Vatan sevgisi, hem evetten, hem hayırdan daha büyüktür
Yeni anayasa için referandum tarihi yaklaştıkça söylemler daha sertleşmeye başladı.
Maalesef, bu siyaset tarzı gelişmiş ülke olma yolundaki Türkiye ve siyasetimiz için hiç de iyi izlenim vermiyor. İnsanların siyasete ve siyasetçilere olan ilgi, güven ve saygısının azalmasına yol açıyor.
Seçim takvimi açıklandıktan sonra, hatta paketin referanduma gideceği belli olduktan sonra, TV programlarında konunun uzmanları (çoğu zaman) içerik tartışmalarına girdiler. Gerek siyaset bilimciler, eski asker, emekli hukukçular, gazeteciler, gerekse sosyal bilimciler heyecanlı tartışmalar yaptılar.
Konunun birinci elden muhatapları, yani siyasetçiler ise deyim yerindeyse içeriğin, içine girmemek için resmen çaba gösteriyorlar. Fakat halkın çoğunluğu işi sadece evet ve hayır düzeyinde ilgileniyor. Çünkü siyasetçiler bunu istiyor. Bir evet-hayır oyunu gibi aslında... Tıpkı 2010 referandumunda olduğu gibi.
Gün geçtikçe gerilen bir ortamın içine sokuluyoruz. Toplum, farkında olarak veya olmayarak, ciddi şekilde ayrıştırılıyor. Bu ayrışma hiç kimsenin işine yaramayacaktır.
Hayır diyen de, evet diyen de bu ülkenin evladıdır ve önüne koyulan seçeneklerden birisini tercih edecektir. Ne evet diyen geri zekâlı, ne de hayır diyen teröristtir. Herkes kendi fikrine göre, kendi inancına göre ülkenin geleceğinde pay sahibi olacak. Evet diyen de vatanı için yapacak, hayır diyen de! Her kim hangi tarafa oy verirse versin, ötekileştirilmemelidir. Çoğu insan için vatan sevgisi, hem evetten, hem hayırdan daha büyüktür.
Ne evete zorlanmalı insanlar ne de hayır için sıkıştırılmamalı. Camilerde evet propagandası yapılması, hayır bildirisi dağıtanların gözaltına alınması, hayır diyen gazeteci ve televizyoncuların işinden edilmesi alevin altına kömür atmaktır.
Türkiye farklı seslerin çıkardığı ritim ile güzel. Türkiye farklı renklerin oluşturduğu mozaik ile güzel!
Türkiye’nin sorunları gerçekten çok büyük… Bir evet ile çözülemeyecek kadar büyük, bir hayır ile ötelenmeyecek kadar önemlidir.
İktidar kanadı, daha doğrusu “evet” cenahı, ‘hayır’ diyenleri terörist olmakla suçladılar. Sürekli, FETÖ/PKK hayır tarafında diyerek, özellikle milliyetçi tabanın hassasiyetini kaşımak istediler. Bu söylemin altındaki neden olarak, özellikle MHP lideri Bahçeli’nin Başkanlık konusunda kendi tabanını etkileyemediği söylenebilir.
Bu söylem neredeyse her seçimde denenen ve işe yarayan milliyetçi vatandaşların gönlünü almaya yönelik söylemler olarak görülüyor.
Bu söylemlerden, ayrıştırıcı dilden uzak durulmalı. İnsanlar düşüncelerinden dolayı terörist ilan edilmemeli. Sen sucusun, bucusun diye ayrıştırılmamalı. İnsanların söyleyecek sözleri, geleceğe dair umutları olmalı.
FETÖ mensuplarının çoğu hapiste ve neredeyse hepsi tek kelime etmiyor... Peki, kim nasıl biliyor, FETÖ'nün, PKK'nın hayır tarafında olduğunu?
Sayın Yalçın Akdoğan Öcalan konusunda yaptığı açıklamalar çok enteresan. Bu açıklamalara göre Abdullah Öcalan’ın Başkanlık sistemine karşı olmadığı biliniyor.
HDP’nin, ise Öcalan’ın aksine referandumda hayır cephesinde olmasının iki sebebi olabilir:
1-KCK davaları, belediye başkan ve milletvekillerinin sorgulardan geçmesi ve bir kısmının hapishanede olmasının yarattığı rahatsızlık olabilir.
2-HDP’nin bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında bir muhalefet söz konusu olabilir.
Aksi takdirde HDP’nin Öcalan’ın başkanlığa ilgisine rağmen karşı olması tuhaf bir bulut gibi havada duruyor. Her şeye rağmen, Doğu ve Güneydoğu’da çoğu ilde AKP’nin bariz üstünlüğü olduğu için HDP’nin beklediği başarıya bu bölgede ulaşabileceğini düşünmüyorum.
Hayır cephesinin en büyük partisi CHP’nin, “kul olmak” gibi bazı söylemleri halkta rahatsızlık yaratmıştı. Fakat CHP yönetimi bu söylemlerin kısa sürede önüne geçti. Her ne olursa olsun, konu referandumdur ve halk kararını orada verecektir. Eğer gerçekten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sadece kişiliği ve sevgisi için oy verenler varsa ki çok var, CHP bunun nedenlerini araştırmalı ve bu gönül bağını analiz etmelidir.
İçerik tartışmalarına gelince… Yetkilerin tek bir kişide toplanıyor olması ciddi anlamda tartışılmalıdır. Bu durum kendi içinde riskler taşımaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan da yaptığı mitinglerde yetkilerin tek kişide toplandığını söylemiştir.
Geçtiğimiz günlerde, sadece bir KHK ile yüzlerce akademisyen görevinden uzaklaştırıldı. Bu akademisyenlerin içinde AKP taraftarı gazetecileri bile isyan ettiren isimler vardı. Şimdi muhalefet soruyor, ya tek adam benzer yanlış işleri yaparsa, kim nasıl denetleyecek, kim nasıl engelleyecek?
Muhalefetin, yüksek yargı mensuplarının ataması, cumhurbaşkanının partisi ile ilişiğinin kesilmeyecek olması, cumhurbaşkanı yardımcı sayısının belli olmaması ve yardımcıların CB yetkilerini kullanabiliyor olması, milletvekili sayısının 600’e çıkacak olması ve 18 yaş uygulaması başta olmak üzere söz konusu 18 maddenin neredeyse geneli üzerinde çekinceleri bulunmaktadır. Eğer referandumda kabul edilirse, meclis iki yıl içinde alt yasaları hazırlayacak ki, asıl büyük tartışmalar o zaman başlayabilir.
Evet çıkarsa, ülkenin yönetim sistemi değişecek ama örneğin özgürlükler konusunda neler yapılacağı net değil. Evet çıkarsa terör nasıl bitecek, terör ile mücadele konusunda hangi adımlar atılacak, işsizlikle mücadele “patronlara yüzde iki işçi al” diyerek mi gerçekleşecek.
Evet çıkarsa yıllar, yeni anayasa çalışmaları ile geçecek.
Bu son derece riskler oluşturmayacak mı?
Bu zaman kaybı fazla lüks değil mi?
Sistem değişikliğinden önce, neredeyse her konuda, yapılması gereken öncelikli şeyler var.
Türkiye enerjisini bu yönde harcamalıdır.
Türkiye enerjisini, mevcut sistemdeki bozulan taşların onarılmasına harcamalıdır.
Yeni yol yapmaya değil!