Can Sarcan; tek hayatı kamera...

Can Sarcan; tek hayatı kamera...

Genç neslin ödüllü yönetmeni Can Sarcan Merve Erden'in sorularını yanıtladı..

Bilgi Üniversitesinde Yüksek Lisans yapan Sarcan, kamerayla ilişkisi üniversite yıllarında başlamış ve ödül aldığı Grease müzikali yönetmenliğiyle dikkati çekince teklifler gelmeye başlamış…

Sektöre girmesi de çok uzun olmamış ama kendi tabiriyle “patlattığı” acayip işler var…Uzun filmler yapmak yerine, kısa videolar çekmeyi tercih ediyor. Kısa süredeki başarısını hiç kimseyi izlememeye bağlıyor…

Farklı, dinamik, yerinde duramayan, ileri de adını çok duyacağımız ve hayatta tek amacı video çekmek olan bir adam!

Tam bir deli…

Sarcan’la ilk çektiği sinema filmini, videolarını, yönetmenliğini, çocukluğunu ve hayattan ne beklediğini kendi ofisinde akşam güneşi eşliğinde konuştuk…

Can Sarcan ne ifade ediyor? Bize kendinizi anlatır mısınız?

Genelde kendimi anlatmayı tercih etmiyorum. Çünkü kendimi en iyi anlattığım yer videolarım, başka yolum yok.. Kamera dışında benden hiçbir şey olmaz. Mesela bugünü düşünelim, sabah montaj’a gittim, şuan buradayım akşam çekime gidiyorum. Muhtemelen yarın da mekan araştırmaya gideceğim. Hayatım video’dan ibaret ama geçmişimi anlatmaya çalışırsam, ayrılmış bir ailenin çocuğuyum, bir kardeşim var. İkinci yüksek lisansıma devam ediyorum. 5.yılını bitiren Filmsarcan adında bir film şirketim var. Kısaca hayatını mesleğine adamış ve sevdiği işi yapan birisi, hayatta başka hiçbir şeyim ve kimsem yok. Kamerası dışında başka hiç kimsesi olmayan birisi diyebilirsiniz.

Bu biraz yalnızlık değil mi?

Evet yalnızlık…

Peki neden bu yolu, yalnızlığı seçtiniz?

Çünkü derdimi duygularımı, düşüncelerimi en iyi bu yolla anlatabiliyorum. Bunun güzelliğini düşünebiliyor musun? Sen birine bir şey anlatıyorsun, bir cafe de buluşuyorsun, en fazla birkaç kişiye ulaşıyor, ben ise çalışma arkadaşlarıma anlatıyorum ve onu milyonlar izliyor. Seninki kişisel yalnızlık.. Sensin aslında yalnız olan, ben değilim. Ben derdimi anlatınca milyonlar biliyor.

Güzel ama çok ciddi bir değerlendirme değil mi? O zaman video çekmeyen herkes yalnız…

Hayır, sadece ben yalnızlığımı milyonlarla paylaşıyorum. Normal biri ise bir kişiyle paylaşıyor. Dolayısıyla normal biri bana göre daha yalnız…

Çocukluğun nasıldı?

Yaratıcı ama hayatı içimde yaşıyorum. Ailemde farkındaydı, Sessiz sedasız bir çocuktum. Ama gençliğim güzel geçti çünkü bizim zamanımızda internet yoktu. Daha fazla arkadaşlarımla beraberdim. Ama şimdi gençliğin hali çok zor, dikkatini dağıtan çok şey var.

İnternete üretim yapan biri söylüyor bunu?

Ama ben üretiyorum ve çok fazla internette değilim. Sosyal medyayı çok fazla kullanmıyorum. Günde en fazla yarım saatimi alıyor. Zaten vaktim pek yok.

Ne kadar süredir video çekiyorsun?

10 sene oldu..Şuan 29 yaşındayım. Çocukluğum güzel ama biraz yalnızdı. Çünkü 19’uma kadar kekemeydim. Derdimi anlatamayan , adımı bile söyleyemeyen, günaydın diyemeyen bir adamdım. O yüzden 19 yaşımdan öncesi benim için bir şey ifade etmiyor. Çünkü bir hayatım yoktu. Sohbetim yoktu,  düşünebiliyor musun.. Bir kız arkadaşım yok, hep dinleyiciyim, konuşmaya dahil olamıyorum. Esprilere gülen ama yapamayan kişiyim. (gülüyor) Neyse, 19 yaşımda tedavi olmaya karar verdim. Benim için dönüm noktasıdır.

Nasıl tedavi olmaya karar verdin?

Çocukluğumdan beri yönetmen olmak isteğim vardı ama ortada ciddi bir sorun var, konuşamıyorum.  Düşünsene yönetmen olacağım ama oyuncuya sahneyi anlatamıyorum. (gülüyor) 19 yaşımda karar verdim, ya istediğim gibi bir hayat yaşarım ya da hayatım boyunca mutsuz olurum. Tedavi oldum fakat şunu da fark ettim madem kendimi konuşarak anlatamıyorum, başka yollar bulmalıyım. Kameranın görsel dilini keşfettim.

Film sektörüne nasıl başladın?

Benim başlangıç hikayem oldukça ilginç…Üniversite de herkes ders dinlerken ben video çekiyordum. Okulun son yılında bitirme ödevi olarak “Kızsız Adam’ı” çektim. Kızsız Adamı çektikten sonra bir anda ilgi odağı oldum. Video tüm kanalların ana haber bültenlerinde çıkınca ister istemez insanlar beni tanımaya başladı. Ama şöyle bir gerçek vardı ki bu geçici bir ün, anlık bir ilgiydi. Asıl başlangıcım Kadir Has Üniversitesin de master yaparken, Grease müzikali’nin yönetmenliğini yapmamla gerçekleşti.  Film plato müziğin dikkatini çekince bana Show Tv’de yayınlanacak “Muck”  dizisinin yönetmenliğini teklif ettiler. Hayatımda hiç dizi çekim tecrübem olmamasına rağmen kabul ettim. Beni en çok zorlayan dizi süresinin 90 dakika olmasıydı. Çünkü benim şu zamana kadar çektiğim videoları toplasan 90 dakika zor çıkar. (gülüyor) Çok zorlandığımı itiraf ediyorum. Çünkü ciddi bir bütçe ve elimde inanılmaz imkanlar vardı. O zamanlar sadece 25 yaşındayım ve Show Tv’de bir dizi çekiyorum. Ama asla değişmedim. İnsanlara üsten bakan ya da ukala biri hiçbir zaman olmadım.

Kısa zamanda iyi yerlere geldiğin bir gerçek, başarını engellemek isteyenler oldu mu?

Kesinlikle oldu. Diziye başladığımda yardımcı yönetmenim 35 yaşında ve ben ondan 10 yaş küçüktüm. Doğal olarak bir kıskanma oldu. Belki sektörde 10 yılını harcamış, onun 3 katı maaş alıyorum. Dolayısıyla ayağını kaydırmaya çalışıyorlar.  Ama ben kimseyi önemsemedim, sadece işimi yaptım.

Daha sonra?

Dizi 8 bölüm sürdü. Dizide senarist sorunu vardı. Aklımdan geçenleri yazıya aktaramadık. Dolayısıyla dizinin reytingleri düştü. Müzikal gençlik dizisiydi. Türkiye’de bir ilkti diyebiliriz, oldukça zor ama güzel bir iş yaptık.

Sosyal medya iletişimi kolaylaştırdı, gelen eleştirileri nasıl yorumluyorsun?

Ben eleştiriyi kimin yaptığına bakarım, beni insanların olumsuz eleştirebilmesi için bir şey yapmış olması lazım. Sadece Amerikan dizisi izleyip eleştiri yapan insanların görüşleri beni ilgilendirmiyor. Ama bu sektörde emek harcayan biriyse daha dikkate alırım. Çünkü benim için insanlar ikiye ayrılır; üretenler ve tüketenler.. Yani eleştiri gelirken bir bakarım hangi taraftan geldi. Çünkü tüketen kesimin bazıları sadece bilgisayar başında oturup eleştiri yapıyor. Ayırımı iyi yapmak lazım…

Başka projelerin var mı?

Dizi veya reklam çekmek istemiyorum. Arada klip çekimleri oluyor. Popüler kliplerim arasında Ayşe Hatun Önal’ın “Güm Güm” şarkısı var. Pişt adında bir korku komedi filmi yaptık, güzel eleştiriler aldık…Fakat beni insanların video çeken adam olarak bilmelerini istiyorum. Çünkü insanın kendini konumlandırması gerektiğine inanıyorum. Örnek olarak en son katıldığım konferansta bulunma amacım internet viral videoların etkilerini anlatmak içindi. Çünkü ben oraya internet videoları çeken biri olduğum için çağrıldım. Herhangi bir klip yönetmeni sıfatıyla çağrılmadım.  İşte benim tek amacım bu, tek alanda uzman olmak. Eğer bir alanda uzman olursan insanların aklına gelme olasılığım çok yüksek bende geleceği olan bir sektörde tekim. İnsanlar bana internette en çok izlenen videoyu çeken adam olarak bilmeli, dikkat çeken video yapmak isteyen firmalar bana gelmeli.. Çünkü çok fazla klip yönetmeni var, onların arasında kaybolmaktan yerine internette projeler yapan bir yönetmen olarak devam etmek istiyorum.

Örnek aldığın birileri var mı?

Ben hiçbir tüketim gerçekleştirmiyorum, seyreden ya da izleyen bir insan değilim. Hiçbir dizi, reklam izlemiyorum. Hayatım tamamen üretmek üzerine kurulu. Çekim ve kurgu üzerine kurulu, başkasının yönettiğini izlemek yerine kendi bakış açımı ortaya çıkarmak daha heyecan veriyor. Böyle olunca kimseden esinlenmemiş oluyor ve videoları kirletmemiş oluyorum. Hızlı ve Öfekli’ye izleyip daha iyilerini yapamadıktan sonra izlememin bir anlamı yok.

Dünyayı takip etmek seni daha çok geliştirmez mi?

Dünyada ki filmler bizden çok önce, belki biz o kalitede filmleri 10 sene sonra izleyeceğiz. Filmden çıktıktan sonra üzüleceğime hiç izlemem daha iyi.

Peki firmalar niye seni tercih etmeli? Farkın ne? Özellikle niye Can Sarcan’a gelsin?

Artık firmalar internette video izletmenin peşinde, milyonlar izlesin istiyorlar. Benim bir formülüm yok, ama videolarıma kattığım ufak detaylarla fark yaratıyorum. İlginç bir öngörüye sahibim, senaryoları okurken farklılık katmaya çalışıyorum.

Yaratıcı insanlar hep son dakika fikirlerin geldiğini söyler, gerçekten öyle mi?

Evet, her zaman son dakika. (gülüyor) Seminerlere katıldığım zaman sunumları bile son dakika da hazırladığım oluyor. Son dakikalar güzeldir. (gülüyor)

Bir film şirketin var, nasıl kuruldu?

Ekip 5 kişiden oluşuyor… İnternette videolarım dikkat çekince firmalar gelmeye başladı.. Fatura kesme zorunluluğu ortaya çıktı. Bizde bir şirket anlayışı yok, benim derdim yaratıcı olmak, bütçeyle ilgilenen arkadaşım var. Benim olduğum yerde baskı yok, isteyen istediği işi yapsın yeter ki çalışsın. Ama ekibimin sevgilileri olmasını tercih etmiyorum. Yaratıcılığını öldüren bir şey olduğunu düşünüyorum.

Pişt filminden bahsedebilir misin?

Her yönetmen gibi benim de hayalimdi.. Çünkü sinema kalıcıdır, ölümsüzdür. Tabi daha ilk filmim, daha çok film çekmek istiyorum. Saçma bir film yapmak istedim, korku komedi.

Oyuncular nasıl belirlendi?

Daha çok ünlü olmayan kendi çevremden oyuncuları tercih ettim. Ama bence bu soru mantıklı değil oyuncuları nereden seçtiğimin bir önemi yok.

Ünlü bir oyuncuyu tercih etseydin filmin gişesi daha çok artabilirdi.

Ben ünlülerin yaptığı kaprisi istemiyorum. Ben istedim ki 6 başrol oyuncum var, hepsi aynı seviyede olsun, kimse üstün olmasın istedim. Bir oyuncum ben bu yemeği beğenmedim bana bu gelmesin demesini istemedim. Dizi de böyle bir tecrübem var. Makyaj aynasının 10 tanesinden bir tanesi yok diye sorun çıkartan ünlülerle çalıştım. Bence hiç gerekli değil.

Niye korku-komedi tarzını tercih ettin?

Türkiye’de yok, o yüzden gişede de neyle karşılaşacağımızı bilmeyerek bir iş yaptık. Herhangi bir tahminim yoktu ama sonuçları iyi oldu. Zaten korku filmleri çekiliyor ben korkuya komedi kattım. Farkımızda orada…

Görüntü yönetmenliği ve yönetmenliği beraber yürütüyorsun, Türkiye’de pek yok galiba...

Türkiye’de ilk olduğumu söyleyebilirim. Yönetmen ve aynı zamanda görüntü yönetmeni olmak oldukça zordur. Birçok işi aynı anda yapmayı seviyorum. Kamera başındayken beynimin çalıştığını hissediyorum. Bir cafe de oturduğum zaman hiçbir şey yapamazsın ama bir fotoğraf çekersen birçok şeyi aynı anda düşünürsün… Net almam, kafa boşluğunu almam lazım gibi… Kısaca hayatta en mutlu olduğum anlar kamera başında olduğum anlar…

Röportaj: Merve Erden
Haber3com