Savaş ve Gebelik
Savaş, hamilelik gibidir; “yarımı” olmaz.
Savaşa girmek kolay, çıkması zordur.
Büyük Ortadoğu Projesi, olimpiyat elemleri misali:
Suriye ile Türkiye, İsrail ile İran, kapışacak!
Madalyalar, silah satanlara, haritaları çizenlere, takılacak…
Mehmetçik Kore’de NATO için kan akıttı; zafer siyasete yazıldı.
Mehmetçik, Kıbrıs’ta Barış için savaştı; zafer Hakkındır.
Oysa Suriye ile olası bir savaş; bizim için “Vietnam”dır, bataklıktır…
Tarihin en büyük devrimcilerinden ve en önemli komutanlarından Atatürk:
“Mecbur kalınmayan ve vatan savunmasından sayılmayan savaş, cinayettir” diyor.
İkilemeye de gerek yok ama “vaziyeti” hatırlayalım:
Vizesiz sığınmacılar Hatay’da kartsız alışveriş yapıyorlar. Gaziantep sanayisi kısmen çöktü.
Sınırımızın dibinde Suriye Ordusu ile “muhalifler” tepişiyor, ateş bize de düşüyor…
Suriye’de ne referandumdan, ne de “profesyonel” gurka savaşçılarından haberdarız.
Kürecik’teki radar olası bir Pers-Yahuda çatışmasında, topraklarımızdaki paratoner…
Oysa, bu büyük oyunsa (ki, öyle görünüyor), doğru at favori at olmayabilir:
Kavramak için süzme zekaya gerek yok; Kuzey Irak’tan sızma bir belamız var: PKK.
Şehirlerde tuzak, kırsalda pusu atıyor, yol “denetliyor”, kaymakam kaçırıyor, okul yakıyor.
Türkiye ile açıktan savaşıyor! 7 / 24 banka şubesi gibi mermi kusuyor…
Buna karşılık, Türkiye komşularıyla, daha iyi ilişkiler kurabilir(di):
“Tam zamanıdır” diyerek Kandili yerle bir edebilirdi…
Anadolu coğrafyasının delikanlılarının ve Türkmen gelinlerin hayatını kurtarabilir(di)…
Bunun yerine Şam dalında bir Tezkere…
Tıpkı “anlık” istihbarat paylaşımı gibi; Sıfıra sıfır!
Suriye meselesinde “domino etkisi” ile “aşamalı infilaklar” tezleri karşı karşıyadır.
Batı kampı birinci tezi, Rusya, Çin ve diğerleri ikinci tezi sahipleniyorlar.
Domino taşı, ‘düşürür; petrol tanklarının infilakı, ‘yakar’. Bizim için ikisi de beterdir.
Biz bu havzada yer alırsak, cin olmadan çarpılır, petrolü olmadan yanarız!
Bir de şu var: (zorunlu) savaşlar, yalnız ordularla değil, topyekun yapılır…
Bizim Ordumuzun kimi seçkin subayları Silivri’de, Hasdal’dadır…
“Paralı askerlik tartışmaları” yozlaşma değirmenine su taşımıştır.
Halk kesimleri kabullenilmiş bir yoksullukla karşı karşıyadır; zam yağmaktadır.
Toplum, üniversitesiyle, basınıyla, aydınıyla suskun, söz hakkını kullanamaz durumdadır.
Sosyalliğini yitiren, çocuk döven, hayvan ezen, kadın öldüren Türkiye, adeta kanıksanmıştır.
Bu tabloyla hangi moralle, hangi dinamikle ve dahası ne uğruna savaşa girilebilir?