Deniz Uzunoğlu yazdı; Barbarossa - Denizin Çocukları
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone OlDeniz Uzunoğlu Doğan Kitap’tan çıkan BARBAROSSA – DENİZİN ÇOCUKLARI kitabı hakkında Haber3com'un sorularını yanıtladı…
“Herşey hikayeyle başlar… İyi anlatılmış bir hikaye, insanların soluksuz seyredeceği bir sinema filminin yapıtaşıdır. İhtiyacı olan tek öğesi midir? Kesinlikle hayır…”
““Mesleğiniz nedir?” sorusu cevap vermekte en çok zorlandığım soru belki de… Sanırım, sanatın bir çok dalıyla aynı anda ilgileniyor olmanın getirdiği bir şey bu. Barbarossa’nın hikayesini yazmadan önce sanat yönetmeniydim, kitap çıktıktan sonra ise insanlar bana “yazar hanım” diye hitap etmeye başladılar. O güne kadar kendi ürettiğimiz animasyon çocuk dizileri için altıyüz bölümden fazla senaryo yazmıştım ama kendimi hiç “yazar hanım” diye düşünmemiştim. Filmden sonra ise muhtemelen “Yönetmen hanım” olacağım. Ancak adına sinema dediğimiz bu muhteşem sanat sözkonusu olduğunda bunların hiçbiri birbirinden bağımsız değil bence… Sinemacı olmak, Pentatlon Sporcusu olmak gibi… Işıktan, dekordan, müzikten, oyunculuktan, kurgudan, hikayeden ve daha birçok şeyden anlamanız gerekiyor… Bence çok enteresan, çünkü kanaatimce, iyi bir romancı olabilmek için de aynen bu saydıklarımıza ihtiyaç var… Tüm bunların ışığında, Barbarossa’ya baktığımda gülümsüyorum… “Sinema yazdım ben” diyor ve gülümsüyorum.”
“15. ve 16.yüzyıllar… İstanbul’un fethiyle birlikte çöken Batı Roma İmparatorluğu’nun ardından Ortaçağ Avrupa’sında yükselen monarşiler, denizaşırı keşifler, canlanan beşeriyetçilik, filizlenen Protestanlık ve yaprak yaprak açmaya hazırlanan Rönesans dönemi… Katolik Monarklar Isabel ve Fernando’yu takiben V. Karl – nam-ı diğer Şarlken; Christopher Columbus, Leonardo da Vinci, Nicholo Machiavelli ve Martin Luther… Öte yandan, kendi aralarında sürekli bir çatışma ve rekabet halinde olmalarına rağmen; İngiltere, Fransa, İspanya ve İtalyan şehir devletlerinin karşısında birleştikleri tek “düşman”, Türk! Hem de hem karalarda, hem denizlerde… Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman; Kemal Reis, Turgut Reis, Piri Reis ve Barbaros Hayrettin Paşa dönemi…”
“Karalarda yaşananlar hakkında çok şey yazıldı, çizildi. Bu kitap denizlerin hikayesi…” diyor Deniz Uzunoğlu “Denizin çocuklarının hikayesi…”
Doğan Kitabevinden bu senenin Haziran ayında çıkan “Barbarossa – Denizin Çocukları” ’nın bir Hollywood filmi olma yolunda hızla ilerlediğini duyduk. Kitapta neler anlattığınıza geçmeden önce bununla ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?
Barbarossa aslında uzun metraj bir film projesi olarak başladı. O sebeple kitabın filme dönüşmesinden çok, hayalini kurduğum filmin önce kitabını yazmak istedim demem belki de daha doğru. Bugüne kadar sinematografik olarak işlenmemiş; Yüzüklerin Efendisi, Cennetin Krallığı ya da Truva gibi büyük bir prodüksiyona henüz konu olmamış, ancak yapıldığında en az onlar kadar hareketli, sürükleyici ve görsel olarak zengin olabilecek bir hikaye Akdeniz Korsanlarının hikayesi… Sanırım MATRIX üçlemesinin yapımcıları da benimle aynı fikirdeler ki bu projenin hayata geçmesi için en az benim kitaba verdiğim emek kadar emek veriyorlar. Filmin çekimlerinin ne zaman başlayacağı ya da kimlerin oynayacağı hakkında bilgi verebilmem için henüz çok erken ama bahsettiğim filmler kadar keyifli ve büyük bir prodüksiyonun temellerinin atılmış olduğunu söyleyebilirim.
Kitabınız “Kurgu-Roman” kategorisinde çıktı. Kitabınızda yaşanan olaylar tarihte yaşamış kişilerin üzerine giydirilmiş kurgular mı yoksa bu kişilerin gerçek hayat hikayelerini mi anlatıyorsunuz?
Kitabımda anlattığım hikaye Barbaros Hayrettin Paşa’nın, yani Hızır Reis’in, gerçek hayat hikayesi… Midilli adasında çömlekçilik ve ticaretle uğraşan eski Yeniçeri Vardarlı Yakup ağa ve Rum Katerina’nın çocuğu olan Hızır Reis’in küçük bir ticaret teknesiyle başlayıp, Avrupa Krallıklarının denizlerdeki kabusu haline gelişinin ve sonrasında da Osmanlı Kaptan-ı Deryalığına yükşelişinin hikayesi anlatılıyor bu kitapta. Ağabeyi Oruç Reis’in Rodos Şövalyeleri’ne esir düşüşü, küçük kardeşleri İlyas’ın yine şövalyeler tarafından öldürülüşü, verdikleri savaşlar, kuşattıkları şehirler… Bahsettiğim olayların yüzde doksanbeşi için gerçek olaylar diyebilirim. Tabii kitap için yaptığım uzun soluklu araştırmalarda karşıma çıkan bilgilerin de yüzde yüz doğruluğunu savunmak pek mümkün değil, sonuçta beşyüz sene öncesini inceliyoruz. Ama tarihin kabul ettiği, “bu böyle olmuştur” dediği olayları kitabımda sinematografik bir kurgu içerisinde işlediğimi söylersem sanırım yanlış olmaz. Geri kalan yüze beşe gelince, birbirine çok yaklaşan, ancak birleşip birleşmemiş olduğu kimse tarafından bilinmeyen uçların benim hayal gücümle birleştirilmesi olarak bakılabilir.
Büyük Komutan Andrea Doria ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın, aşkı uğruna birbirlerine düştükleri “Felipa” isimli kadın karakter de sizin hayal gücünüzün ürünü mü?
Evet öyle. Aşk insanın varoluşunun en önemli öğelerinden biri bence. İçinde “Aşk” olmayan bir hayat neye yarar ki? Hayatı anlamlandırabilmesindeki en temel dayanağı insanın aşk. Gerçi ben “Aşk”ı sadece bir kadın ve erkek arasındaki kuvvetli bağ olarak tanımlamıyorum, insan yaptığı işi de aşkla yapabilir – ki kitapta bunu Oruç Reis’in denizlere olan aşkında da görüyoruz, ama bunun “Aşk” kavramının en çok görülen formu olduğunu da inkar edemeyiz. O dönemin şövalyelik hikayelerine baktığınız zaman da görebilirsiniz, şövalyenin hep bir sevgilisi, bir aşkı vardır uğruna savaştığı, zaferlerini adına sunduğu… Cervantes’in Dulcinea del Toboso’su gibi, Hızır’ın da bir Felipa’sı olmalıydı mutlaka… Hem belki de olmuştur, kimbilir? J
Cervantes demişken, kitabınızda Barbaros Hayrettin Paşa’nın hikayesini Cervantes’in ağzından dinliyoruz. İspanya’nın en ünlü yazarı Miguel de Cervantes hikayeyi William Shakespeare’e anlatırken karşımıza çıkıyor. Bunun sebebi nedir? Cervantes’in, Barbaros Hayrettin Paşa hakkında bu kadar detaylı bilgiye vakıf olması sizce tarihte muhtemel midir?
Kesinlikle muhtemeldir. Miguel de Cervantes, çoğumuzun bildiği gibi sadece bir yazar değil, aynı zamanda bir askerdi. 1571 İnebahtı Deniz Savaşında Türkler’e karşı savaşırken sol elini kaybetmiş, ve daha sonra beş yıl boyunca Cezayir’de Barbaros Hayrettin Paşa’nın evlatlığı Hasan Paşa tarafından esir olarak tutulmuştu. Yaptığım araştırmalar sonucu Hasan Paşa’nın Cervantes’e sıradan bir esir gibi muamele etmediği, ikisinin daha dosthane ilişkiler içinde olduğuna dair bir izlenim edindim. Hasan Paşa’nın babasının hikayesinden Cervantes’e bahsetmiş olması kadar muhtemel daha ne olabilir?
Ya William Shakespeare?
Shakespeare’in hayatına baktığınız zaman “Kayıp Yıllar” olarak adlandırılan iki döneme rastlıyorsunuz. Kaynaklar bu dönemlerde Shakespeare’in hayatına dair bizlere neredeyse hiçbir bilgi veremiyor. İspanya’da İngiltere elçisi olarak bulunmuş olması ihtimallerden bir tanesi. Ayrıca iki yazarın ürettikleri edebiyat eserleri incelendiği zaman, “Kayıp Yıllar” öncesi ve sonrası diye niteleyebileceğimiz, farkedilebilir ölçüde bir değişiklik söz konusu eserlerinde… Daha önce yazılarında dramanın hakim olduğu Cervantes bu dönemden sonra bize muhteşem bir kara hiciv örneği olan Don Kişot’u miras bırakırken, komedi ağırlıklı oyunlar yazan Shakespeare ise Romeo ve Juliet, Hamlet, Othello gibi sarsıcı trajediler üretiyor. 2007 yapımı “Miguel ve William” isimli filmin yapımcısı Antonio Sauro’nun da savunduğu gibi, bu iki dehanın biraraya gelip gelmediğini bilmiyoruz ama gelmiş olmaları kuvvetle muhtemel…
Ayrıca William Shakespeare ve Miguel de Cervantes benim bu kitabı yazarkenki öğretmenlerim diyebilirim. Onları kendi cümleleriyle konuşturabilmek için eserlerini çok daha detaylı bir şekilde incelemem gerekti ve bunun edebiyat alanında bana olan katkısı kesinlikle paha biçilmez.
Denizin Çocukları’nın “Barbarsossa” üçlemesinin ilk kitabı olduğunu söylediniz. Birinci kitapta hikaye çok can alıcı bir noktada bitiyor ve okuyucuyu merak içinde bırakıyor. Hikayenin geri kalanı için sabırsızlanan okuyuculara ikinci ve üçüncü kitapların çıkış tarihiyle ilgili bilgi verebilmeniz mümkün mü?
Şu an ikinci kitap üzerine çalışmalarım devam ediyor. Amacım onu önümüzdeki yaza hazır etmek. Ancak kesin birşey söyleyebilmem şu aşamada çok zor. Bir yandan hikayenin devamını yazarken bir yandan da araştırıyorum ve bazen bu araştırmalar beni alıp bambaşka yerlere götürebiliyor. Hatta bazen hikayenin yönünü bile değştirebiliyor ki ben bunu oldukça heyecanlı buluyorum. Çünkü birinci kitapta okuyucuda yaratmak istediğim duygu da tam olarak buydu. İçlerinde yakmak istediğim ateş “merak”ın ateşiydi. İnsanlar Barbarossa’yı okurlarken karşılarına çıkan karakterleri, o karakterlerin hayatlarını, eserlerini merak etsinler; yaşanan olaylara şaştıkça “Tüm bunlar gerçek olabilir mi?” deyip araştırsınlar, böylelikle kitabı bitirdiklerinde dönem hakkında benim onlara anlattıklarımdan çok daha fazla bilgiye sahip olsunlar istiyordum. Şimdi aynı şey ikinci kitabı yazarken benim başıma geliyor; tarihi didikledikçe öyle şeylerle karşılaşıyorum ki bir ucundan yakaladığım küçük bir detay beni alıp götürüyor ve insanlara bunları da söylemem lazım demekten ve araştırmaya devam etmekten kendimi alamıyorum.
Sizi ve kitabınızla ilgili gelişmeleri takip etmek istesek, iletişime geçmek istesek size nasıl ulaşabiliriz?
Facebook üzerinde oluşturduğum sayfamda üçlemenin birinci kitabıyla ilgili bilgiler, bazen görseller, bazen de ikinci kitapla ilgili bir kaç paragraf yazı paylaşıyorum. Ayrıca film çalışmalarıyla ilgili gelişmeleri ve imza günlerini de sayfamdan takip edebilirsiniz. Okurlarımdan gelen mesajlara ise elimden geldiğince cevap vermeye çalışıyorum. Yetişemediğim zamanlar için affola...( https://www.facebook.com/denizuzunoglu01 )
Barbarossa- Denizin Çocukları’nı internet üzerinden sipariş etme şansımız var mı?
Elbette var. D&R, İdefix, Pandora’nın sitlerinden Barbarossa – Denizin Çocukları diye aratarak sipariş verebilirsiniz.
Son olarak; okurlarınıza söylemek istediğiniz birşey?
Okusunlar! Herşeyi okusunlar, herkesi okusunlar… Okudukça okyanus dibi gibi zenginleşiyor insanın ruhu. Evriliyor, akışkanlaşıyor, berraklaşıyor… Umarım Barbarossa’nın hikayesininden de büyük bir keyif alırlar. Umarım “daha”sını merak ederek, araştırarak okurlar. Çünkü insanlara keyifli bir kaç saat, bir kaç gün yaşatabiliyorsa; içlerindeki merakı, heyecanı uyandırabiliyorsa, benim için Barbarossa yaradılış amacını gerçekleştiriyor demektir.
Deniz Hanım sorularımıza verdiğiniz yanıtlardan ötürü çok teşekkür ederiz. Hikayenin geri kalanını ve sinema filmini sabırsızlıkla bekliyoruz. Başarılarınızın devamını dileriz.
Rica ederim. Ben teşekkür ederim.
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone Ol