Şam’da Rejim Değişikliği Hayali Bitsin

Güncelleme:

Moskova görüşmeleri beklendiği gibi ateşkes mutabakatı ile sonuçlandı. O arada AKP iktidarının hemen hiçbir talebi kabul edilmedi.

“Esed güçleri Soçi mutabakatı sınırlarına ve gözlem noktalarımızın gerisine çekilsin, yoksa gereğini biz yaparız” tehdidi altında defalarca ileri sürülen talepleri Rusya, ciddi müzakere konusu olarak dahi görmedi.

Rusya’nın Suriye siyasetini bilenler ve Moskova’dan son haftalardan verilen resmi mesajları izleyenler için, bu da beklenen bir sonuçtu.

AKP iktidarı kritik M5 yolunun Esed rejimi denetiminde kalacağını zımnen onaylamış oldu. TSK’nın 14 gözlem noktasının yer aldığı geniş arazi parçası için de aynı durum geçerli. Suriye Ordusu, İran ve Hizbullah milis güçleri tarafından denetlenen bu alanlarda mahsur kalmış bin civarında askerimizin akıbetinin ne olacağı belli değil. Askerlerimizi o alanlardan bir an önce çekmekten daha iyi bir seçenek yok.

Diğer önemli ana yol olan M4’ün güvenliği de şimdi Rus ve Türk askerleri tarafından sağlanacak. Bunun anlamı, o yol da açılacak ve tedricen Şam denetimine terk edilecek.

M4’ün altında kalan alanda çok sayıda yerleşme şu an muhalefetin elinde bulunuyor. 27 Şubat’ta şehit olan 36 askerimiz bu yerleşmelerden birinde Suriye Ordusu’nun ilerlemesini önlemek göreviyle konuşlanmıştı. Şimdi bu yerleşmelerin de Esed denetimine girmesinin önü açılmış olacak.

Bütün bunlara karşılık AKP’nin ödün kopartma çabaları sonuç vermedi. Ortadoğu siyasetinin en deneyimli gazetecilerinden Elijah j. Magnier’e göre Ankara, M4 ve M5 yolarının Esed yönetimine bırakılmasını kabul edebileceğini, ama buna karşılık Kuzeydoğu Suriye’de 50 km derinliğinde bir şeridin kendisine terk edilmesini istedi. Moskova reddedince, derinlik 30 km olsun dendi, o da kabul görmedi. Daha sonra Ankara Kobane’yi istedi (Tel Abyad), Putin buna da hayır dedi (Al-Rai, 4 Mart 2020).

İblid krizi boyunca Rusya’nın despot lideri Putin’in gösterdiği müthiş performans dikkat çekiciydi. Attığı her adım ve ağzından çıkan her söz belli ki, Rusya’nın hedefleri esas alınarak yapılan uzun erimli hesapların sonucu idi. Esed rejimine verilen destek, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Cihatçı çetelerle mücadele hedefinden hiç vazgeçmedi ve bunu hep vurguladı.

27 Şubat’ta TSK’nın 36 şehit vermesi üzerine, hem Türkiye’nin öfkesini boşaltması, hem de çatışmanın tırmanarak uluslararası bir krize dönüşmesinin engellenmesi gerekiyordu. Putin 48 saat süreyle Rus uçaklarını yerde tuttu, çatışmalara sokmadı. Bu arada TSK’nın şiddetli bombardımanı sonucu yaşanan ciddi zayiat, arazideki Cihatçı el Kaide militanlarından gelen saldırılar ve kazanımları taktik kayıplar olarak sineye çekti. O arada İran’a bağlı birliklerin ciddi kayıplar vermesine ve askeri mukabele imkanı olmasına rağmen İran’ı cevap vermemeye, çatışmayı tırmandırmamaya ikna etti.

Ama Mart ayının ilk gününden itibaren Rus uçakları kontrollü bir şekilde uçmaya başladı ve stratejik Serakip kasabası dahil son günlerde kaybedilen tüm yerler geri alındı. Çünkü Putin açısından, hem 5 Mart’ta Moskova’da yapılacak görüşmeye Ankara’nın eli güçlü gelmemesi, hem de karşı tarafın sahadaki kazanımlarını teyit eden bir ateşkes olmaması gerekiyordu. İdlip krizini, şimdilik de olsa, hemen her istediğini elde ederek sonlandırmış oldu.

Pek çok gözlemcinin işaret ettiği gibi, Türkiye’nin niçin İdlip’te savaştığını iç kamuoyu pek anlayabilmiş değil. Bizzat AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu görmüş olmalı ki, partili milletvekillerinden İdlip savaşının halka iyi anlatılmasını istedi.

Bunun üzerine AKP sözcüleri, şakşakçıları ve midesinden iktidara bağlı medya yazarları gerekçe sıralamaya başladı:

- Esed soykırım yapıyor, seyirci kalamayız, gerekirse şehit oluruz.

- Suriye’deki iç savaşın esas hedefi Suriye değil Türkiye’dir.

- İdlip‘te hedef vatan, toprak ve insan güvenliğidir. Bu gerçeği görmeyenlerin alayı birden şer ekseninde toplananlardır.

- Türkiye 100 yıllık bağımsızlık mücadelesi için orada.

- Suriye’de 2. Kurtuluş Savaşını veriyoruz.

- İdlip’ten çekilmeye başlarsak, bu çekilme ancak Edirne’de son bulur.

- Bugün Suriye’yi üçe bölenlerin, yarın Türkiye’yi bölmeyeceklerini düşünmek gaflettir, hatta gafletten daha öte bir durumdur.

Tabii bu tutarsız ve içeriği boş laflar niçin İdlip’teyiz, niçin Suriye’deyiz sorularına ikna edici cevaplar getirmiyor. Yapılan kamuoyu anketleri de bunu gösteriyor.

Bugün Suriye’yi bölenler, yarın Türkiye’yi bölecek, bunu görmeyen gafildir (!) iddiasını ele alalım. Rusya’nın Suriye’yi bölmek istemediği çok açık. Burada kastedilen ABD. Yani ABD Suriye’yi bölmek istiyormuş, daha sonra Türkiye’yi bölecekmiş ve biz de bunu engellemek için Suriye’de savaş yapıyormuşuz!

İyi ama bu iddiayı ciddi ciddi dile getirenler, Suriye’de savaşırken aynı zamanda ABD’den yardım istiyor, bize Patriot füzesi ver, NATO gel bize yardım et diyor! Bu ne kaba tutarsızlık! Hem ABD bizi bölecek diyor, hem gel beraber savaşalım diyor. Bu sözlerde stratejik akıl denen şeyin zerresi var mı?

İddia ediyorum: Türkiye’yi hiç bir yabancı güç bölemez! Ne ABD, ne Rusya, ne başkası!

Türkiye’yi bölebilecek tek güç var: Kendisi. Türkiye ancak bizi yönetenlerin yapacağı sürekli ve vahim hatalar sonucunda bölünebilir. Türkiye iyi yönetilirse, tüm dünya bir araya gelse yine bölemez.

AKP iktidarı niçin Suriye’de savaş yaptığını halka açıklayabilmiş değil ama muhalefet de bu savaşın nedenini iyi anlatamıyor.

Suriye savaşına karşı olmak veya eleştirmek siyasetçiler için yeterli değil. Bunu etkili şekilde anlatabilmek için, AKP’nin orada ne yapmak istediğini doğru görmek ve ortaya koymak gerekiyor.

Defalarca yazdım: Esed’in savaşı kazandığı 2017 başında belli oldu, o tarihe kadar Esed’i devirmeye çalışan tüm ülkeler ABD dahil o projeyi terk etti, ama AKP hala tek başına Şam’da rejim değişikliği peşinde koşuyor.

AKP’nin Suriye siyasetinin temel hedefi bu.

Bu temel gerçeği görmeden Suriye hakkında sağlam yorum yapmak da, siyaset yapmak da mümkün değil.

Daha önce AKP bu hedefi hep örtmeye çalıştı. Suriye Kürtleri veya mülteci sorunlarını öne çıkardı. Evet bunlar da önemli konular ama AKP’nin hala birinci hedefi Esed’i devirmek.

İdlip savaşı ile bu gerçek artık saklanamaz hale geldi, çıplak şekilde ortaya çıktı. TSK daha önce Suriye’de üç ayrı harekât düzenledi. İdlip dördüncüsü. İdlip’te hiç Kürt yok, PYD yok. Ama diğer üçünden kat kat daha güçlü bir askeri yığınak yapıldı.

Niçin?

Çünkü Esed rejimine darbe vurmak için İdlip, diğer üç sahaya kıyasla çok daha yakın ve uygun. AKP’nin hesabı bu.

AKP iktidarının en üst düzey sözcüleri İdlip’le beraber hedeflerini artık daha açık ifade etmeye başladı: Esed devrilmeden bize rahat uyku yok, Esed devrilmeden Suriye’den çıkmayacağız, vs.

On binlerce milisi barındıran Suriye Milli Ordusu adlı askeri yapının AKP iktidarı tarafından beslenmesinin nedeni de o. İpini yabancı bir ülkenin eline teslim etmiş gayri milli bu yapının liderleri, temel hedeflerinin Esed rejimini devirmek olduğunu defalarca açıkladı.

Artık AKP bu tehlikeli hayali terk etmeli. Türkiye’nin çıkarları o hayal nedeniyle yıllardır ağır zararlar görüyor.

Suriye’de dört cephe açılmış durumda. Dört cephede savaşı uzun yıllar boyunca sürdürmek Türkiye’nin çıkarına değil.

Rusya ve İran’ın desteklediği Esed rejimini Türkiye’nin tek başına savaşarak deviremez. Ancak ABD destek verirse olabilir. ABD ise Rusya ve İran’a olduğu kadar AKP yönetimindeki Türkiye’ye de karşı.

ABD’nin tercihi Rusya, İran, Suriye ve Türkiye dahil herkesin kaybedeceği bir savaş olabilir. Türkiye’ye desteği en iyi ihtimalle, savaşı sürdürecek ama zafer kazandırmayacak kadar olur.

Böyle bir savaşın kazananı olmaz, tüm taraflar için felaket anlamına gelir.

Zaten ABD’deki yeni-muhafazakarlar adlı fanatiklerin ve İsrail’de Netanyahu etrafında toplanmış aşırıların siyaseti tam da budur. Suriye, Irak ve İran dahil bölge ülkelerinin geriletilmesi, zayıf düşürülmesi, istikrasızlığa sürüklenmesi ve mümkünse parçalanmasıdır.

AKP’nin karar vericileri aklını başına toplamalı ve artık Esed rejimini devirme hayaline son vermelidir.

İdlip’te hayatını veren şehitlerimize bir kez daha rahmet diliyor, genç evlatlarımızın aziz hatırasını sevgiyle anıyorum.