Sonucu kampanya dönemi ve seçim günü belirleyecek
14 Mayıs’ta birinci planda önem taşıyan Cumhurbaşkanlığı seçimi başa baş gidiyor. Rahatlıkla diyebiliriz ki, sonucu önümüzdeki bir ay içinde tarafların yürüteceği kampanya ve seçim günü yaşanacaklar belirleyecek.
Kampanya dönemi
Kampanyalar elbet her zaman önemlidir; ama şimdi olduğu gibi başa baş giden seçimlerde sonucu belirleyen farkı yaratabilir. Daha iyi kampanya yapmayı başaran taraf kolayca oyunu birkaç puan artırabilir.
Parti kampanyalarında örgütler büyük sorumluluk ve yük taşır; sonucu etkileyebilecek roller oynar.
AKP teşkilatlarını ve CHP örgütlerini kıyaslama yapabilecek kadar tanıyan biri olarak ifade edelim; kuruluşu izleyen ilk 10 yıl içinde AKP teşkilatları CHP örgütlerine göre kampanya etkinliği açısından kat kat daha güçlü idi. O açıdan CHP örgütlerinin, AKP teşkilatlarının düzeyine yaklaşması mümkün değildi.
Ama artık AKP teşkilatlarında eski dinamizm, inanç ve hırs kalmadı. Değişik nedenlerle teşkilatların motivasyonu büyük ölçüde buharlaştı. İki partinin örgütleri arasında kampanya icrası açısından bugün artık sonucu etkileyecek derecede bir fark bulunmuyor.
AKP teşkilatlarındaki düşüşü en iyi bilen kişi kuşkusuz Erdoğan. Gerçek mimarı olduğu o yapıdaki büyük düşüşü, şimdi geniş devlet imkanlarını kullanarak telefi etmeye çalışacak. Maalesef Türkiye’nin mevcut koşullarında gerçek o ki, bu da etkili olacak.
Buna karşılık iki partinin kampanyası arasında, başka bir açıdan kayda değer bir farklılık ortaya çıkabilir.
AKP kampanyasını, odağa Erdoğan’ı alarak yürütecek, Erdoğan’ın liderliği üzerine kuracak. Afişlerden mitinglere, açılışlardan değişik toplantılara kadar en önde ve merkezde Erdoğan’ı göreceğiz.
Muhtemelen kampanyayı, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında bir yarış olarak sunacaklar. Erdoğan mı, Kılıçdaroğlu mu?
Bu yaklaşım, özellikle sonucun belirlenmesinde ağırlık taşıyan kararsız ve ortada gezen seçmen açısından anlamsız değil. Çünkü mevcut sistem değişene kadar gerçek durum böyle.
Kılıçdaroğlu’nun bu meydan okumaya nasıl cevap vereceği henüz tam olarak belli değil.
Bu noktada, hiç de Erdoğan yanlısı olmayan ve kamuoyunun nabzını iyi yakalayan tarafsız araştırmacı Hatem Ete’nin önerilerine bakalım.
Ete’ye göre, Kılıçdaroğlu’nun CHP’li veya CHP Genel Başkanı kimliğini ön plana çıkarması sakıncalı. CHP’li kimliğini olabildiğince saklamalı, CHP’li üst düzey kadrolarla beraber fazla ortalıkta görünmemeli, CHP grup toplantılarında konuşmamalı. CHP’li kimliği “minimize edilmeli”. Yanına daha çok ittifak içindeki diğer siyasetçileri alarak kamuoyu önüne çıkmalı. Çünkü bu gibi durumlar, geniş seçmen kesimlerinde mevcut CHP ve Kemal Bey’e dönük “direnç ve blokajlar” nedeniyle oy kaybına yol açıyor.
Altını çizelim, Ete bu önerileri tamamen iyi niyetle ve Kılıçdaroğlu’na yardımcı olabilmek amacıyla yapıyor. Muhtemelen Kılıçdaroğlu’na danışmanlık yapan PR uzmanları da benzer öneriler sundu.
Çünkü Kılıçdaroğlu bu önerileri uyguluyor. Açıklamalarını parti merkezinde veya CHP bayrağı önünde değil, evinin mutfağından yapıyor. Kampanya yönetimi genel merkezden değil kiralanacak başka bir binadan yürütülecek. Seçilirse CHP Genel Başkanı olarak görevine devam edeceğinden hemen hiç söz etmiyor, vs.
Kılıçdaroğlu’nun CHP kimliğini seyreltmek amacıyla beraber görüneceği diğer siyasetçiler belli. 6’lı Masa partilerinin genel başkanları ile İstanbul ve Ankara Belediye Başkanları. Bunların her biri kendi doğrultusunda değerli siyasetçiler. Beraber görünmelerinin elbet faydası olacak. Seçim kazanılırsa önemli katkılar da yapacaklardır.
Ama neticede, seçmenin de görüp bildiği gibi, bu isimler üst düzey kadro olacak yönetimin başı değil. O noktada kimin olacağı belli. Kılıçdaroğlu’nun bu doğrultudaki kampanya çabaları son tahlilde başarılı olur mu, emin değilim.
Bir lider için başarıya giden en sağlam yol, siyasi kimliğini “minimize etmekten” ve maskelemekten değil, kendisi gibi olmaktan ve mahcubiyet duymaksızın başarıyı o kimlik üzerine inşa etmekten geçer. Evrensel kural budur.
Kılıçdaroğlu’nun yapmaya çalıştığı, biraz da ıslanmadan denizde yüzmeye çalışmak gibi.
Buna karşılık Erdoğan’ın en büyük dezavantajı kullandığı ötekileştiren, tepeden bakan ve devletçi dil olacak. Buna o denli alıştı ki, önümüzdeki haftalarda değişmesi zor.
Seçim günü
Seçim günü yapılması gereken en kritik görev, sandık başında temsilci bulundurma hakkına sahip her partinin o imkanı etkili şekilde kullanmasıdır.
Temsilci, oy verme bittikten sonra yapılan döküm ve sayım işleri tamamlanıp imzalı sandık tutanağından bir kopya almana kadar sandığı terk etmemelidir. O arada bütün işlemleri dikkatle izlemeli, gereken müdahaleleri yapmalıdır.
Basit gibi görünen bu görev aslında ciddi bir hazırlık ve organizasyon gerektirir. 14 Mayıs’ta 190 bin sandıkta oy kullanılacak.
On binlerce temsilcinin hazırlanması, eğitilmesi, söz verdiği gibi sabah erken saatte sandık başına gelmesi, akşamın geç saatlerine kadar ayrılmamasının temini, yeme içme dahil lojistik ihtiyaçlarının karşılanması, akşama kadar gereken hukuki ve siyasi desteğin koordine edilmesi gerekir. Bunlar dile kolay ama zor işlerdir.
Öyle bir organizasyon birkaç ayda tamamlanamaz. Uzun yıllardır partilerin, özellikle AKP ve CHP’nin seçim günü sandık başı çalışmalarını olabildiğince yakından izledim. Kullanılan bilgisayar programından sandık başındaki bazı basit uygulamalara kadar pek çok ayrıntı vardır.
En son 2018 seçimlerinde bile CHP bu kritik görevin yerine getirilmesinde AKP’nin gerisinde kaldı. İddialı şekilde kamuoyuna duyurduğu bilgisayar programı çöktü.
Çökmenin nedeni İnce’nin ima ettiği gibi, ona karşı hazırlanmış bir komplo değildi. Programdaki teknik sorunlar da değildi. Seçim sandıklarını yönetecek bilgisayar programı kurgusu (algoritma); ilçe örgütlerinin nasıl çalıştığı ve seçim günü seçim sandığı etrafında olup bitenler hakkında güçlü ve ayrıntılı tecrübeye sahip partililerin katkısını gerektirir. Siyaset pratiğinin güçlü deneyimine dayanmadan, en yetenekli bilgisayar programcı dahi hazırlasa, seçim akşamı sistem çöker.
Ayrıntıya giremeyiz, ama AKP bugüne kadar o işi daha iyi yaptı. CHP açısından en iyimser ihtimal, 14 Mayıs seçimlerinde aradaki farkı kapatıp eş düzeye gelmesi. Bunu, CHP genel merkezinin seçim akşamı kendi kaynaklarına dayanarak açıklayacağı imzalı sandık tutanağı sayısı gösterecek.
Bilindiği gibi yapılan değişikliklerle, il ve ilçe seçim kurullarında görev alacak hakimlerin belirlenmesinde kıdem yerine kura çekme yolu açıldı. Bu yöntemle AKP’nin son 7-8 yıl içinde atadığı genç hakimlerin kurullardaki sayısı arttı.
Yüksek Seçim Kurulu’nun iktidara daha yakın durduğu kanaati kamuoyunda yaygın. İki faktör de Erdoğan lehine.
Seçimler 2. tura kalırsa, Meclis çoğunluğunu kazanan ittifakın adayı istikrar isteyen seçmenler nezdinde ciddi avantaj kazanacak.
En güçlü senaryo, hiçbir ittifakın tek başına çoğunluk sağlayamaması ama Millet artı Emek ve Özgürlük (HDP) ittifaklarının toplamda 300’ü geçmesi. Bu durum Erdoğan veya Kılıçdaroğlu’ndan hangisi için avantaj oluşturur, öngörmek zor.
Özetle, kampanya döneminde ve seçim günü yaşanacakların toplamından muhtemelen Erdoğan daha kazançlı çıkacak. Bu kazanım kaç puana karşı gelir, öngörmek imkansız.
Tam bu nedenle muhalefet adayının, şu anda bulunduğumuz kampanya dönemi başında hiç olmazsa 5-6 puan önde olması gerekirdi.
Üç yazıda yapmaya çalıştığımız analizlere göre, olasılığı en yüksek senaryo, eğer bugün başa baş gidiyorsa Cumhurbaşkanlığı seçiminin Erdoğan lehine sonuçlanması. Meclis çoğunluğunu muhalefetin (Millet artı Emek ve Özgürlük) kazanması.
Ne yazık ki bu senaryo aynı zamanda istikrarsızlık anlamına geliyor.
Elbet farklı senaryolar ve ihtimaller var. Önümüzdeki bir ay içinde şu anda öngöremediğimiz gelişmeler de olabilir.
Ama seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Türkiye’yi ağır sorunlarla dolu bir dönem bekliyor. Siyasette yapılan yanlışların her zaman kaçınılmaz bedeli oluyor.