Virüs mü tehlikeli, alınan kararlar mı?
Irk, din, dil tercihi olmayan bir virüsün hepimizi “hizaya” soktuğu bir ortamda “virüs mü daha tehlikeli, yoksa alınan kararlar mı daha tehlikeli” sorusu hızla asıl soruya dönüşüyor…
Virüsün tehlikesi ortaya çıktı. Komplo teorilerinin dışında bu virüsün, nüfusun önemli bir bölümüne bulaşacağı artık kesin. Çin, Güney Kore, Japonya gibi özel ve etkili bir önlem alınmadığı takdirde, hastalık katlanarak yayılıyor. Tartışma, bulaşma hızını azaltma ve bağışıklık üzerinden yürüyor, bağışıklık da hastalığa yakalanarak veya aşı olarak sağlanıyor!
Demek ki neymiş?
Gerçekleri gizlemek de, taktik hamlelerle süreci uzatmak sonucu değiştirmiyor!
Sağlık Bakanı’nın ilk günlerdeki etkisi ile bugünkü etkisinin aynı olmamasının nedeni de bu!
Siz, birçok ölümü “solunum yetmezliği” diyerek gizlerseniz, salgın koşullarında Diyanet’e ”teslim olup” 21 bin kişiyi Umre’ye gönderirseniz, Cuma’ları zamanında yasaklamazsanız, “hepimizin hayatı tehlikede, hangi bilimsel yaklaşım ve tedbirle bu maçları oynatıyorsunuz”diyen Fatih Terim’e ve duyarlı futbolculara değil de yayıncı kuruluşa kulak verip ligleri ertelemezseniz, AVM’leri kapatmamakta ısrarcı olursanız, daha da önemlisi ülke çapında karantina / sokağa çıkma yasağı almazsanız inandırıcılığınız ortadan kalkar!
Umre sırasında 72 Türk’ün hastalık nedeniyle hastaneye kaldırıldığını bilip sakladığınızda, Suudi Arabistan kalkar bunun rutin bir açıklama şeklinde kamuoyu ile paylaşırsa Sağlık Balkanı olarak açıkladığınız rakamlar gerçek bile olsa, inandırıcı olmaktan çıkar!
Siz, önlem için cezaevlerinde infaz yasasında yapacağınız indirimlere “katilleri ve tecavüzcüleri” dahil edip, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek yardım eden” kişileri, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Selçuk Kozağaçlı gibi “siyasileri” ve ifade özgürlüğü kapsamında haber ve yorum yapan Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Murat Ağırel gibi gazetecileri “içeride” bırakırsanız, söylediğiniz hiçbir şeyin değeri kalmaz!
Ülke çapında birlik beraberlikten bahsedip, dayanışmanın önemine vurgu yaptıktan sonra, durumu fırsata çevirerek, seçilmiş ama yalnızca HDP’li diye belediye başkanlarını görevden almak ya da salgınla hiçbir ilgisi olmasa da imar yasasında değişiklik yapmak birliği de, beraberliği de doğmadan öldürür!
Bilimsel eğitim vurgusu yaptıktan sonra televizyondan uzaktan eğitim verilen çocuklara ilahi dinletmek de, Adnan Menderes’in idamını animasyona dönüştürmek ise bilimselliği de, eğitim de eşitlik ilkesini de tuzla buz eder!
Ülkemizde 164 bin doktora karşı, 127 bin Diyanet personeli görev yaparken, Bilim Sanayi Teknoloji Bakanlığı’nın bütçesi Diyanet’in bütçesinin dörtte biriyken, yalnızca Hac giderleri için Diyanet’e yaklaşık 100 milyon TL ayrılmışken, ataması yapılmamış imam yokken, atamaması yapılmamış binlerce öğretmen ve sağlıkçı orta yerdeyken, “önce Diyanet’e değil, önce eğitime ve sağlığa” diyerek devletin kaynaklarını Diyanet’ten alıp sağlığa aktarmak yerine, Diyanet’in milleti duaya çağırmasını desteklemek, bugün Koronovirüs, yarın başka bir virüs salgını durdurmaz, tam tersine büyütür!
Bu oyunu hızla bitirmek ve günü kurtarma çabasından vazgeçmek önümüzde duruyor!
Gizli saklı değil, veriler gösteriyor ki, böyle giderse birkaç haftaya kalmaz virüsün bulaştığı sayılar tahmin edilemeyecek rakamlara ulaşacak, on binlerce, belki de kimi iddialardaki gibi bugünden tahmin edilemeyecek sayıda insan ölecek!
Müdahale ve çözümde ilk adım olarak, kriz yönetimine Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere, bütün siyasi partiler dahil edilmeli ve bütün bilgiler şeffaflaşmalı, ikinci adım olarak ise, hemen sokağa çıkma yasağı (ülke çapında karantina) koyarak işe gitmek zorunda olan vatandaşın ihtiyacı başta olmak üzere istisnasız bütün vatandaşların ihtiyacını eşit şekilde karşılayan bir devlet yapılanması, “demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti” oluşturulmalıdır…
25 Mart 2020, İstanbul
Necdet Saraç