‘Yeni NATO’ kendi varoluşsal krizini yenebilecek mi?

Güncelleme:

Haber3.com yazarı Haluk Özdalga yazdı: ‘Yeni NATO’ kendi varoluşsal krizini yenebilecek mi?

75. yılını kutlayan NATO, bol bol kendine övgüler düzerek moralleri yüksek tutmaya çalışıyor: “Tarihin en başarılı ittifakı” vb.

Evet, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin Avrupa’da yayılmasını önleyen ve dağılmasına giden yolu rahatlatan NATO, tarihi bir başarıya imza attı. Muazzam bir zafer kazandı. Ama şimdi varoluşsal kriz yaşayan bir yapı var: Yeni NATO.

NATO’nun tarihi zaferi iki temel unsura dayanıyordu. Sorumluluk alanı Avrupa’yla sınırlıydı ve özenle oluşturulmuş bir strateji izledi. Askeri güce dayanan caydırıcılık temelinde, ama Sovyetler’e karşı savaşa yol açabilecek tahriklerden dikkatle kaçınan, diyalog içeren bir strateji izledi.

Adı “çevreleme” diye bilinen stratejinin mimarı, kimilerine göre Amerika’nın gelmiş geçmiş en yetenekli Rusya uzmanı George Kennan’dır. Onun yol haritasına özenle uyuldu, Sovyetler’in Avrupa’daki mevzilerine karşı tahrik ve geri püskürtme girişimlerinden dikkatle kaçınıldı. Sovyetler de Avrupa’da benzer bir tavır içinde oldu.

Amerika’nın önde gelen Rusya uzmanlarından Anatol Lieven, NATO’nun kendine övgüler düzmesinin altını şu sözlerle çiziyor:

“Mevcut propaganda söylemini bulandırdığı şey, NATO’nun Soğuk Savaş sırasında gerçek savaştan kaçınmak için Sovyetler’e karşı sadece caydırıcılık uygulaması değil, kendi eylemlerinin savaşa yol açmasından kaçınmasıdır.”

Amerika tarafından Türkiye ve İtalya’ya nükleer başlıklı füzeler yerleştirilince, aynısını Sovyetler Küba’da yapmaya karar verdi. 1962 Küba Krizi’nin nükleer savaşa tırmanmasını engellemek, izlenen o akılcı siyaset ve Washington-Moskova arasında yürütülen diyalog sayesinde mümkün oldu.

Sovyetler Birliği 1991’in son günlerinde ve Kennan’ın öngördüğü gibi kendiliğinden son buldu.

Soğuk Savaş’tan sonra adım adım şekillenen ‘Yeni NATO’ başarıdan çok trajik fiyaskolar yaşadı. “Tarihin Sonu” geldi havasına ve stratejik kendini beğenmişliğe kapılan amatörler Yeni NATO’yu, başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika, başka bölgelerde savaşlara sürükledi. Nice ülke yıkıma uğradı. Katledilen insanların hesabı mesela 5-7 milyon gibi, bir milyon insan hayatı küsurat sayılarak tutuldu.

Çok sayıda Batılı politikacı Sovyetler’in dağıldığı günlerde iki Almanya’nın birleşmesini sağlamak için Moskova’ya söz verdi, NATO “bir parmak” bile doğuya ilerlemeyecekti. O sözler tutulmadı. Ne acı ki, defalarca verdikleri sözleri tutmayan Batılı liderlerin özrü kabahatinden daha berbat: Ama resmi bir anlaşma imzalamamıştık ki…

Amerika’nın önde gelen Rusya uzmanlarının çoğunun karşı çıkmasına rağmen, genişlemeyi Ukrayna dahil Moskova’nın burnun dibine kadar taşıdılar. ABD kurulu düzeninin etkili gazetecisi ve Kennan’ın dostu Tom Friedman yazıyor:

“Gelecekteki tarihçilerin kesinlikle yorumlayacağı bir konu, Amerikan dış politikasının 1990’lardaki aşırı hayal gücü fukaralığıdır… Batının kararlılığı ve Rus demokratlarının cesareti sayesinde, Sovyet imparatorluğu tek kurşun atılmadan dağıldı, demokrat Rusya ortaya çıktı, Sovyet cumhuriyetleri özgürlüğüne kavuştu… Ve Amerika’nın yanıtı ne oldu? Rusya karşıtı NATO’nun Soğuk Savaş ittifakını, Rusya sınırlarına daha yaklaştırmak…”

Moskova’nın yıllar boyu ısrarla dile getirdiği önerilere rağmen, NATO müzakereye yanaşmadı, diyalog ret edildi. O yıllarda Ukrayna’da halkının çoğunun karşı çıkmasına rağmen NATO’ya katılımda ısrar edildi. Odesa’da ve Azak Denizi’nde NATO limanları inşasına başlandı, vb. O günlerde Ukrayna’nın hem NATO üyesi olması hem mevcut sınırlarını koruması imkansızdır diye defalarca yazmıştım.

Rusya Şubat 2022’de savaşı başlattıktan sadece haftalar sonra Türkiye’de yapılan müzakerelerde, Ukrayna ve Rusya barış için mutabakata vardı. Rusya ordusunu çekecek, buna karşılık Ukrayna NATO üyeliğinden vaz geçecek ama dış politikasını serbestçe belirleyecek, AB üyesi olabilecekti.

Amerika ve İngiltere araya girdi, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yi savaşa devama ikna ettiler. Bu mutabakat aynı zamanda, pek çok farklı spekülasyona karşın, Rusya’nın savaşı başlatmasının gerçek nedenini gösteriyordu.

Yeni NATO şimdi Pasifik bölgesini de sorumluluk alanına katmayı hedefliyor. Genel Sekreter Stoltenberg son zirveden hemen sonra, Çin’i NATO yaptırımları ile tehdit etti.

Aynı günlerde Singapurlu diplomat ve BM Güvenlik Konseyi eski başkanı Kishore Mahbubani, ülkenin en yüksek tirajlı gazetesinde dikkat çekici bir analiz yayınladı:

“Soğuk Savaş sırasında NATO çok az ülkeyi bombaladı. Ama Soğuk Savaş sonrasında pek çok ülkeye muazzam sayıda bomba yağdırdı… (Sadece) Libya’ya 2011’da 7.700 bomba attı… O bombardımanların çoğu uluslararası hukuka göre yasa dışıdır… Buna karşın aynı dönemde Doğu Asya’da hiç bomba atılmadı… Şimdi yüz yüze olduğumuz en büyük tehlike, NATO’nun kıskaçlarını Atlantik’ten Pasifik bölgesine yaymasıdır… Felaket getiren militarist kültürünü, Doğu Asya’da inşa ettiğimiz nispeten barışçı ortama ihraç edebilir… Bütün Doğu Asya tek sesle konuşmalı, NATO’ya hayır demelidir.”

*     *     *

Yeni NATO üç boyutlu bir krizle karşı karşıya.

Birincisi Amerika kaynaklı. Kasım seçimini güçlü olasılıkla, son suikast girişimiyle şansı daha da artan Donald Trump kazanacak. Trump önceki başkanlık döneminde, NATO’nun süresini doldurduğunu (obsolete) ve ABD’nin NATO’dan çıkacağını açıklamıştı.

Bunlar ayaküstü veya bir öfke nöbeti sırasında söylenmiş sözler değil. Cumhuriyetçi politikacılar arasında önceliğin Çin’e verilmesi, Avrupa’nın ikinci plana itilmesi eğilimleri zaten güçlü. Güvenlik konularında Trump’la beraber çalışmış ve onu yakından tanıyan bazı isimler, seçimi kazanırsa Amerika’yı NATO’dan çekeceğini söylüyor.

ABD olmadan NATO’nun yaşaması olanaksız. Washington siyaseti de yeni yasal düzenlemeler yaparak bu olasılığı ciddiye aldı. Artık NATO’dan çıkılması için Başkanlık kararı yeterli değil, Kongre’nin iki kanadı Temsilciler Meclisi ve Senato’nun da onayı gerekiyor. Buna “Trump sigortası” diyorlar!

Demokrasinin ruhuyla bağdaşmayan bu “sigortanın” işe yaraması zor. Trump üzerinde kışkırtıcı etki bile yaratabilir. Başkan kolayca NATO’ya desteğini kesebilir, Avrupa’daki komuta merkezlerini kapatıp askerleri geri çekebilir ve dilediği her NATO kararını bloke edebilir. NATO fiilen biter.

İkinci boyut Avrupa’dan kaynaklanıyor. NATO, kendi güvenliği için yetersiz kalan Avrupa’nın ihtiyacını karşılamak için kurulmuştu. Avrupa’nın o ihtiyacı hâlâ değişmedi ama Trump kazanırsa elde B planı yok. Daha zayıf olasılıkla Trump kaybetse bile, “Önce Amerika” diyen bir başka isim her an Beyaz Saray’a gelebilir.

Avrupa’nın yeterli bir savunma yeteneğini inşa etmesi ve asgari ölçüde ortak hareket edebilmesi gerekiyor. Ama başka her şeyden önce, Ukrayna savaşıyla çöken Avrupa Güvenlik Doktrinini (Mimari) yeniden şekillendirmek şart.

Avrupa Güvenlik Doktrini, iki büyük güç Amerika ve Rusya’nın Avrupa güvenliği açısından kavramsal konumunu tanımlamayı gerektiriyor. Görüş ayrılıkları aşırı. Rusya’yla işbirliği ve barış isteyen ülkeler olduğu gibi, Rusya’yı stratejik yenilgiye uğratana hatta parçalayana kadar savaş isteyenler de var.

AB’nin üç numaralı makamı Dışişleri ve Güvenlik sorumlusu olarak Estonya Başbakanı Kaya Kallas önerildi. Kallas savaş yoluyla Rusya’nın parçalanmasını istiyor. Daha ciddi bir provokasyon olabilir mi?

Rusya ile ortak sınıra sahip, nüfusu 1,4 milyon bir ülkenin Başbakanı nasıl böyle konuşur? Doğu Avrupa’nın göbeğinde ve dünyanın en büyük nükleer silah deposuna sahip bir ülkenin dışardan saldırılarla parçalanmasını istemek, AB’nin güvenlik sorumlusu için nasıl bir zihinsel sağlık durumu ima eder?

NATO’nun varoluşsal krizinin üçüncü boyutu tam bu noktada yaşanıyor: Ukrayna savaşı.

NATO Ukrayna’yı kullanarak Rusya’ya karşı vekalet savaşı yürütüyor. NATO ve Ukrayna kaybetti, Rusya Ukrayna topraklarının yaklaşık %20’sini aldı. Ukrayna’nın kaybettiği toprakları savaşarak geri alabilmesi mümkün görünmüyor; NATO’nun doğrudan savaşa girmesi hariç. NATO-Rusya savaşı ise garantili nükleer savaş demek.

Yeni NATO ilk yenilgisini Afganistan’da almıştı. Şimdi en ağır yenilgisini Ukrayna’da yaşayabilir.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski artık savaşa devamdan yana, çünkü barış yaparsa toprak tavizi vermek zorunda kalacak. O durumda sadece siyasi değil biyolojik yaşamı da son bulabilir.

Ukrayna’nın eski İçişleri Bakanı Yuriy Lutsenko altı ay önce, ölü ve ağır yaralı asker zaiyatını 500 bin olarak açıklamıştı. Aylık ortalama 30 bin. Zaiyat şimdi 650 bin civarında olmalı. Rusya’nın da o civarda, muhtemelen %10-%30 daha fazla zaiyatı var. Ama askere alma havuzu yaklaşık beş kez daha büyük.

Ukrayna daha ne kadar ayakta kalabilir? Amerikalı tarihçi Stephen Kotkin yaşayan en yetkin Rus uzmanlarından biri. Şu sıralarda üç ciltlik dev Stalin biyografisinin son cildini tamamlamaya çalışıyor. Savaşta açık Rusya karşıtı bir tavır içinde. Ama yaz başında yayınlanan bir makalesinde, adeta NATO’nun karar vericilerine yakaran bir dille, savaşa son verilsin diyor:  

“Savaşın devam ettiği her gün Ukrayna için kötü bir gün, Putin için genellikle iyi bir gündür; o nedenle Ukrayna’nın ateşkese ihtiyacı var. Putin ve güçleri başka bir ülkeyi mahvediyor. Onun kendi ülkesi var; her ne kadar hasis bir şekilde kıskansa da Ukrayna’ya ihtiyacı yok…”

Büyük tarihçi Kotkin Ukrayna’nın gerçek dostu gibi konuşuyor.

Eurasia Group tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre üç büyük Avrupa ülkesi Birleşik Krallık, Almanya ve Fransa’daki seçmenin %88’i Ukrayna’da müzakere ve barış istiyor. Ama NATO ilk günden beri Washington’un sesini dinlemeyi tercih ediyor.

Son NATO zirvesinde askeri ve mali desteğin, Ukrayna 1991 sınırlarına tekrar erişene kadar devam edeceği açıklandı. Ukrayna’nın NATO yolunun “geri dönülemez” olduğu ve koşullar elverince gerçekleşeceği ısrarla vurgulandı.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yanıtı daha kısa oldu: Ukrayna NATO’ya katılırsa“ya Ukrayna yok olacaktır ya NATO.”

Yeni NATO kendi krizini yenebilecek mi, göreceğiz. Dünyanın fırtınalı günlere doğru yol aldığı bir dönemde Türkiye ne yapmalı? O da gelecek yazımızın konusu.