Yozlaşma devrinin sonbaharındayız
Boş zamanı olanların zaman geçireceği bir aygıttır televizyon. Her ne kadar bilim ve kültür ağırlıklı programlar yayınlansa da genel ağırlığı boş lakırdıların yer aldığı renkli bir boşluk haline geldi televizyon ekranları.
Düşünme ve sorgulama yetenekleri bitirildi insanların. Ahlaki değerler yozlaştırıldı. Attila İlhan ustayı rahmetle anmalıyız. Çok uyarmıştı! Şimdi yozlaşma devrinin sonbaharındayız.
Son yıllarda en çok izlenen programları veya dizileri hatırlayın. İsim isim saymaya gerek yok.
Neredeyse hepsi insanlara bilgi vermeyen, soru sormadan kazandırmaya yönelik sabun köpüğü yarışmalar!
Son yıllarda yazılı ve görsel basın sözünün yerini medya sözü aldı ama ben medya sözünden pek hoşlanmadığım için genel anlamda bir basın kelimesini tercih ediyorum. Hatırlayacaksınız; günlerce tasfiye listeleri dolaştı ortalıkta ama kimse basının durumunu masaya yatırmadı.
Oysa toplum ne kadar bozuksa basın o kadar suçludur.
Bu ülkede ortalama bir televizyon programı en az 7-8 milyon insan tarafından izleniyor. Bunların yarısı 18 yaş altı. Markası önemli değil; ama her evde mutlaka bir gazete okunuyor bu ülkede.Ya kâğıttan, ya internetten. Fakat buna rağmen yakın tarihi bilmeyen ve merak etmeyenlerin ülkesinde magazin tarihini yazacak insanlar o kadar fazla ki!
Tamam, magazin ve magazin kültürü bu ülke için şart… Ama her şeyin bir sınırı olmalı.
1950 den beri yaşanmakta olan dışa bağımlılık, yıllar süren yüksek enflasyon, Amerikan hayranlığı, göçler, bölücü terör ve destekçileri… Alevi-Sünni, Kürt-Türk ayrımı adı altında iç savaş kışkırtıcılığı… İrtica tehlikesi… Atatürk’’ü ve devrimlerini her fırsatta sorgulayan zihniyet, bunu siyaset malzemesi yapanlar, İmam hatipler ve katsayı meselesi, yeminine sadık kalmayan milletvekilleri… Gün geçtikçe yozlaşan ve vurgunculuğu tercih eden bir kültürden bahsediyorum…
Toplumun aynası gazeteler çok okunsan da, televizyonlar çok izlensen de, izleyen ve okuyanın kültürü yozlaşırsa ne değişecek? Kültürü yozlaşanın zevkleri de zamanla başkalaşır ve o gazeteyi okumaz, programı izlemez.
Dedik ya, madem devir yozlaşma devri, bir program yapalım kendimize özgü. Adı ne mi olsun? Kim suçlu?
RTÜK
RTÜK yasası, çalışması, yasakları, cezaları ile hep tartışıldı. Her ne olursa olsun RTÜK gibi bir kurumun Türkiye gibi ülkeler için gerekli olduğuna inanıyorum. Kapsamı, yasası içeriği, yönetimi tartışılır ama gerekliliği tartışma götürmeyecek bir gerçektir.
Önceki, akşam Kanal7 Televizyondaki yayın rezaleti ve küçük düşürülen bir çocuğun onuru da RTÜK yöneticilerini ilgilendirmeli.
Bu arada anlamadığım bir uygulama var; televizyonda bir program başlarken hangi yaş grubuna uygunsa simgeler çıkıyor. Tüm ülkelerde benzer uygulama var. Fakat bizde program başında çıkan simge neden program başladıktan sonra kayboluyor. Programın girişini kaçıran bir izleyici örneğin programın üçüncü dakikasında izlemeye başladıysa hangi yaş grubuna ait olduğunu nereden anlayacak?
AÇILIMI 17 CM BİTİRMESİN!
Terör örgütü lideri Abdullah Öcalan avukatları aracılığı ile ne zaman haber yollasa, haber bekleyen örgüt yandaşlarına istediği yerde istediği boyutta olay çıkartabiliyor. Son iki haftadır da Türkiye’nin birçok şehrinde olaylar çıkıyor.
Bu kez olayların çıkma sebebi Öcalan’ın değişen koğuşu ve koğuşundaki 17 cm’lik küçüklük! Daha düne kadar iktidar partisi ile birlikte aynı dili konuşanlar bu 17 cm’den sonra “açılım bitti” demeye başladılar.
Hiç inandırıcı gelmiyor. Dillerinden dökülenler bir yerlerden yazılı gönderilmiş cümlelermiş gibi yapmacık duruyor. İçeriğinde katılmadığım noktalar olsa da barış adına yapılan iyi niyetleri 17 cm’in bitirmesine izin verilmesin.