Takada İki Dinazor

Güncelleme:

Piyasa Köktendinciliği ya da Market Fundamentalizm:


Geçtiğimiz haftasonu Washington D.C.’de Dünya Bankası-IMF toplantılarını binlerce kişi protesto etti. Protestocuların çoğu ABD’nin dört bir yanından gelmiş eğitim düzeyi ve çevre bilinci yüksek gençlerden oluşmuştu. Genelde olaysız geçen gösterilerde verilen mesajlar çokuluslu şirketlerin (ÇUŞ) aleyhine idi. ÇUŞ’ların globalizasyonunun kendi çıkarları doğrultusunda gelişmekte olan ülkelerde büyük kitleleri ezdiği teması protestoların ana konusu idi. Hepimizin takip ettiği gibi , Dünya Bankası ve IMF israrla serbest piyasa koşullarını adeta bir dini inanç gibi kabul ederken, globalleşme sorunları bütün ağırlığıyla devam etmekte.


Aslında ilginç olan taraf enerji devi Enron’un sansasyonel batışı ile birlikte Wall Street’in bile piyasa köktendinciliğini terk etmiş olması. Büyük paralar yöneten fon menejerleri, eskisi gibi sofu birer ‘serbest piyasacı’ değiller. IMF/ Dünya Bankası’nın (IMF/DB) gelişmekte olan ülkelere vaaz verir gibi ezberlettiği :


i) Özellestirme
ii) Serbestilik ( deregulation)
iii) Finansal manipulasyonlar
iv) Piyasa payı yaratma


gibi piyasa köktendinciliğin ‘fil ayağı’ kabul edilen özellikler, Amerika’da büyüteç altında. Enron ve benzeri birkaç büyük şirket ani şekilde batmayıp trilyonlarca dolar servet buharlaşmasa, belki de IMF/DB politikaları daha uzun süre sorgulanmıyacaktı. Ne var ki Enron’nun batmasına neden olan şartlar bir anlamda kalkınmakta olan ülkelerin içine düştükleri krizlerle benzerlik gösterince, eleştirilerin dozu yükseldi.


i) Özelleştirme : Enron’nun global stratejilerinden birisi özelleştirme aracılığıyla gelişmekte olan ülkelerde enerji ve su sistemlerini ele geçirmekti. Enron battı ama Dünya Bankası’nın elektrik ve suyu özelleştirme politikaları tam gaz devam etmekte. Bugün Afrika’nın fakir ülkelerinde insanlar gelirlerinin yüzde 10’u kadar bölümünü içme suyuna harcamaktalar. Türkiye’de doğal gazla üretilen enerjinin pahalı olduğu tartışması daha uzun süre devam edecek. Başka ülkelerde elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirme yolu ile ele geçiren ÇUŞ’lerin ilk işi zam yapmak oldu. Parayı ödeyemeyen düşük gelirlilerin elektrikleri kesildi.


ii) Serbestilik ( deregulation ) : Enerji piyasalarının serbest bırakılması sonucu Kaliforniya eyaletinde Enron milyarlarca dolar haksız kazanç elde etmişti. Şimdi anlaşıyor ki aslında yaratılan enerji krizi sun’i bir krizmiş. Dünya Bankası ve IMF’nin her ülkeye telkin ettiği serbestilik sonucu bir çok ülkede madencilik ve tarım sektörüne giren ÇUŞ’ler doğayı katlettiler. Türkiye dahil bir çok ülkede et, süt, yumurta fiyatlarını düşürmek için önerilen serbestilik politikaları, bu ülkelerde tarım sektörünü alabora edip aslında fiyatların daha çok artmasına neden oldular.


iii) Finansal Manipulasyonlar : Malezya’nın, Rusya’nın, Arjantin’in ve Türkiye’nin yaşadığı mali krizler malum. En son Brezilya krizinde IMF yine hülle yaptı. Brezilya’nın mevcut borçlarını ödemesinin mümkün olmadığını herkes bildiği halde, IMF borçları uzun vadeye yayıp gerçekçi bir ödeme planı yapmadı. Aksine IMF eski borcu yeni ve daha büyük bir borçla kapattı. Bunu yaparken de büyük Amerikan bankalarının borç riskini silip, borcu kendi üzerine aldı. Ayrıca yakında yapılacak Brezilya seçimlerinden önce piyasa köktendinciliğini derinleştirici politikalar konusunda Brezilya’dan garanti aldı. Böylece Brezilyalı’ların hangi partiyi iktidara taşıyacağı konusu anlamını yitirmiş oldu. (Biz bu filmin Türkçe dublajlısını başka bir sinemada görmüş müydük acaba ? )


iv) Piyasa Payı Yaratma : Batmadan önce Enron şu anda fazla kullanımı olmayan 3G frekansı gibi egzotik mallarda piyasa oluşturup hayali karlar yaparken, IMF/DB da daha önce kamu hizmeti olan bazı servisleri ticari hale getirmiş bulunmakta. Bir çok fakir ülkede ilköğretim ve ana sağlık hizmetlerine ücret getirilmiş olması, milyarlarca insanın hayat standardını düşürdü.


Yeni Düzende Yaşam ya da Doğal Habitat:


İkinci Dünya Savaşının galipleri yeni dünya düzenini kurarken IMF/DB’na ekonomik konularda görev verildi. Güvenlik konuları için ise NATO oluşturuldu. NATO’ya pek yakında 9 ülke daha üye olacak. Geçtiğimiz günlerde açıklanan bu gelişme, 3 Kasım’a kitlenmiş Türk kamuoyunun gözünden kaçtı. Oysa ki NATO’da meydana gelen bu değişiklik IMF/ DB’sının geleceği hakkında bize ışık tutabilir. Bulgaristan ve Slovakya gibi yeni üyelerle NATO, Kuzey Atlantik Paktı olmaktan çıktı. NATO’un sadece adı yadigar kaldı. Soğuk savaşın bitmesi ile NATO artık bambaşka bir organizasyon. Belki yakında Rusya bile NATO üyesi olacak. NATO kurumsal bir transformasyon geçirmekte. IMF/DB’nın soğuk savaş sonrası kurulan yeni dünya düzenine ayak uydurmakta zorlandığı gözleniyor. Post soğuk savaş dönemi ve beraberinde gelen ekonomik ve mali sorunlara IMF/DB’nın önerdiği reçetelerin yarattığı sorunlar milyarca dünya vatandaşının günlük yaşamının bir parçası. Uluslararası arenada NATO’nun amcaoğlu sayılan IMF ve Dünya Bankası’nın da yeni dünya koşullarına uygun kurumsal değişiklik geçirmelerini dileriz. NATO’nun geçirdiği kimlik değişiminin darısı IMF/ DB’nın başına. Umarız


Bu kurumlar hayatta kalabilmek için, Temel Reis’in takasına binmiş iki dinazor değil, Nuh’un Gemisine binmiş iki kaplan olsunlar.


[email protected]


Yazarın Diğer Yazıları


Ayılar Boğalar


11 Eylül 2001


Cin & Tonik. Enflasyon Öldü mü ?


Oh My God


Orta-larda Bir Ülke


6 Bin Dolara Perde


Diğer Yazıları
Ne Seçimdi Ama…
Paris Olimpiyatları ve Tarihi Anılar