Yüzde 90’ın Türkiye’si ...
Türkiye’de yaşamın algısı melankoli halini alıyor. Bireysel travmalardan toplumsal patolojiye gidiyoruz.
İstatistiklerle, televizyonlarla abartılı bir coşku halindeyiz! Buna karşılık, borç ve icralarla, pazar filesiyle de ağlıyoruz!
Hangi Türkiye sizin? Hangi Türkiye bizim?
Ağlayan mı, yer yer taşkınlık içinde olan mı?
Hani Türkiye hepimizindi?..
Bugün, 12.5 milyon insan 'mutlak yoksul, 5,7 milyon işsiz var, orta-alt gelir grubunun kredi borcu 50 kat artmış durumda.
İş kazalarında (1700 ölüm/2015), çocuk işçiliği ayıbında (14 yaş ve altı 914.432. TÜİK.2015) çok ‘önlerdeyiz’.
On binlerce “çocuk gelinimiz” var; bu utanç da yetmiyor; Aladağ’da 'sosyal devletin yokluğunda' “kızlarımız” yanıyor.
Gelişmeler karşısında kısmen yaşamsallığı köhnemiş hukuk sistemi, adeta “kişisel çözümleri” kışkırtıyor: olgular gösteriyor, bireysel anlamda silahlanıyoruz!
Seçim sistemi ve partiler yasasını demokratikleştirelim diyen yok; Anayasa’dan başlıyoruz!
Medya sahipliği ile olmadık ticari faaliyetler arasına set çekilebilmiş değil.. Medya, yabancılaşıyor.
İnsani gelişmişlik anlamında 155 ülke arasında 78’inciyiz. Eğitimde OECD verileriyle dökülüyoruz.
Yanı sıra, bilimde, sanatta, örgütlü toplum olma anlamında gitgide gerilemekteyiz...
Camisiz kalmayalım ama operasız da olmaz; illa ki bir tefritten bir ifrata sürükleniyoruz.
Türkiye, gelinen noktada, evet bir var olma savaşı veriyor; 'yedi düvel' emperyalizm, "yedi cephe" açmış:
“Suriye”, “Irak”, Güneydoğu'muz, ‘Kıbrıs’, Ege hava sahası, AB, NATO; demeden üzerimize geliyor…
15 Temmuz’da görüldüğü gibi “hainimiz” de az değil fakat oturup kaderimizi bekleyecek lüksümüz yok.
Ulusça, kardeşçe bir olmalı; bütün bu olumsuzluklara karşı koymalı, bu kara tabloyu aşmalı; var oluş savaşımını kazanmalıyız.
Meydanlarda, kentlerde, köylerde, hayatın yakıcı gerçeklerini konuşmalı; her daim çözüm yolları aramalıyız.
% 1’lik ve gelirden aldığı pay giderek artan “tuzu kuru” bir kesim ile ‘her şeye boş vermiş’ belki yüzde onun dışında koskoca Türkiye;
Yüzde doksan yurttaşlarının özlemiyle, meselelerine sahip çıkılmasını bekliyor...
Bu yüzde doksan, gerçekte ortak değer yargıları ve paydalarda birleşebilen Türkiye’nin omurgasını teşkil ediyor.
Bu olgular için anket yaptırmaya, sorunların çözümü için kimi şirketlere para akıtmaya gerek yok…
Dert belli, derman belli! Türkiye’yi Türkiye gibi yaşarsanız; gerisi işten bile değildir.
Önemli olan Türkiye’ye gerçekleri ‘seslenebilmek’ ve ses vermesini istemek;
Asl’olan insanımıza güven vermek ve güvenmek;
Doğru olan; siyasetçisiyle aydınıyla, üzerimize düşen fedakarlıkları yaptıktan sonra; özveri beklemek;
Ve... kederde ve kıvançta beraber olan Türkiye’nin güzel geleceğine yürümektir.