Sessizliği bozmadan
Meraklıları bilir, Harbiye Askeri Müze" de , sanırım yılda iki defa, spirtüel yayınlar, doğal kozmetik ürünleri ve beslenme, feng-shui gibi konuların yer aldığı bir fuar düzenleniyor. Ben de, her yıl kaçırmamama rağmen, kılpayı, son gününden yakaladım. Çok da iyi oldu, sevgili dostumuz Işık Menderes kitaplarını imzalıyordu. Uzun zamandır görüşmediğimiz için, beni yemeğe götürün, sizi çok özledim diye seslendi, biz de en kısa zamanda deyip, öpüşüp oradan ayrıldık. Bu sırada, Mehmet Ali Alabora" nın annesi, Betül Arım" da, yanımızda, Işık hanım" ın kitaplarıyla ilgileniyordu.
Sonra biraz ileride, kristale benzeyen kayalar satıldığını gördüm. Üzerinde tuz yazıyordu. Bildiğimiz tuz her halde dedim, yok dediler bu tuz çok önemli bir madde, çünkü aslında, vücudumuzun ihtiyacı olan tuz, dışarıda satılanlar değilmiş. Bu tuza ihtiyacımız varmış. Himalaya tuzu, vücudun elektiriksel dengesinin doğru çalışmasını sağlıyormuş. Hücresel anlamda temizlik yapıyormuş. Metale deymemesi lazımmış, o zaman özelliğini kaybediyormuş. Böyle enteresan bir şey.
Biraz daha ilerliyorsunuz standlar arasında, oyuncu Ayşe Tolga" nın kendi ürettiği yüz kremleri, maskeler güzellik ürünlerinin ve kendisinin de tabii başlarında durduğu Aişhe ismli kozmetik makası çıkıyor karşımıza. Bir diğer standta Owokun ve Fulya Eyilik, biraz daha ilerliyorsunuz, Ata Nirun ve ruhçuluk üzerine yazdığı yeni kitabı, manken Tuğçe Güder" de katılımcılar arasındaydı, hani şu çikolata renkli olan kızımız. Kısaca söylersem, pek çok ünlü isim ve yeni ürünler vardı fuarda, her şey çok hoştu.
Seminer salonlarında, yine spirtüel konularda konferanslar vardı. Hınca hınç doluydu. Müthiş de ilgi vardı. Özellikle Nil gün diye bir hanım var, kinesiyoloji diye bir yöntemden bahsetti. İnsanların medeniyetin ilerlemesiyle birlikte, televizyon, cep telefonu, bilgisayar v.s gibi pek çok aletin yaydığı elektiriksel alanlar, nedeniyle her şeyi " tehlike" olarak algıladığını ve sürekli alarm durumunda gezdiğini, bir de iş stresi ve trafikde eklenince, insan ömrünü kısaltan bir hale geldiğini anlattı. Salon inanılmaz doluydu. Biz de dahil olmak üzere, yerlerde dinledik konferansı.
Ama asıl anlatmak istediğim konuya gelirsem, sevgili Yogi Adnan, yani Adnan Çabuk" da imza gününe gelmişti ve sevenlerinin ısrarıyla , teybe okuduğu ve bir öğrencisinin kaleme aldığı kitabıyla, otobiyografisiyle yer almıştı bu sefer.
Yıllar önce, ismini şimdi hatırlayamayacağım, Reha Muhtar" ın yaptığı bir programa katılmıştı Yogi Baba. İlk kez ekranda o zaman görmüştüm kendisini, tabii maalesef, bu spirtüel konuları, yogayı, ufoları ciddiye almayan, hafif espriyle bakan fazlaca materyalist insanlar var, bir sürü medyumlar çağrılmış, belli ki raiting olsun, biraz dalga geçelim mantığı işliyor. Dolayısıyla kendisinin, onlarla mücadele etmesi kolay değil, programda nezaketinden dolayı biraz sessiz kalmıştı, onların anladığı dilden belki de tenezzül etmediği için çene yarıştıramamıştı. Ben de çok içerlemiştim bu duruma, hani haksızlığa uğrayan birini görürsem, kendime yapılmış gibi algıladığım için, o insanı da savunmak istiyorum ya. Neyse, bir gün Taksim" de A.K.M" nin önünde yürüyorum. Ne göreyim, bu programdan yaklaşık bir hafta sonra, Yogi Adnan önümden gitmiyor mu. Gitsem mi, gitmesem mi, beni yanlış anlar mı diye içimden düşünüyorum. O zaman da, Kanal6 da , (ATV grubunun kanalı) Gece Habercisi diye bir programım var, hem haber sunuyorum, hem de böyle ilginç konuklar alıyorum yayına. O programa davet edeyim dedim, bir de kendini bana göre, doğru ifade edememişti ya , diğer yayında, benim programımda, rahat rahat konuşsun istedim. Yaklaştım yanına, merhaba Adnan bey, ben sizi geçen hafta falanca programda izledim, ismim şu , yaptığınız işlere ve size çok saygı duydum, benim programıma çıkarmısınız, deyiverdim.
Çok hoş karşıladı, tabii neden olmasın, seve seve gelirim dedi, bana telefonunu verdi. Aradım, en kısa zamanda programıma davet ettim, vermek istediği mesajları da istediği gibi verebildi, benim de içim rahat etti. Sonra internet sitem açıldığında da bir röportaj yaptım kendisiyle. Ve yıllar sonra, bu fuarda karşılaştık. Eşi ve yardımcısıyla gelmiş, kitapları imzalıyordu. İlk kitabını bize imzaladı çok mutlu olduk doğrusu. Eve geldim kitaba şöyle bir göz atayım dedim, yaklaşık 400 sayfalık bir otobiyografinin 200 sayfasını bir anda okudum. Bu kadar ilginç bir yaşam öyküsü olur mu?
Mardin" de başlayan hayatı, benim yalnızca kitaplarda duyduğum, altı delik ayakkabıyla, karda bata çıka ilkokula gitmeler, parasızlıktan, annesinin ördüğü çorabı ayakkabıya geçirip, sınıfta soğuktan kaşınan ayaklarını, kaşıntısı geçsin diye , jiletle kesmeler ve daha pek çok acı olay, oradan dünyayı dolaşmak, beş parasız biçimde ve müthiş bir hayat hikayesi Şiddetle bu kitabı tavsiye ediyorum. Fazla yorum şimdilik yapmayacağım ama kesinlikle, film yapılması gerektiğine inanıyorum, tek kelimeyle muhteşem, hepimizin yaşama dair bildiği her şeyi, bir kez daha sorgulayacağı bir kitap olmuş. İsmi de; Sessizliği Bozmadan aman kaçırmayın ve okuyun. Cesaretin ve azmin elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağına bir kez daha tanıklık edin.