Türkiye’nin stratejik ve hayati çıkarları tehdit altında

Güncelleme:

Yukarıdaki fotoğrafı Dışişleri Bakanlığı’nın resmi sitesinden aldım. Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, 9 Eylül’de ziyaret ettiği Sahra altı Afrika ülkesi Mali’nin başkenti Bamako’da, sadece üç hafta önce darbe yapmış ve seçilmiş Cumhurbaşkanı ile Başbakanı tutuklamış askeri cunta liderleriyle görüşüyor.

Bakanlığın sitesine göre, henüz üniformalarını dahi çıkarmamış darbecilere destek ve iyi niyet bildirmiş. Mali darbecilerine dünyada bakan gönderen ilk yönetim AKP iktidarı oluyor.

Darbe nedeniyle Mısır’la ilişkileri dinamitleyen AKP’nin bu tutumuna çelişki demek yeterli değil. Fotoğrafın önemi, Türkiye’nin sürüklendiği korkunç uluslararası tecridin AKP’nin ideolojik temelde yürüttüğü dış politikadan kaynaklandığını gösteren güçlü ve yeni bir kanıt oluşturması. O nedenle yaşanan ilkesiz yalnızlık şimdi, ülkenin stratejik ve hayati çıkarları için tehdit oluşturuyor. Kalıcı hasarlar doğurma tehlikesi taşıyor.

Bir süredir Mali’yi izliyorum. Çünkü dünyanın değişik yörelerinde istikrarsızlığa katkı yapan Batı’nın akıl dışı müdahalelerine bir örnek oluşturuyor. 

2011’de NATO bombardımanı sonunda Kaddafi rejimi devrilince Libya’dan kaçan silahlı gruplar Mali’de iç savaş başlattı. ABD’nin desteğini alan Fransa, Mali hükümetinin davetiyle, eski sömürgesinde düzeni yeniden tesis etmek amacıyla 2013’te asker gönderdi. Birkaç haftada görevi bitirip döneceklerdi; ama yedi yıldır savaşıyorlar. Altı AB ülkesi daha Fransa’ya destek için asker gönderdi. Sonu ufukta görünmeyen çatışmalar yayıldı, içinden çıkılmaz hale geldi ve şimdi çevrede en az 5-6 Afrika ülkesine sıçrama eğilimi taşıyor. Bir süre önce Fransa Genel Kurmay Başkanı, “nihai zafere asla ulaşamayacağız” açıklaması yaptı.

Mali’yle ilgilenmek isteyenler, Afrika ve Ortadoğu’yu yakından tanıyan, Chicago Üniversitesi’nden William Polk’un “Kırılgan Yumurta: Rejim değişikliğinin kaderi / Mali’nin batak kumu” çalışmasına bakabilir.

Çavuşoğlu’nun aceleyle yaptığı Mali ziyaretinin siyasi nedeni olmalı. AKP’li akıl hocalarından birinin yazdığına göre amaç, Afrika’da Sahra altı bölgede Fransa’yla rekabet etmekmiş! Maşallah, vizyona bak.

Ama burada konumuz Mali değil; AKP’nin Mısır’a karşı kan davasına dönüştürerek sürdürdüğü hasmane tavır için kullandığı “darbeci Sisi” söylemindeki yapaylığın bir kez daha gün gibi ortaya çıkması. Gerçek neden, darbe ile Müslüman Kardeşler (İhvan) iktidarının devrilmesi. 

Ne var ki Müslüman Kardeşler endeksli dış politika Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmiyor.

Mısır öylesine hasım hale getirildi ki, bir araya gelmesi çok zor Yunanistan, Kıbrıs ve hatta İsrail gibi ülkelerle Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan işbirliği platformu oluşturdu.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’yle anlaşsa payına çok daha fazla deniz alanı düşecek olmasına rağmen (bir hesaba göre üç Kıbrıs büyüklüğünde), anlaşmayı Yunanistan’la yaptı.

Arap Birliği içinde yoğun şekilde Türkiye aleyhine birleşik Arap cephesi oluşturmaya çalışıyor.

AKP iktidarı sadece Mısır’da değil hemen tüm bölgede İhvancılık temelinde dış politika yürütüyor.

AKP’nin söylemine göre Libya’da Birleşmiş Milletlerin tanıdığı tek meşru hükümet Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti ve o nedenle bu hükümetle işbirliği yapıyorlar. 

Ama gerçek tam öyle değil. BM’ye göre Libya’da ikili bir meşruiyet var. Tobruk’taki Temsilciler Meclisi eşit meşruiyet sahibi ve tek meşru meclis kabul ediliyor. Ayrıca AKP, BM tanıması öncesinde bile Tobruk’u dışlamıştı ve sadece Trablus’la işbirliği yapıyordu. Çünkü orada İhvancı parti iktidarın önemli bir parçasını oluşturuyor.

Libya’da etkili beş ülke Amerika, Rusya, Fransa, Mısır ve Türkiye. İlk dördü Trablus ve Tobruk’ta bulunan her iki iktidar odağıyla iletişim içinde. Türkiye ise bu iki merkezden sadece biriyle iletişim kurabiliyor. Arap Dünyası içinde en sıcak tarihi bağlara sahip olduğumuz Libya’da, izlenen ideolojik tutum nedeniyle Türkiye zemin kaybı yaşıyor.

Arap Yarımadası’ndaki siyasi çekişmede militanca Katar taraftarlığı yapıldı, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri dahil pek çok ülke Türkiye’nin karşısına geçti. Bunun nedeni de İhvan endeksli dış politika.

Aynı nedenle Türkiye’nin Sudan’la ilişkileri batağa saplanmış durumda.

Uluslararası medyada AKP’nin şimdi İhvan’ın en büyük hamisi olduğu veya Müslüman Kardeşler “şampiyonluğu” yaptığı doğrultusunda yayınlar giderek artıyor. Türkiye’nin Ortadoğu ilişkilerini şekillendiren bu siyasetin bir özelliği, Türkiye kökenli olmaması.

Müslüman Kardeşler İslamcılık ve Mısır milliyetçiliği temelinde kuruldu. İhvan tarihini anlatan görkemli kitabında Richard Mitchell, hareketin kurucusu Hasan el Benna’nın gençlik yıllarını geçirdiği Süveyş Kanalı kenarındaki İsmailiye’de İngiliz işgal güçlerine duyduğu öfkeyi tasvir eder.

İhvan sonraki yıllarda Cemal Abdülnasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek rejimlerinin korkunç baskıları karşısında, kendi topraklarında yeraltına inerek hayatta kalmayı başardı. Şimdi tarihinde ilk kez yabancı bir ülkenin kanatları altına girdi; bu gelişme, AKP’nin öngörülmemiş katkısıyla, örgütün sonunu getirebilir. İma ettiğim Mısır’da İslamcı siyasal hareketlerin son bulması değil, Suriye İhvan partisinin fiili bitişi gibi bir durum.

Elbet Mısır’daki darbe kınanmalıydı; ama AKP işi kan davasına dönüştürmeden makul bir tavır sergileseydi, doğacak daha ılımlı ortamda İhvan’ın hayatta kalma şansı herhalde daha fazla olurdu. Ancak böyle nüanslı bir tutumu, dünyayı ağırlıklı olarak siyah ve beyaz algılayan AKP’li karar vericilerden beklemek gerçekçi değil.

İdeoloji kaynaklı Batı karşıtlığı nedeniyle AB ilişkileri koparıldı. Batı’yı eleştirmek ve ideolojik nedenlerle Batı karşıtlığı iki farklı durum. AKP’nin fiilen izlediği siyaset, basmakalıp açıklamalar ve partiye yakın İslamcıların söylemi, nasıl bir ideolojik Batı karşıtlığı içinde olduklarını gösteriyor. 

‘Avrupa Birliği’ne ihtiyacımız yok’ gafleti, bir dizi çiğ sloganla sürdürülen yaylım ateşi ve otoriter rejim özlemi ilişkileri koparmaya yetti. Zaten AB’nin yaklaşık yarısı Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmıyordu. Şimdi AB’de Türkiye’yi destekleyen tek ülke yok. Eylül sonunda toplanacak Türkiye zirvesinde tartışılacak konu, alınacak kararların sertlik derecesi.   

Başta akıl dışı S-400 alma kararı, pek çok sorun nedeniyle ABD’de hem Kongre’nin iki kanadında, hem iki büyük siyasi partide ilişkiler tarihin en olumsuz noktasında. Türkiye karşıtlığı zirvede.

İdeolojik saplantılar üzerine kurulu siyaset sonunda gelinen yer, ülkenin daha önce hiç yaşamadığı derinlikte uluslararası tecrit. AKP sözcülerine göre bunun nedeni, Türkiye’nin ilk kez bağımsız dış politika izlemesi. Bu kaba çarpıtma aslında geçmiş siyasi iktidarlara yönelik bir karalama anlamına geliyor.

Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Bülent Ecevit dönemleri dahil bu ülkenin tüm hükümetleri bağımsız siyaset izledi. Üstelik o liderler döneminde bugün karşımızda olan ülkelerin pek çoğu Türkiye’nin yanındaydı. AKP’nin kendisini savunmak için bu ülkenin siyasi geçmişine kara çalması talihsiz bir çaba.

İhvancılık temelinde yürütülen dış politika son bulmalı. Avrupa Birliği ilişkileri düzelmeli. O amaçla öncelikle işleyen bir demokrasi ve hukuk devletine dönüş gerekiyor. Ülke çıkarlarının gereği bu.

Ege, Doğu Akdeniz veya sıkıntılı Güneydoğu’ya komşu bölgelerde Türkiye haklı olduğu davaları dahi kaybetme ve hayati çıkarlarının hasar görmesi tehdidiyle karşı karşıya.

Ekonomiyi kötü yöneten ‘faiz sonuç değil, sebeptir’ zihniyeti ile dış ilişkileri kötü yöneten zihniyet aynıdır. Ancak ortaya farklı sonuçlar çıkabilir; ekonomide iyi yönetim başlayınca zararlar telafi edilir ama stratejik hasarlar kalıcı olabilir.