Yaşam Korkunun Bittiği Yerde Başlar
Bu söz bana ait değil, Osho’ ya ait ama artık benim oldu. Çünkü korkulardan sıyrıldıkça yaşamın daha canlı ve daha gerçek olduğunu, nefes aldığını, genişlediğini hissettim. Ruhumla birlikte hisseden ve büyüyen bir gerçeklik. Kendimi hiçe sayıp, binlerce yıl önce yaşayan ermiş ve dervişlerden örnek alıp, ona sırtımı yaslayıp ona benzemeye çalışanlardan değilim.
Yaşam hepimizin bireysel tecrübesi, kopya çekmek yok. Gerçekten yaşamı bütün dokusu ve tatlarıyla hissetmek istiyorsak, kendimizi hiç hata yapmayan ulvi bir kişilik değil, hata yapan ve hatalarından ders alan kanlı canlı bir yolcu olarak görmeliyiz.
Bu benim görüşüm tabii, kimseye fikir vermek haddim değil, kaldı ki çok fazla umurumda da değil. Biz birbirine bir şeyler öğretme konumunda değiliz, en azından benim öyle bir misyonum yok. Sadece yaşadıklarımı, hissetiklerimi, duyduklarımı ve gördüklerimi paylaşabilirim, ilginizi çeker de yazılarımı okursanız ne mutlu bana….
Neden yaşam korkunun bittiği yerde başlar dediğime gelince; 9- 10 yıl kadar önce bir uçak yolculuğunda, yolculuğumun bitmesine 1,5 saat kala büyük bir sıkıntı, daralma, kabıma sığamama gibi duygular ve ona eşlik eden deli gibi çarpan bir kalple uçağın içinde kıvranıp kalmıştım. Aslında ne olduğunu biliyordum tabii ki panik atak olmuştum. Üst üste gelen sıkıntılar, yaşamın içindeki sorumluluklarım, üzerimdeki baskılar içime atıp biriktirdiğim ne varsa birden bire dışarı çıkmış, adeta bir karabasan gibi üstüme gelmişti.
Uçağın duvarlarının bana dar geldiğini hissettim ve her zaman yaptığım gibi yine sessizce içime gömüldüm. Ne ilacım vardı, ne de başka bir hazırlığım, sapsarı olmuş rengimle hostesten su rica ettim, elimde suyum, bir an önce yolculuğumun bitmesi için kendimi teselli ederek yola devam ettim.
İstanbul’ a döndüğümde ter içinde ve son derece bitkin bir şekilde uçaktan indim.
Kısa bir süre sonra tekrar uçağa binmem gerekti, binemedim seyahatime araba ile devam ettim. Sonra bir kez daha bindim, bir sonraki seyahatte yine binemedim derken. Uçak fobime başka korkularda eklenmeye başladı, hem de bunun için bir psikiyatriste gittiğim halde. Kalabalık ve kapalı mekanlara girememe, büyük süper marketlerde alışveriş yapamama, trafik içinde ve köprü geçişlerinde bekleyememe, telefonsuz dışarı çıkamama, dik yokuşları çıkamama, egzersiz yapamama yani kalp atışımı arttıracak her hangi bir şey. Hepsinden kaçınma ve yeniden panik atak olma korkusu. En son da, gece uykusundan panik atak olarak uyanmak.
Ve dedim ki; sen ölümden korkuyorsun anladık çok akıllıca herkes en azından ölümün vücudunun , bilincinin yok olacağını bilen herkes korkar. Bu korkuları her gün yaşayarak yaşadığını mı sanıyorsun, hadi öl de kurtul o zaman.
Tüm korkularımın teker teker küçük adımlarla üzerine gittim. Zorlanmadım mı? Çok zorlandım ama basamak basamak hepsini denedim, yapamadığım her şeyi.
En son da ani bir kararla uçağa bindim. Bu bir anlamda deniz de vurgun yiyen insanı, yeniden vurgun yerine indirmek gibiydi, son noktaydı benim için.
Bir ara uçaktan aşağıya bakarken gözlerimden iki damla yaş süzüldü, varoluşa teşekkür ettim, tekrar yaşama dönmüştüm, ruhumun üzerini örten o zincirler tek tek kırılmış, en son da kilidi kopmuştu. İzmir’ e indikten sonra, kafamda hoş bir sarhoşluk, yüzümde engelleyemediğim bir gülümseme vardı. Batan akşam güneşini, ve havanın mis gibi kokusunu içime çektim. Sanki yaşam benim için yeniden başlamıştı, sevdiğime daha sıkı sarıldım…..