Sünnet ve Kemalizm
Başlığı okuyanların aklı güneye yönelmiş olabilir. Bu haftaki konumuz erkek çocuklarının başından geçen tecrübe değil. Bu seferki analizimiz bugün Türkiye’de günlük hayatın her köşesine yansımış olan ideolojik bir çatışma. İdeolojik olduğu içinde bir o kadar da çözümü zor.
Fenerbahçe, Şike ve Cemaat spekülasyonları gündemde. 19 Mayıs kutlamalarının içeriğin ne olması gerektiği tartışma konusu. Bu başlıklar güncel olarak su üstüne çıkmış birkaç popüler konu. Suyun altında kalan bölümde ise yargının bağımsızlığı, medyanın bağlantıları, TSK’nin yaşadığı Ergenekon, Balyoz vs. gibi olaylar yatmakta.
Ve Sünniler Muktedir Oldu:
2010 senesinin Aralık ayında yaptığım analizin başlığı Sünnilerin iktidarı ele geçirmeleri üzerineydi. Evet, Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 80’ni Sünni ve bu grubun yüzde 75’de dindar. Sonuçta yüzde 60 toplam oy merkez sağa gidiyor. Yüzdeler fazla oynamaz. Sembolik olarak bakarsak Cumhurbaşkanı’ndan Dışişleri bakanına kadar icraatı başı ilk 5 makam sahibinin eşlerinin 5’ide türbanlı. İktidar duruş olarak inancının resmini çiziyor.
İstanbul’un eyyamcı sermayesi ve sahip olduğu medya zamanında Özal’la yalakalık yapıp arkasından ‘Sünnileşme’ sürecini başlatmakla suçlarlardı. Tabii ki yanlış bir teşhisti. Türkiye’nin Sünnileşme süreci aslında Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu laik cumhuriyetle kesintiye uğramış bir süreçti. ( Aşağıda biraz açacağım)
Mustafa Kemal Paşanın bizzat kurdurttuğu ikinci parti, ‘Serbest Fırka’ kontrolden çıkınca sürecin önü kesildi. Arkasından Menderes’in asılması süreci tekrar rafa kaldırdı. Demirel ve Ecevit’i lider olarak oynak ve karışık kafalı kabul edersek bu süreçte belirleyici olmadıklarını söyleyebiliriz. Süreç tekrar Özal’la ivme kazandı. Ancak konuya tamamen damgasını vuran ve sahip çıkan Erdoğan’dır.
Yerli burjuvanın yeşermesi, soğuk savaşın bitişiyle Pentagon TSK işbirliğinin azalışı ve darbe kapısının kapanması,dijital medyanın tekelci İstanbul medyasına alternatif olması Erdoğan’ın inatçı kişiliğiyle birleşince, Sünniler şaha kalktı.
Gül’ün Çankaya’ya çıkışı, HSYK’nda mevcut kliklerin dağıtılması ve TSK kanunda yapılan değişiklikler Sünniler açısından ‘trifecta’ denilen ilk üçün sıralı kazanımı oldu.
Hz. Muhammet’in Sünneti:
İslamiyet’in ve en büyük grubu olan Sünnilerin birinci kaynağı Kuran-ı Kerim’dir. Tartışılmaz. Pratik yaşamda ve günlük hayatta uygulamada bir o kadar önemli olan ikinci kaynakta, Hz. Muhammet’in sünnetidir. Allah’ın Resulü olarak Hz. Muhammed’in davranışları, söyledikleri ve onayladıkları Sünni Müslümanların yaşam biçimini belirler. Bu yaşam şeklini içeren öğelerin tümüne Sünnet diyoruz.
Mustafa Kemal’in Sünneti:
Tarihi süreçtir değişmez. Bir toplum yeniden organize olup tekrardan şekillenince o sürecin lideri yüceltilir. Bu fonksiyonu da en mükemmel, atanmış bürokrasi gerçekleşir. Son Osmanlı Paşası Mustafa Kemal Paşa’da Osmanlının küllerinden hayat verdiği Cumhuriyet’i kurunca aynen öyle oldu. Cumhuriyeti ‘in bürokrasisi adeta bir ‘Atatürk Sünneti’ yarattı. Özel hayatı tartışılmaz, eşine yazdığı mektuplar okunmaz, annesiyle olan gerginlikleri tartışılmaz bir karizmatik lider tipi oluşturuldu.
Dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgenin özellikleri bir araya gelince ’Atatürk Sünneti’ toplumun derin siyasi tabusu haline geldi. Mustafa Kemal Fransa’ya şarapçılık öğrensin diyerek uzman göndermişti ama kendisi Doğu Akdeniz içkisi olan rakıyı tercih ederdi. Klasik müzik ve Opera konusunda büyük girişimler yaptırmıştı ama kendisi ‘Balkan Türküleri’ dinlerdi.( Bugün bile büyük kalemler arasında geyik muhabbeti konusu)
Mevlit’i Var:
Mevlit Türklerin İslamiyet’e yaptığı katkıdır. İslam dünyasında başka ülkelerde Mevlit okunmaz. Tek parti, içine kapanık Türkiye dönemlerinde Cumhuriyet bürokrasisi bir ara işi o kadar ileri götürdü ki Mustafa Kemal Atatürk için bir Mevlit yazıldı ve bestelendi.
Sonuçta dünyada başka toplumlarında yaşamışı olduğu ‘kurucu lider’ imajı farklı mecralara sokuldu. Bugün Lenin’in kurduğu Sovyetler bambaşka bir Rusya. 68 kuşağında bazılarının taptığı Mao’nun Çin’i kapitalistin önde gideni. General Nasır’ın Mısır’ı artık başka bir Mısır oldu.
Kurucu ‘babalar’ örneklerini çoğaltmak mümkün. Bütün kurucu liderlerin söylemine baktığımızda hemen hepsinin umudu gelecek kuşaklar. Hemen hepsinin üzerinde en çok durduğu ortak konulardan bir tanesi ‘iç ve dış düşmanlar’ Bunlar yeni ulus devlet inşasının vazgeçilmez unsurları.
Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti ve başarısını sulandırmadan o günün koşulları içinde yapılanları değerlendirmekte fayda var. Yapılanları bugünün koşullarına yansıtmak ise daha gerçekçi.
Celal Bayar’ın aktardığına göre Köşk’te rakı bardağı olmadığına kızan Atatürk bir şişe cam fabrikası kurulmasını emreder. Sermaye yok karşılığını alınca İş Bankasının ortak olması talimatını verir. Böylece Avrupa’nın ikinci büyük şişe-cam fabrikasının temeli atılmış olur. Bu bir ileri görüş müdür. Yoksa rastlantı mı? Her halükar da fazla abartmamak gerek.
Şimdi ilginç olan Atatürk’e sahip çıkar görünümde olan CHP’nin Şişe-Cam Fabrikasının ortağı oluşu.
Bölge Sultan Yavuz Selim’e Geri Döndü:
Suriye’de kan akmaya devam etmekte. Essad Şii kartını Lübnan’da açtı. Körfez’de Şii-Sünni çatışması devam etmekte. Irak’lı Sünni lider İnterpol tarafından aranıyor ( Kırmızı Bülten’de ayağa düştü), İran bölgede Şii Ekseni oluşturuyor. Mısır’da AKP tipi bir iktidar oluşmak üzere.
Hatırlamakta fayda var. Osmanlı’nın 9.padişahı Yavuz Sultan Selim Şii Safevileri yenip İran topraklarını kontrol altına aldı. Memlükler’i yenip Mısır’ı aldı ve Hilafeti İstanbul’a getirdi. Böylece Osmanlı Sünnilerin lider devleti oldu.
Şimdi Ankara’da Sünnilerin muktedir olduğu bir hükümet var. Arap Baharı rüzgârıyla bölgede artan dini hizipleşme var. Suriye’de bu hizipleşme en uç noktada.
İç politikada Osmanlı nostaljisi ve Başkanlık sistemi tartışması tesadüf değil. Türkiye’de laikliği savunan ama Atatürk konusunda dogmatik olmakta ısrar eden yüzde 20’lik bir grup var. Merkez sağda tutucu yüzde 60’ın siyasi tercihi belli.
Türkiye’de hem sağ hem ‘sol’ kendi Sünnetini empoze etmekten vazgeçecek ve karşı tarafın ‘sünnetine’ saygı duyacak. Bölgenin selameti için gereken güçlü Türkiye söylemi ancak bu şekilde yaratılır. Türkiye bu olgunluğu gösteremezse ne evrensel anayasa ne Kürt sorunun çözümü gerçekleşir.
26 Mayıs 2012