Suriye II

Güncelleme:

Şam Tatlısı başlıklı Suriye analizimin ikinci bölümüne devam etmek istiyorum. Birinci bölümle ilgili aldığım bir çok yorum ' Biz Suriye'yi yakından tanımıyormuşuz' mealinden oldu. Birkaç ırkçılık suçlamasınıda mecburen sineye çektik, çünkü esas olan durum tespiti yapmaktı.

Benzemez Kimse Sana :

Arap Baharı Tunus'ta başladı, Mısır, Libya Bahreyn derken Suriye'ye dayandı. Diğer üklelerde sonuç nispeten hızlı alındıysa da Suriye'de rejim değişikliği çabuk olmayabilir. Arap dünyasına baktığımız zaman iki güçlü kurum görmekteyiz. Ordu ve 'Müslüman Biraderler'. Liberal aydınlar sivil toplum örgütleri ve sol yok denecek kadar zayıf . Bu durumda en güçlü iki kurumun temsil ettiği ideolojilerin çatışması kaçınılmaz olmakta.

Mısır'da Mübarek'in koltuktan inmesi çok kolay oldu, çünkü Mısır Genel Kurmay'ı Mübarek'in arkasında durmadı, Amerikalı meslektaşlarına kulak verdi. En köklü 'Müslüman Biraderler' geleneğine sahip Mısır'da bu grup meşrulaşıp politik hayata girmeyi kabul edince, iş çorap söküğü gibi çözüldü.

Suriye farklı bir profil çizmekte, diğer Arap ülkelerine benzememekte. Tavrına hayran olunur mu ? Sanmam. Suriye'de Al Assad rejimi Alevi generallerle birlikte orduya hakim. Müslüman Biraderler ordunun ateş gücüne sahip değiller, dolayısıyla çatışma ve ayaklanmalar sürüp gidebilir.

a.20110725103130.jpgMezhep Çatışması Mı ?

Kolaya kaçan yorumlar bu hareketin bir demokratik ve özgürlük hareketi olduğu yolunda. Türkiye kökenli analizler 'Sırça Köşkte' oturma psikoljisinden etkilendiği için genelde bu yolu seçmekte. Hatırlatayım analizimin ilk bölümünde Suriyeli Alevilerin iktidar yürüyüşünün 40 yıl gibi kısa bir tarih dilimi olduğunu belirtmiştim. Şimdi Fransızlar öncesi Suriye'de hakim olan 'müesses nizam' tekrar filizleniyor.Ve 500 yıllık geçmişi olan düzen Sünni mezhep ağırlıklı.

Büyük toplumsal olaylarda, sakalı olan ve sözü geçen Marx amcaya,biraz prim vermek gerek. Baas partisinin pençesinde kalmış, içe dönük, kapalı rejimli, katma değer yaratamayan bir ülkede, pastada aslan payının 40 yıllır hangi gruba gittiği aşikar. Bu bir ekonomik çıkar çatışmasıdır ve iki mezhep arasında değişik ideolojik kılıflar giydirilmiş olarak meydanlara sürülmüştür. İktidarda 'Vatan, Millet, Latakia', Hama'lı göstericilerde 'Sancak, Kur'an, Ezan' sloganı mebzul.

Ortaya çıkan görüntü ekonomik çıkarlarını korumaya çalışan iki mezhep ve onların çatışması. Benim teşhisim bu.

Çevreye Olan Etki :

Analizimin ilk bölümünde Türkiye'de 'Sünni Leitmotif' li AK parti iktidarının Suriye'ye deki rejim değişikliğine kayıtsız kalmayacağını belirtmiştim. Dış İşleri Bakanı Davutoğlu, aldığı eğitim ve dünya görüşü olarak bu konunun bilinçli bir şekide farkında olan, büyük oyuncuları arasında. AK Partinin entelijensiyasında nostaljik bir Osmanlı özlemi var. Bu özlem aynı zamanda laik Kemalist ideolojinin Batı düşkünlüğünün anti tezi olmakta.

Suriye'de bir rejim değişikliği olursa çoğunlukta olan Sünni'lerin iktidarı kaçınılmaz. Böyle bir sonuç Türkiye'nin Suriye'de daha da derin rol oynamasını beraberinde getirir. Bu yüksek riskler taşıyan angajmanın AK Partinin, özellikle Davutoğlu'nun iştahanı kabartmamasında fayda var.

Suriye'de olası değişiklik Assad rejimiyle yakın ilşkide olan İran'ı biraz boşta düşürür. Yeni Sünni iktidarın boşluğu doldurmak amacıyla Türkiye'ye yakınlaşması, doğrudan İran'la Türkiye'yi karşı karşıya getirir. Bu, hem Orta Doğu'da denge unsuru olan Türkiye-İran ilişkisini hemde İran-İsrail-Türkiye ilişkilerini gerer. Ben buna Türkiye-İran-Suriye iç çemberi diyorum. Konunun birde ikinci çemberi var.

İran'ın Körfez'e ihraç etmeye çalıştığı ideolojiden öteden beri rahatsız olan Suudi Arabistan, ABD' nin Mısır'da Mübarek'i anında 'satmasını' unutmadı. Suriye'de olası bir değişiklikte Suudi Arabistan'ın Türkiye'nin yanında yer alması daha mantıklı. Unutmamak gerekir ki birer İslam devleti olan İran ve Suudi Arabistan bir Musevi devleti olan İsrail'le doğal çatışma içinde. Laik Türkiye birde böyle bir açmazla karşı karşıya.

Orta Doğu da çember sayısını çoğaltmak çok kolay. Örneğin iç çemberin ortak paydası, İran, Türkiye ve Suriye topraklarında yaşayan milyonlarca Sünni Kürt . Bunlara ABD'nin terk etmek üzere olduğu Irak' taki Kürt'leride eklersek, sürpriz çemberlere gebe bir tabloyla karşılaşırız.

Bölgeyle ilgili olsada konuyu dağıtmamak için, Lübnan'ın etnik kokteyline girmiyorum. Çakma bir krallık olan Ürdün'e hiç değinmiyorum. Ürdün'de kralı koruyan Osmanlı mirası Çerkez paşalarla halkın çoğunluğunu oluşturan Filistinlilerin ittifakı ayrı bir muamma.

Paran Kadar Konuş :

Geçtiğimiz aylarda, bilge hoca Asaf Savaş konuyu gündeme getirmişti. Ekonomik güç ve dış politikada etkinlik biribirine paralel midir ? Evet el eledir ve prensipte doğru bir tespitir. Ekonomik gücü olmayan ülke dış politikada etkili olamaz, dış dünyaya yaptırım yansıtamaz. Ancak bugün farklı bir dünyadayız. Etrafta yüzer gezer fon çok fazla ve düşük kur, yüksek faiz artı siyasi istikrar , Türkiye'ye istemediği kadar para cezbetmekte.

Ufukta bu saadet zincirirnin kırılacağına dair bir emare yok. Dolayısıyla Türkiye kazanmadığı parayı harcayarak dış politikada etkin olmayı başarabilir.

Kabul edelim, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi alanda bölgesel liderlik konusunda ciddi kazanımları oldu. Bu kazanımlar Cumhuriyet tarihinde görülmemiş boyutlara ulaştı. O kadar ki, geçmişte AB üyeliği için yanıp tutuşan Türkiye şimdi o üyeliğe 'mırın kırın' ediyor.

Tarihin nostaljik cazibesine kapılmadan, kazanılanları kaybetmeden, Suriye konusunda aşırıya kaçmadan ince ayar politika gütmek gerekmekte. Unutmayalım, bölgesel güç olmak için gerekli askeri ve istihbarat alt yapısı henüz yerinde değil.

AK iktidarının dış politika mimarı Davutoğlu'na kritik görev düşüyor. Türkiye Suriye konusunda 'vezir' de olabilir 'rezil' de.

Diğer Yazıları
Ne Seçimdi Ama…
Paris Olimpiyatları ve Tarihi Anılar