Türkiye’nin bölgesel tecridi nihayet bitiyor mu?

Güncelleme:

AKP 2011’den itibaren tüm siyasetini kökten değiştirdi. O arada dış politikayı milli çıkarlar değil Siyasal İslamcı saplantılar temelinde yönlendirmeye başladı.

İhvan örgütü (Müslüman Kardeşler) yandaşlığı, Ortadoğu politikasını şekillendiren temel ölçüt oldu.

Mısır’da 2013 darbesi İhvan iktidarına son verince, demokrasiyi savunan ilkeli bir tavır yerine, sorun kan davasına dönüştürüldü. AKP’nin akıl dışı siyaseti Kahire’yi, Türkiye karşıtı bir konuma ittirdi.

Basra Körfezi’nde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar arasındaki anlaşmazlıkta, komşu Arap ülkelerinin dahi kaçındığı militanca tutum izlendi. Çünkü anlaşmazlığın temelinde, AKP’nin yeni kıblesi İhvan sorunu yatıyordu. Suudiler ve BAE ile ticarette her yıl on milyarlarca dolar kayıp yaşandı.

2011’den bu yana Suriye, İsrail, Libya dahil tüm Ortadoğu’da ideolojik saplantılar üzerine kurulu bir yol izlendi.

Bölge ülkeleri Türkiye’ye karşı değişik ittifaklar geliştirmeye başladı. AKP’nin İhvancı siyaseti Türkiye’yi, Cumhuriyet tarihi boyunca eşi görülmemiş bir tecrit içine düşürdü. Ülke çıkarları darbeler almaya başladı.

Parti sözcüleri bu gidişi uzun süre inatla savundu. “Topunuz gelse bir Türkiye etmezsiniz” diye tüm Arap dünyasının yüzüne çarpılan küçük düşürücü söylem veya yalnızlığa övgü için “değerli yalnızlık” diye ileri sürülen uyduruk kavram o dönemin ürünleridir.

Bıçak kemiğe dayanınca, AKP hep yaptığı gibi, 2020’den itibaren ‘haydi tornistan’ deyiverdi. Başta Mısır ve İsrail, bölge ülkeleriyle ilişkileri düzeltme arayışı başladı.

BAE’nin fiili lideri ve Ortadoğu’nun en güçlü oyuncularından Veliaht Prens Muhammed bin Zayid’in (MBZ) geçtiğimiz günlerde yaptığı Ankara ziyareti bu çerçevede okunmalı.

Hemen işaret edelim, MBZ’nin ziyareti vesilesiyle Türkiye-BAE ilişkileri üzerine yapılan yorumların büyük kısmı, özellikle iktidar yanlısı çevrelerde, İhvan unsurunun adını dahi anmadan tahlil yapmaya çalışıyor.

Halbuki İhvan’ı hesaba katmadan AKP siyasetinin bugün Ortadoğu’da düştüğü açmazı anlamak, anlatmak veya düzeltmek mümkün değildir.

AKP’nin bugüne dek izlediği İhvancılık siyaseti terk edilmeli, bölge ülkeleriyle elbette karşılıklı çıkarlar temelinde iyi ilişkiler kurulmalıdır.

O nedenle MBZ’nin ziyareti doğru yönde atılan bir adımdır.

Şimdi o ziyaretine gündeme getirdiği iki önemli soruya bakalım.

BAE ile ilişkilerin düzelmesi Türkiye’nin Ortadoğu’da yaşadığı tehlikeli tecridin giderilmesine ne ölçüde katkı yapar?

Yakın bir gelecekte Türkiye içine düştüğü bölgesel tecritten kurtulabilir mi?

*     *     *

Tıpkı AKP iktidarı gibi, MBZ’nin de ilişkileri iyileştirmek için kendine özgü nedenleri var.

BAE’nin en büyük hamisi ABD’nin Ortadoğu siyaseti Biden sonrasında henüz tam anlamıyla netlik kazanmadı. Kesin olan, Rusya ve Çin merkezli yeni dış politikada Ortadoğu’nun önceliği daha gerilere kayacak.

Donald Trump ailesinin bölgedeki en özel dostlarından MBZ’in konumu, Biden yönetimi nezdinde daha da karmaşık soru işaretleri taşıyor.

BAE’nin bölgedeki en yakın dostu Suudi Arabistan’la ilişkileri son dönemde soğudu. BAE tek taraflı olarak Yemen savaşından çekildi, Suudileri tek başına bıraktı.

İran’ın nükleer programını sınırlandıran anlaşmayı (JCPOA) canlandırma müzakereleri Viyana’da devam ediyor. Görüşmeler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, BAE’nin en büyük hasım gördüğü İran muhtemelen anlaşmanın iptaliyle doğan kargaşanın içinden daha güçlü çıkacak.

İhvan’ın bölgede siyasi ağırlığı eridi. İhvan’ın amiral gemisi AKP’nin tüm çabalarına rağmen, örgütün etkisi tarihsel dip yaşıyor. Kendi yanlışları sonucu diplomatik ve ekonomik açıdan köşeye sıkışan AKP’nin İhvan’a destek olanağı iyice daraldı. BAE açısından İhvan, artık İran’la kıyaslanabilir bir risk değil.

BAE şimdi İsrail’le ilişkilerini geliştirerek dengeleme yapmaya çalışıyor.

Katar’a komşu Arap ülkeleri tarafından uygulanan ambargo yılbaşında kaldırıldı, Türkiye’yle ilişkilerde önemli bir çıbanbaşı ortadan kalktı.

BAE bu gelişmeler karşısında jeopolitik konumunu yeniden belirlemek,  bölgenin önemli ülkesi Türkiye’yle buzları eriterek risklerini azaltmak istiyor.

Dengeleme adımları diğer bölge ülkelerinin duruşunu temsil etmekten çok kendi değerlendirmelerinden kaynaklanıyor.

Ayrıca BAE kaynakları Ankara’nın talep edilen pek çok koşulu karşıladığına işaret ediyor. Mesela BAE ve Mısır’a karşı yürütülen medya kampanyasına son verildi, İhvan’a destek azaltıldı, Libya’da müdahaleci tavra kısmi fren yapıldı.

MBZ ziyaretini yorumlayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İsrail ve Mısır ilişkilerinin de düzeleceğini söyledi. Gerçekten bu iki ülke bölgede Türkiye açısından büyük önem taşıyor.

Ankara’nın neredeyse iki yıldır sürekli yinelediği iyi niyet beyanları ve girişimleri sonucunda, İsrail ve Mısır ilişkileri bugün ne durumda?

Bir yılı geçiyor, Ankara yeni İsrail Büyükelçisinin adını belirledi, medyada bol haberi çıktı. Belli ki Ankara hevesli. Ama İsrail mukabil adım atmadı, diplomatik ilişkiler henüz büyükelçilik düzeyine çıkamadı.

AKP yönetimi İsrail’e gayri resmi elçiler aracılığıyla mesajlar gönderdi, Doğu Akdeniz’de deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşma yapılması önerildi. İsrail bu demarşı da karşılıksız bıraktı.

İsrail öncelikle, Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kolu Hamas’ın İstanbul’daki ofisinin kapatılmasını, Hamas militanlarının Türkiye dışına çıkarılmasını istiyor.

Kudüs şehir merkezinde 21 Kasım’daki bir terör eyleminde Eliyahu David Kay (26) öldü, dört İsrailli yaralandı. Eylemin sorumlusu Filistinli Fadi Ebu Şaydam’ın son aylarda defalarca İstanbul’u ziyaret ettiği, Hamas unsurlarıyla görüştüğü anlaşılıyor.

Bu eylem sonrasında İsrail güvenlik birimleri, Batı Şeria’da bir Hamas hücresine üye 50 kişiyi tutukladı. Hücrenin yaygın terör eylemleri planladığı ve zamanının çoğunu Türkiye’de geçiren kıdemli Hamas liderleri tarafından yönetildiği isimler verilerek açıklandı.

Hay Eytan Cohen Yanarocak, Kudüs Strateji ve Güvenlik Enstitüsü’nde çalışıyor ve İsrail’in önde gelen Türkiye uzmanlarından biri. Yanarocak’a göre Erdoğan bir süredir Türkiye’nin bölgedeki diplomatik tecridine son vermek istiyor ama “Müslüman Kardeşler bağları Mısır ve İsrail’le uzlaşmaya engel.”

Yanarocak’a göre, İbrahim Anlaşmaları sonrasında bölgede pek çok dost kazanan İsrail için, Türkiye artık on yıl öncesi gibi özel konuma sahip değil. Ankara gerçek bir normalleşme istiyorsa, Hamas’ı desteklemekten vaz geçmeli. Büyükelçi atamaları ve üst düzey ziyaretler gibi aşamalar daha sonra mümkün.

Mısır’la ilişkileri düzeltme gayreti de iyi gitmiyor.

AKP sözcüleri Mısır’a yaptıkları ve diplomasiyle bağdaşmayan sözlü saldırıları birden unuttu ve geçen yıl ortalarından itibaren Kahire’ye güller atmaya başladı.

Kahire büyük ölçüde sessiz kaldı. Belli ki AKP iktidarına duyulan güven pek yüksek değil.

O arada Ankara’nın karşılıklı deniz sınırlarını belirleme teklifine Kahire sıcak bakmadı.

Bakan yardımcıları düzeyinde mayıs ayında Kahire’de yapılan görüşmelerin üzerinden aylar geçti, ama devamı gelmedi, AKP’nin beklentileri gerçekleşmedi. Görüşmeler Bakan düzeyine bile çıkamadı.

Mayıs’tan sonra Türkiye-Mısır ilişkileri açısından en önemli gelişme, BM Genel Sekreteri himayesinde haziran ayında Berlin’de toplanan Libya Konferansı oldu. Tüm yabancı askerlerin Libya dışına çıkarılması kararı alındı. Türkiye bu kararın kendini bağlamadığını açıkladı.

Libya’nın batısındaki bazı grupların, özellikle Müslüman Kardeşler bağlantılı örgütlerin, Ankara’nın gönderdiği Suriyeli militanların bu kararın dışında tutulması için çalıştığı biliniyor. Tabii Libya’da başka yabancı askerler de bulunuyor.

Libya’da uzlaşma sağlanmadan Mısır-Türkiye ilişkilerinin iyileşmesi zor.

Kahire’de yayınlanan yarı resmi Al Ahram gazetesinin bir dönem Dışişleri Bakanlığı’nda danışmanlık yapmış en etkili yorumcularından Hüseyin Haridi’nin görüşleri şöyle:

“Mısır’la ilişkilerin iyileşmesi için turnusol testi, Türkiye’nin Libya’dan kuvvetlerini çekip çekmeyeceğidir. Çekmediği takdirde, Mısır ve Türkiye arasındaki ilişkiler aynı kalacak; gergin, üstü örtülü çatışmacı ve batıda Libya’dan doğuda Irak’a kadar, Suriye’yi de kapsayacak şekilde, kızgın bir rekabet içinde olacaktır.

Mısır-Türkiye ilişkilerinin geleceği karanlık görünüyor. Mevcut Türkiye Cumhurbaşkanı yönetiminde daha aydınlık günlere kavuşması, Türkiye’nin bölgedeki dış politikası kapsamlı bir revizyondan geçmediği sürece, neredeyse imkansız. Mevcut koşullarda bu da pek mümkün görünmüyor.”

Şimdi yukarıda sorduğumuz iki soruya cevap verebiliriz.

BAE ile ilişkilerin iyileşme yoluna girdiğine işaret eden MBZ’in ziyareti doğru yönde olumlu bir gelişmedir. Ama en iyi ihtimalle dahi, AKP’nin Türkiye’yi içine düşürdüğü tehlikeli tecritten çıkış için tek başına yeterli olmaktan çok uzaktır.

Bölgedeki diplomatik tecritten çıkış için Türkiye’nin, sadece Ortadoğu’da değil Batı dahil tüm dış ilişkilerini yenilenmesi gerekiyor.

AKP’nin böyle bir kapasitesi yok.

Ayrıca sürekli yapılan zikzaklar dünya başkentlerinde güven krizi doğurdu. Ankara’nın yarın ne yapacağını öngörmek imkansız.

Dünyanın izlediği gibi, AKP iç siyasette zor durumda ve ilk seçimde büyük olasılıkla iktidardan gidecek.

Türkiye’nin içine düştüğü tecritten çıkabilmesi ancak AKP’den sonra mümkün olabilir.  

Kaynak: HalukOzdalga.com