Türkiye’nin BRICS’e katılımı için güçlü nedenler var
Ekim ayının son günlerine Rusya’da yapılan ve 36 ülkenin katıldığı BRICS zirvesinde hiçbir ülke için yeni üyelik kararı alınmazken, Türkiye dahil 13 ülkeye “ortak” statüsü verildi.
Üyelik veya ortaklık statüsü önümüzdeki dönemde nasıl gelişirse gelişsin, Türkiye’nin BRICS içinde yer almasının güçlü gerekçeleri var.
Ancak eksen kayması, ülkenin rotası, yüzü Batı’ya mı Doğu’ya mı dönük olmalı gibi nispeten soyut ifadeler çerçevesinde Türkiye’nin katılımını eleştirenler de var.
Daha analitik bir tartışma için öncelikle iki konuyu açıklığa kavuşturalım: Türkiye’nin Batı içinde yer alması ne anlama geliyor? BRICS nedir, başlıca amaçları neler?
– Türkiye’nin Batı içindeki yeri
Evet, Türkiye’nin yeri Batı içinde olmalıdır. Ama somut olarak bu ne anlama geliyor?
Öncelikle iyi işleyen bir demokrasi ve hukuk devletine sahip olmalıyız; Türkiye bu talepten asla vaz geçemez.
İkinci olarak, Türkiye Batılı kurumlar içinde yer almalı.
NATO üyeliği devam etmeli. Başta Ege, Doğu Akdeniz ve Suriye-Irak-İran hattında olmak üzere Türkiye’nin güvenliği bunu gerektiriyor.
AB üyelik hedefi devam etmeli. Türkiye’nin önüne iki kez ciddi fırsat geldi, ikisini de kendi kusurları nedeniyle kullanamadı.
1978’de o zamanki adıyla AET, Yunanistan’ı üye yapma kararı aldığında Belçika Başbakanı Tindemans Türkiye’yi de üyeliğe davet göreviyle Ankara’ya gönderildi. Ama Başbakan Ecevit’in cevabı kesin “hayır” oldu.
2000’lerde bir fırsat daha geldi. Bu kez Erdoğan iktidarı bilinçli tercihlerle arabayı devirdi; AB içindeki Türkiye karşıtları sevindi.
Büyük olasılıkla bir fırsat daha gelecek, muhtemelen Ukrayna savaşı bittikten sonra.
Ancak Türkiye’nin Batı içine yer alması, Batı’nın izlediği politikaların tümünü kabullenmesi anlamına gelmiyor. Buna karşılık BRICS’in savunduğu somut hedefler arasında Türkiye’nin çıkarlarına uyum içinde olanlar var. O platformun içinde yer alarak bunları daha etkili hayata geçirebiliriz.
Somut örnekleri son bölümde ele alacağız.
– BRICS’in başlıca hedefleri
BRICS, NATO gibi bir “askeri örgüt” değil; yani üyelerinin ortak askeri harekât hedefi yok.
AB gibi bir “siyasi birlik” değil; yani üye ülkelerin iç işlerinde uyması gereken bağlayıcı yasalar/kurallar koyan veya yetkilendirilmiş siyasi organlara sahip bir yapı değil.
BRICS, henüz resmi kuralları olmayan (informel) bir işbirliği organizasyonu. Sadece bir platform.
BRICS’in temel hedefi jeopolitik: ABD liderliğindeki uluslararası düzeni (the US-led world order) revize etmek, dünyanın değişen demografik ve ekonomik gerçeklerine uygun olarak, çok merkezli (çok kutuplu) yeni bir uluslararası düzenin yolunu açmak.
BRICS kendisini “bağımsız jeopolitik aktör” olarak tanımlıyor.
2009’da kurulduğunda, gelişmekte olan ülkelerin iktisadi kalkınma çabalarının mevcut uluslararası kurumlar (Dünya Bankası, IMF, vs.) tarafından yeterince gözetilmediği inancı ve bu dengesizliği giderme arayışı ön plandaydı. Bu arayış halen aynen geçerli; ama zaman içinde yaşananlar jeopolitik hedefi öne çıkardı.
Kimi çevreler BRICS’in otoriter ülkeler birliği olduğunu ileri sürüyor.
BRICS’in kurucuları arasında dünyanın en büyük demokrasisi Hindistan, Latin Amerika’nın en büyük demokrasisi Brezilya, Afrika kıtasının önde gelen demokratik ülkelerinden Güney Afrika da var. Bu üç ülke hukuk devleti ilkeleri açısından AB üyesi veya adayı olan kimi ülkelerden daha yüksek puana sahip (Dünya Adalet Projesi).
Buna karşılık Amerika liderliğindeki Batı bloğu içinde, iyi işleyen demokrasi ve hukuk devletine sahip ülkeler BRICS’e kıyasla daha çok. Ama İsrail gibi ırk ayrımcısı (aparthayd) rejime sahip ve demokratik ilkeler açısından dünyanın en karanlık ülkelerinden biri de var. Şimdi Batı içinde kabul edilen Ukrayna da, hukuk devleti ve insan hakları açısından Rusya’dan çok farklı konumda değil.
Batı bloğu ve BRICS arasındaki esas fark ülkelerin iç rejimiyle değil, küresel düzenin işleyişine karşı alınan tavırla ilgili.
BRICS içinde ABD’yle sıcak çatışma içinde olan Rusya var ama Hindistan, Brezilya, BAE gibi Washington’la sıcak ilişkilere sahip ülkeler de var.
BRICS’te yer alan ülkeler arasında ABD’yle güvenlik ittifakı içinde bulunan tek ülke Türkiye değil. Hindistan da ABD, Avusturalya ve Japonya ile birlikte, Hint-Pasifik bölgesinde Çin’i dengelemek amacıyla kurulan QUAD üyesi.
O arada, Satın Alma Gücü Paritesine göre, dünyanın en büyük dört ekonomisinden üçünün BRICS üyesi olduğuna işaret edelim (Çin, Hindistan, Rusya, Dünya Bankası).
* * *
Yaşadığımız iki büyük savaş pek çok şeyi değiştirdi, BRICS’e ilgi duyan ülkelerin sayısının artmasına katkı yaptı.
Rusya, Ukrayna’nın NATO üyeliğini kendi güvenliğine dönük varoluşsal bir tehdit olarak görüyordu. ABD konuyu müzakereyi dahi ret etti, Rusya’yı kabul etme veya savaş tercihine zorladı. Rusya ikincisini seçti.
Savaş başladıktan sadece 4-5 hafta sonra Rusya ve Ukrayna barış için anlaştı, ama Amerika-İngiltere, Ukrayna’yı savaşa devama ikna etti.
Rusya’ya daha önce görülmemiş ağır baskılar uygulandı. Batılı bankalardaki yaklaşık 300 milyar dolar rezervine el koyuldu. Yüzlerce kalemden oluşan dev ekonomik yaptırımlar uygulandı. Uluslararası döviz transfer sistemi SWIFT ve Batılı kredi kartlarının kullanımı dışına çıkarıldı. Sattığı petrolün fiyatına üst sınır (narh) dayatıldı, vs.
ABD Başkanı Biden ve diğer önde gelen siyasetçinin defalarca vurguladığı gibi, amaç Rusya’yı çökertmek, mümkünse rejim değişikliği, hatta Rusya’nın parçalanmasıydı.
Yaptırım ve baskı kararlarının mimarı ve baş yöneticisi Biden yönetimi, yani ABD oldu.
Ukrayna savaşının sorumlusu kimdir tartışmasını bir an için bir kenara bırakalım; hayati önem taşıyan husus şu: Washington’daki politik seçkinler tek başına aldıkları kararlarla, dünyanın en büyük nükleer silah stoğuna, en zengin doğal kaynaklarına, güçlü bir orduya ve ekonomiye sahip Rusya gibi bir ülkeyi dahi diz çöktürtmeye kalkışabiliyor. Başka hiçbir uluslararası hukuk meşruiyeti, BM kararı, vs. arama ihtiyacı duymadan. Amerikalı siyasetçilerin “ABD liderliğindeki uluslararası sistem” dediği düzen böyle bir şey.
Washington bu düzen içinde Rusya kadar güçlü olmayan ülkelere dilerse neler yapmaz ki!
Ege’de Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması veya Suriye’nin kuzeydoğusunda PKK’nın yönettiği bir devletçik kurulması Türkiye’nin güvenliğine dönük kabul edilemez tehditler.
O konulardaki gelişmelere bağlı olarak, yarın ABD’nin Türkiye’ye de benzer yaptırımlar uygulamayacağının garantisi var mı?
Bu gibi soruları şimdi pek çok ülkede karar vericilerinin sorduğu ve BRICS’e yönelişe ivme kattığı açık. Rusya’nın maruz kaldığı baskı ve yaptırımların yarın kimin başına gelmeyeceğinin garantisi var ki?
İkinci büyük savaş Filistin-İsrail çatışması. İsrail, Filistin halkını sivil asker ayırımı gözetmeden hunharca bombalıyor, aç bırakıyor, hastaneleri imha ediyor; amacı etnik temizlik ve soykırım. Bunu mümkün kılan ABD’nin askeri, siyasi ve ekonomik desteği.
Üstelik ABD’nin etnik temizlik ve soykırımına suç ortağı olmayı içine sindirdiği rejim, ırkçı bir rejim. İsrail’in, işgal altında tuttuğu topraklar dahil, hükmettiği alanda yaklaşık 7 milyon Yahudi ve 7 milyon Filistinli yaşıyor. O nüfusun yarısı en temel yurttaşlık hukukundan mahrum, ırk ayrımcısı bir rejim altında tutuluyor.
ABD’nin dış politikasına demokrasi, özgürlük, insan hakları, kurallar temelli uluslararası düzen gibi değerlerin şekil verdiğine düşünenler kaldıysa, herhalde Gazze savaşından sonra o düşüncelerini gözden geçirecektir.
Bu iki büyük savaş ABD liderliğindeki düzeninin, uluslararası yönetişimi başaramadığının açık kanıtları olarak duruyor.
* * *
Şimdi Rusya’daki son zirve kararları üzerinden BRICS’in somut politikalarını özetleyelim.
– Önemli hedeflerden biri, ABD dolarının küresel rezerv para tekeline son vererek doları bir dış politika silahı olarak kullanma olanağını geriletmek. Kritik bir adım, uluslararası ticaretin milli para birimleriyle yapılmasını olabildiğince genişletmek. Çin, Hindistan, Rusya ve Suudi Arabistan petrol ticaretinde milli paralarını kullanmaya başladı bile. Bu, “petrodolar” kavramını aşındıracak hayati bir gelişme.
– Milli parayla uluslararası ticaret sonunda hesaplar nasıl kapatılacak? Bu noktada BRICS Clear devreye girecek ve üstünde durulan bir seçenek Merkez Bankası Dijital Para (CBDC) uygulaması. Aslında bu, IMF’nin de uzun yıllardır üzerinde çalıştığı bir model.
– Milli rezervler için de dijital para, altın gibi değişik seçenekler var. BRICS üyelerinin son dönemde altın rezervlerini önemli ölçüde artırdığı açıklandı.
– Bizzat Putin, BRICS parası üzerinde durulmadığını, çünkü üye ülke ekonomilerinin hacim ve nitelik olarak epey farklı olduğunu, o yola gidilirse AB’de Euro’nun karşılaştığından daha büyük sorunlar çıkabileceğini açıkladı.
– Amerika’nın denetimindeki SWIFT sistemine seçenek ve hiçbir ülke tarafından kontrol edilmeyecek uluslararası para transfer sistemi üzerinde çalışılıyor. BRICS Pay adlı kredi kartı uygulaması ilk kez zirve sırasında başladı.
– BRICS, tek taraflı ve keyfi kararlarla uygulanan ekonomik yaptırımlara ve korumacı dış ticaret uygulamalarına (yüksek gümrük vergileri) karşı.
– Yeni Kalkınma Bankası (NDB) BRICS üyeleri ve Küresel Güney için teknoloji ve altyapıda ana yatırımcı olacak. Bazı büyük projeler açıklandı.
– Ukrayna’da acilen ateşkes, müzakere ve barış isteniyor.
– 1967 sınırları temelinde Bağımsız Filistin Devleti’nin kurulması, BM’ye üye olması talep ediliyor. Son savaşta İsrail devletinin başvurduğu bazı yöntemler “terörizm” olarak niteleniyor.
– Suriye’de konuşlu 900 civarındaki ABD askerinin geri çekilmesi talep ediliyor.
Yukarıda kısmen özetlediğimiz BRICS politikaları, Türkiye’nin çıkarlarıyla güçlü bir uyum içinde ve Türkiye’nin BRICS içinde yer almasının nedenlerini oluşturuyor.
Ayrıca BRICS içinde yer alarak Türkiye, dünyanın fırtınalı günler yaşadığı şu dönemde çıkarları açısından isabetli bir dengeleme yapmış olacaktır.
Son olarak iki tamamlayıcı vurgu yapalım.
– Türkiye’nin BRICS içindeki konumundan azami faydayı asgari riskle sağlayabilmesi için, içerde hukuk devletini ayağa kaldırması gerekiyor. Ama böyle bir gelişmeyi mevcut iktidardan beklemek gerçekçi görünmüyor.
– Siyasi yürütme konumunda bulunanların, Türkiye’nin BRICS içinde yer almasının hiçbir üçüncü tarafa karşı olmadığını gösterecek bir üslup ve tavır içinde işi yönetmesi önem taşıyor.