Seçim mi, oylama mı ?
Türkiye bir seçime gidiyor.
"Seçmek" adaylar arasından bilinçli ve gönülden tercih yapmaktır.
Bu imkan yoktur.
Çünkü adayları genel başkan ve avaneleri, Partileri de tekelci medya dikte etmektedir.
Koşullar ve olgular şunlardır: Hala yüksek oy barajı, partilere Hazine yardımı, kampanya kaynakları ve mal varlık beyanında "muğlaklık", TV'lerden eşitsiz yararlanma ve tüm bunların yanında fukaralık içinde eğitim yetersizliği çeken milyonlarca seçmen...
Dolayısıyla ne bilinçli ne de gönülden seçim yapmak olası değildir.
Bu esaslı bir seçim değil, olsa olsa katıksız bir "oyalamadır"!
"Oylama yaparak", bize dayatılanı, onamamız, onaylamamız istenmektedir.
Sonuçta sandık demokrasisi, gerçek ve katılımcı demokrasinin tabutu mahiyetine bürünecektir.
Gerçekten, son virajda bile önemli oranda seçmenin sandığa gitmeyeceği, daha önemli oranda bir kitlenin ise kararsız olduğu biliniyor...
Dahası ittifaklar ve adayları ilkesizce bir karmaşa yığınağı oluşturuyor. Ondan da ötede geçmişte en bayağı suç isnatlarına muhatap olduğu söylenen kimileri de adeta "interpol bülteni" teşkil edercesine aday listelerine eklenmiş görünüyor.
Evet, yine de sandığa gitmek, vatandaşlık hakkı ve ödevidir.
Ancak, seçimin ertesi günü belirtecek tablo partiler içinde partiler doğuracak ve değişim ve yenilenme umutlarını bir kez daha toprağa "gömeceğe" benziyor...
Her seçim bir tecrübedir ve demokrasinin şenliğidir diyerek aşağıdaki yakıcı konuları anımsayalım:
- Ülkemizde parasız ve eşitlikçi bir eğitim sisteminin kurulması, çağdaş bir müfredatın işlerliği nasıl sağlanacaktır?
- Dış borç yükünün hafifletilmesi, cari açığın frenlenmesi, ödemeler dengesinin iyileştirilmesi için hangi iktisadi araçlar kullanılacaktır?
- Sanayi ve tarım ürünlerini iç piyasayı doyurduktan sonra dışarıya satmak mı, yoksa ihracat ağırlıklı bir dış satım politikası mı izlenecektir?
- Ülkemizin iktisadi çıkarları açısından mevcut ikili ilişkilerle yetinilecek mi, yoksa dünyanın yeni gelişen dinamikleri değerlendirilecek midir?
- Ücret ve maaşları baskılayan ve enflasyonla eriyen gelirler üzerinden "çarklar çevrilmeye" devam ederken, ayrıcalıklı kesimlere maaş ve vergi kolaylıkları sağlanmaya devam mı edilecek, yoksa nimet ve külfet dengeli mi bölüştürülecektir?
- Özgürlükler iktidarın tercihlerine mi bağlı işleyecek, yoksa kurumsal anlamda güvenceye eriştirilecek mi?
- Terör örgütleriyle mücadele dahil iç ve dış güvenlik meselelerimiz siyasete feda mı edilecek, yoksa ulusal güvenlik konuları siyaset üstü olarak aklın ve hukukun gereğince mi değerlenecektir?
İşte tüm bu sorulara verilecek fiili yanıtlar (vaatler değil) asıl tercihin ne olduğunu ortaya çıkaracaktır.
Güçler birliği içinde zorlu bir sürece devam ederek iş başı yapacak temsilcilerin nereye varacakları nasıl ve nereden geldiklerine bağlı olsa da, halkımızın büyük vicdanının daim diri kalacağına inanıyorum.
Halkımız, sandık başına gidip sorumluluğu seçtiklerine (önüne konulan listelere) devredecek, fakat 'Türkiye'nin esenliği' yaşayan her yurttaşımızın katkısını gerektiren bir sorumluluk duygusu olmaya devam edecek...
Türkiye'nin geleceğinde asıl bu sorumluluk duygusu ve halkın vicdanı belirleyici olacak.