Türkiye’nin geleceğine Atatürk’le bakmak !
Türkiye bugünlere de geldi maalesef.
Atatürk’ü saygı ve sevgiyle anmak, onun önemli fikir ve çabalarını dillendirmek neredeyse suç oldu.
Gelecekte bugünler, bu değerlendirmeler ve bu yaklaşımlar elbette tarih tarafından irdelenecek, hatta yargılanacaktır.
Ben Atatürk ilke ve değerlerini savunmaya devam ediyorum.
Her şeye rağmen!
Benim savunduğum ve sevdiğim Atatürkçülük bir ‘dogma’ değil, küllerinden doğan bir toplumu dünyada söz sahibi ülke konumuna getiren, kadını, sanatı, kültürü, bayrağı ve ülke sevgisini taçlandıran bir değerler bütünü.
Atatürk’ü ancak bu çerçeveden bakanlar daha iyi anlar!
Türkiye edebiyattan sonra kanser gibi önemli bir sıkıntıda çözüm yolunu gösteren Prof. Aziz Sancar’la yeni bir Nobel başarısı elde etti.
Kimya alanında.
Ve Sancar Hoca, ‘Bu başarıyı cumhuriyete ve Atatürk’e borçluyum’ dedi.
Alınanlar oldu!
Neye borçlu olacaktı?
Levent Kırca’yı kaybettik, büyük bir sanatçı.
‘Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, hoşçakalın’ dedi.
Alınanlar oldu.
Ne demeliydi?
Cumhuriyeti, Atatürk’ü bilenler biliyor, anlayanlar anlıyor.
Anlamayanlar da gün gelip anlayacaktır!
Şunu da ekleyeyim; dünya görüyor ve anlıyor!
O yüzden de çağdaşları yokolup gittiği halde Atatürk ilke, fikir, değerlendirmeleri ve insanlığı ile hala önde, hala ayakta.
Gelelim bugüne.
Zor bir süreç.
Bir yandan artık iyice yaklaşan seçim.
Bir yandan ülkemiz üzerinde ciddi tehditler.
Her yerde kadına şiddet.
Yargı ve eğitimde ciddi sancılar.
‘Ülke bölünsün’ diye alkış tutanlar.
Her gün onlarca ocağa düşen terör ateşi.
Şehitler, yok yere yitip giden gençler, ‘barış sevdalıları’na kadar uzanan kahpe eller, tetikler!
Ve her kafadan bir ses.
Şöyle olsun, böyle olsun.
Herkes bir yerlerden talimat alıp onu dillendiriyor.
Ya da bildik sözler.
Yıllardır hiçbir derde çözüm getirmemiş aynı reçeteler!
Kimsenin aklına yüzyılın en büyük lideri, bir ümmetten güçlü bir ulus yaratmış, sıkıntı ve yoklukları bazen akıl ve mantık, bazen de inanç ve maneviyatla aşmış bir büyük devlet adamına uzanmak gelmiyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e.
Bugünlerde Atatürk yok, onun gibisi de gelmeyecek, o kesin., Ama fikir, inanç, düşünce ve ilkeleri hala aydınlık.
Öngörü ve hedefleri de.
Gözleri kör olanlar ya da at gözlüğü takanlar arada bir hiç olmazsa Atatürk’ü hatırlasa.
Onun nutuk, söylev, demeç ve konuşmaları öyle canlı ki.
Öyle yaşamsal ki.
Onun dilinden ‘sözkonusu vatansa gerisi teferruattır’ diyelim ve bir sevgi, umut ve Türkiye sevdası yolculuğuna çıkalım:
‘- Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak mahiyet alır.
- Hayat için en hakiki mürşit ilimdir. Ancak bin, ikibin, binlerce sene evvelki ilim ve fen lisanının çizdiği düsturları, şu kadar bin sene sonra tatbike çalışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.
- Kaleyi içinden ele geçirmek, dışından zorlamaktan çok kolaydır.
- Türk esaret kabul etmeyen bir millettir.
- Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz.
- Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe karşı koymak gereklidir.
- Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Ancak ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir.
- Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.
- Tarih, bir takım boş hayallerle, başlarındaki hükümdarların, hırslı politikacıların oyuncağı durumuna düşen istilacı orduların, istilacı milletlerin uğradığı feci sonuçlarla doludur.
- Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslar arası önlemler alınmalıdır.
- Barışı kanla değil, mürekkeple imza etmek istiyorduk.
- Komşuları ile ve bütün devletlerle iyi geçinmek, Türkiye siyasetinin esasıdır.
- Barış milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur.
- İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının önüne geçmelidir.’.
Ve ‘Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz’.
Daha binlerce sayfa ilke, hedef ve öngörü.
Ve hep aydınlık.
Ve hep ileri.
Hatırlatayım dedim..