Şeyh Said / Seyit Rıza ve gerçekler
Toplumumuzda kimi tartışma konuları iki de bir ısıtılıp gündeme getiriliyor.
Belli çevreler insanımızın tahammül, sabır ve tepki derecesini bu yolla adeta test ediyor.
Yok laikler ile dindarlar,
yok “başı açık olanlar” ile başörtüsü kullananlar,
yok ‘otuz etnik kökeni’ ayrılık gereği bilen ve özerklik talep edenler ile,
“farklılıklar içinde bütünlüğün” tarihsel ve nesnel değerini özümseyenler…
Sağdan say soldan say; bitmez bu ikilemler ve bu ikili setler ve salvolar…
Ancak bazen öyle denklemler kuruluyor ki, hem tarih, hem toplumsal bellek itibariyle bir sentez yapmak olası ve olanaklı değil… Değil; çünkü zerre kadar birbirinin içinden çıkan veya milim kadar dönüşen zıtlıklar değil; biri varsa diğeri yok olmaya mahkum karşıtlıklar söz konusudur …
Örneğin Atatürk dönemi ile “Seyit Rıza”; Cumhuriyet yönetimi ile “Şeyh Said” …
Bunlardan biri varsa, diğeri yoktur; şükür ki, Atatürk Cumhuriyeti yaşamaktadır!
Öte yandan, gerek Seyit Rıza’nın, gerek Şeyh Said’in literatüre geçen hangi yapıtları vardır?
Hangisinin hangi eseri uluslararası kütüphanelerdedir?..
Hangisi bir Rıfat Börekçi, hangi biri bir Ziya Gökalp, hangisi bir Cahit Sıtkı Tarancı’dır?
Olsa olsa yaşam çizgileri ve tuttukları yol itibariyle, Atlantik istihbaratında kayıtları olabilir…
Ancak, bilimsel bir dünyada, hele ki bu yüzyılda yerleri olamaz. Olmayacaktır!
Bunlara kimilerinin atfettiği önem bireyseldir, özneldir, dar grupsaldır, arkaiktir, romantiktir!
Nokta!
Virgül;
Peki bu tartışmalar nedendir?
Niçin bu kişilerden birer kahraman veya bilge çıkarılmaya çalışılmaktadır?
Yöntem bellidir: önce enden sonra boydan bu coğrafyayı kültürel, siyasal ve sosyolojik olarak ayrıştırmak, moral açıdan kutuplaştırmak…
… iktisadi ve sosyal anlamda “bitap düşmüş” halk yığınlarını ortak umut ve beklentiler açısından birbirine düşürüp, toplumu da toprağı da parçalamak…
Şaşmamak gerekiyor:
Bu türden “yoklamaları” piyasaya sürecek birçok kanaat önderi ve kitle örgütü buluyor ve de para karşılığı kullanıyorlar.
Üstelik tek kutuplu dünyada dezenformasyon açısından daha elverişli frekans yayma olanağı var ve dahası ülkemizde (örneğin) basın yoluyla bu tip bozgunculuğa etkili bir direnç sergilemek de zorlaşmış bulunuyor...
“Kapanmamış hesaplarına” konu nihai hedefleri şudur:
Ulus-devleti (Türkiye Cumhuriyeti) istiskal edip, o devletin ulusunu (Türk, Kürt, Alevi, Sünni demeden) hangi kökenden olursa olsun (Türk Milletini) felaketlere sürüklemek..
Nihayet şudur:
Elbette, halkın canıyla kanıyla desteklediği ve toplumu ileri götürdüğü apaçık olan her devrimin kahramanları olduğu gibi “yeminli muhalifleri” de olur.
Ancak, “bu karşıtlık” düşmanla iş birliği içinde seyreder, kendini, halka korku salarak ve halkı aldatarak üretir, üstelik silahlı tezgahlara angaje olursa; her devrim kendisini korumak zorunda kalır… Tıpkı Türk Devrimi gibi!
Gerçekten, öyle olmasaydı eğer, ne İngiliz, ne Amerikan, ne Fransız, ne Rus-Sovyet ne de Çin devrimleri başarıya ulaşabilirdi…
“Türk Devrimi”, “Cumhuriyet devrimi”, “Anadolu ihtilali” adına ne derseniz deyiniz çağlara sari büyük yapıttır ve feodal, gerici, mandacı zihniyetin sahasına müdahale ederek ve halka özgürlük alanı açarak ilerlemiş ve tüm karşıtlarının, tüm hasımlarının çatı yapısı olan emperyalizmi “mahv’ ve perişan” ederek, ulusal ve evrensel niteliğini geliştirmiştir.
Buna karşılık Şeyh Sait veya Seyit Rıza, devrimin, devletin ve demokrasinin dostu olmayıp, açıkça feodalitenin, zımnen kız çocuklarının okutulmayıp evlendirilmesinin, topraksız köylü ve kent yollarına düşmüş amelenin ezilmesinin su katılmamış ve pervasız yandaşları idiler...
Selam verdikleri bayrak emperyalizmdir…
Bu gerçekleri bir kez daha vurgularken, benzer tartışmaların devam ettirilecek olmasından kuşku duymuyorum.
Çünkü su uyur düşman uyumaz.
O arada emin olduğum asli olgu bu topraklarda Atatürk, Türk Devrimi asla yenilmez, halkımızın sağduyusu asla ama asla şaşmaz...
Türkü de Kürdü de, sünniyi de aleviyi de, nihayet 'insanımızı' ezim ezim ezen "ortaçağ düzeninden" yana saf tutmak, emperyalist mevzilerden Ulus devleti sırtından vurmaktır...
Bugün, kız-erkek 'okuyan, tarımda, sanayide üretime katılan, hakkını arayabilen insanların Türkiye’si, Cumhuriyet aydınlanmasının eseridir...
Cumhuriyet halkındır, Cumhuriyet halkçıdır, Cumhuriyet Hak-çadır!