aradı oyununa davet etti. Öyle başladı...”
Evde komik mi?
Eğlenceli ama doğal. Sabah uyandığında, açken asabi oluyor.
Sizce Şafak’ın kariyerinin iyi anlamda değiştiği yer neresi?
Arçelik reklamları bence.
Fikrinizi alır mı?
Ortaya çıkan işlerle ilgili yorumlarımı sorar. Eleştirmemi ister.
Şafak’a en yakın gördüğünüz karakter hangisi?
Alemin Kralı’ndaki “Baba” gibi bence. Oradaki karaktere normalde de çok benziyor. Eşine kıskançlığı, çocuklara despotluğu bazen benziyor.
Çocuklar babalarının izinden gitsin ister misiniz?
Allah vergisiyse olur zaten. Ama isterim.
Siyasi süreçlerden, yaşananlardan etkilendiniz mi?
Etkilenmez miyiz. Bu bize bence Allah’ın büyük bir sınavı oldu. Çevremizdeki insanların gerçek yüzünü gördük. Evimize alıp yemek yedirip sohbet ettiğimiz bazı insanların ortada hiçbir sebep yokken kocama, bana, çocuklarımıza sanki düşmanmış gibi hakaret ettiklerini, uzaklaştıklarını gördüm. Kocamın siyasetle gerçekten alakası yok. Fenerbahçelidir mesela ama futboldan da anlamaz. Sonuçta kim ne düşünürse düşünsün kocamı çok iyi tanıyorum. Siyasi sohbetleri de sevmez. Şafak’ın ölmüş annesine, bana, küçücük kızlarıma küfrettiler. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi iş teklifi getirenler, evime gelenler oldu. Ben maalesef aynı yaklaşamam ama bazı insanlara.
YENİ PROJESİ
Kolpaçino Özgür’lük
“Kadın kılığına girmeyi çok sevmiyorum. Kadının bu dünyada çok zor şartlarda yaşadığını biliyorum ya ondan”
“Yeni filmim Kolpaçino Özgür’lük. Herkese özgürlük, her şeyin affı olacak altyapısında. Tayland’da bir kabile var mesela. Gece rüyalarında bile birilerini kırsalar, yanlış yapsalar özür diliyorlar. Bu gibi konuları kullanacağım filmde”
“İnsanlar nasıl görürse görsün, sinemadan başka mesleğimin haricinde hiçbir şey yapmayacağım.”
Küçük kızı Irmak Büşra; Kolpaçino ile Kutsal Damacana’yı çok seviyor. Kolpaçino’da kızını oynadı. Büyüyünce doktor, bankacı, sporcu, aşçı, öğretmen, denizkızı, peri; yani her şey olmak istiyor. Büyük kızı Sudem ise, hem oyuncu hem yönetmen olmak istiyor. O da Kutsal Damacana Hitman’da oynamış. Her ikisi de okullarında “en iyi oyuncu” ödülünü almış. İkisi de babalarını izlerken çok gülüyor.
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone Ol