Sosyal Bütçe ve Üretken Ekonominin Önemi
Yılın son günlerinde “Genel Bütçe” TBMM’nin başlıca uğraşıdır…
Ben de bu makalemde “bütçe” yi kavramsal boyutuyla ele alamaya çalıştım.
Bütçeler aynı zamanda bir öncelikler ve tercihler manzumesidir. Öyle olmak zorundadır, çünkü her yere yetişemezsiniz… Böyle olunca da sizin siyasetiniz, planlarınız, anlayışınız nasıl biçimleniyorsa, biçimlenmişse; bütçeyi de ona göre temellendirirsiniz…
Malum Türkiye’de cari açık ciddi sorun.
İhracat/ithalat örüntüsünde net anlamda dışarıya borçluyuz, dahası bu gerçeği tarım ürünlerini “ithal etmek zorunda kaldığımız” olgusuyla birlikte okumak gerekiyor…
O arada, büyümemiz de statik ve dikey. Ne demek bu?
Bütçe “icraya” girse de; zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor…
Gelir dağılımı açısından en alttakiler ile en üstekiler arasında 9 kat fark var, yalnız aileler arasında değil, yurt genelinde bölgeler, bölgeler özelinde iller arasında da gelir paylaşımı açısından ciddi eşitsizlikler var.
Bir diğer olgu olarak teknolojiye dayalı ürün kompozisyonumuz rekabetçi olmaktan uzakta.
Geriye kalıyor, dolaylı vergiler; zamlar, harçlar ve ücretli ve maaşlı çalışanlardan yapılan kaynağında kesintiler…
İşte siz bu koşullarda bütçe yapıyorsunuz ve turizm gelirlerinin kırılgan ekseninde pansuman yaparak, derin yarayı sarmaya çalışıyorsunuz…
Bu makine bu yamayı tutar mı? Tutmaz! Bu tablo bağlamında maliye ve para politikanız ekonomi için gerçek katkılar sağlar mı? Sağlamaz!
İçinde bulunduğumuz koşullarda;
büyüme ile işsizlik, dövizle faiz birlikte artıyor!
Hangi artı değere bel bağlayabilir, hangi sosyal programı uygulayabilirsiniz?
Tüm bunlara ilave olarak eğitime, sağlığa ayırdığınızdan fazlasını diyanete ayırmaktasınız.
Buraya kadar yazdıklarımla olsa olsa el yordamıyla bir bütçe yapılır.
Borçlanma bütçesi yapılır…
Kısır döngü devam eder, siz, liberalizmin cenderesinden kurtulmaya çalıştıkça ultra-liberalizmin ve vahşi kapitalizmin dehlizlerinde bulursunuz kendinizi de kurumlarınızı da…
İşte bu yazımda 180 derecede farklı bir bütçe anlayışını, on yıllardır uygulanan serbest pazardan ayrılan bir ekonomi yaklaşımını sizlerle paylaşmak istiyorum…
Tasarruf, kamu yatırımı, istihdam, teknolojik gelişmeye dayalı üretim ve hakça paylaşımı hiç denedik mi?.. Bütçeyi bu değerler seti izleğinde piyasaya sürdük mü?
Maalesef tüm bunların adı bile anılmaz oldu…
Hemen üzülerek ve kaygı duyarak ifade edeyim Türkiye artık yeni 24 Ocak’lara gebedir…
Oysa bize, “sosyal bütçe + üretken ekonomi” anlayışı ekmek gibi, hava gibi, su gibi gerekiyor…
Bu bağlamda, bu anlamda Türkiye, "sağlam para+denk bütçe" prensiplerinden ödün vermeden, üretken yatırımları ve çalışan kesimlerin yaşam koşullarını iyileştirici önlemler içeren bir sosyal bütçe yapabilmeli.
İstihdam üzerindeki yükler ve doğrudan yabancı yatırımın önündeki tüm engeller kaldırılırken, kayıt-dışılığı en aza indirecek gerçekçi önlemler de alınabilmeli.
O arada kamu yatırım programı çok ciddi bileşenleri ve takvimiyle yapılandırılmalı.
Büyümeyi vergi adaleti ve ücret hakkaniyeti üzerinde yatay ve dinamik olarak revize ederek, kur artışlarından doğan kayıpların da telafisiyle, dışsatımımızı yeni pazar ve ürünlere yönelterek, iç piyasayı rahatlatmalı.
O arada dış ekonomik ilişkilerde yeni açılan kapılara odaklanmak ve onlardan yararlanmak olanaklı hale gelmelidir.
Türkiye “orta direğe” yatırım yapmalı…
Eğitim ve sağlık giderlerinin yükünü yurttaşın omuzlarından almalı,
KOBİ’lerini, Tekno-Parklarını geliştirmeli,
kamu işletmeciliğini ihya etmeli,
özelleştirmeye dur demeli ve de stratejik madenlerini devlet eliyle işletmeye önem vermelidir…
Öte yandan çeşitli kesimlere keyfi vergi afları çıkarmadan ve rekabet koşullarını bozmadan bir yandan tüketicinin hakları korunmalı, diğer yandan enerji girdilerinde kamu inisiyatifiyle işletmeler de, aile bütçeleri de rahatlatılmalıdır.
Türkiye eğer artı bütçeler yapmak ve sosyal programları hakkıyla hayata aktarmak istiyorsa, en başta tarım ülkesi olduğu gerçeğini asla göz ardı etmemeli, çiftçi, üretici, girdileri ve tüm giderleri ile yatırımları ve satış kabiliyeti açısından alabildiğine desteklenmelidir.
Tüm bunlara ek olarak, refahın topluma mal olması, dış gelirlerin çeşitlenmesi ve zamana ayak uydurulması açısından Türkiye, kültürel kalkınmayla ilgili yatırımları da kararlılıkla bütçelendirmeli, en küçük yerleşim birimine kadar halka bu anlamda hizmet götürülürken, ülkemizin yeni bir cazibe merkezi olarak dünyada daha çok rağbet görmesi sağlanmalıdır.
Yeni bütçeler, birikim, bölüşüm, denetlenme, düzeltici faaliyetler ile kendi kendisini üretme açısından tam anlamıyla uzmanlık katılımı ve ülkemizin kadim kurumlarının (DPT vb.g) katılımıyla geliştirilmeli ve TBMM’nde enine boyuna tartışılırken, halkla paylaşılmalıdır.
Eğer sosyal bütçeler yapmak istiyorsak üretken ekonomiye ağırlık vermeliyiz,
eğer üretken ekonomiden verim almak istiyorsak sosyal bütçeler yapabilmeliyiz.