Posttruth'da aklın yerinden edildiğini yerine kaba inancın geçtiğini görüyoruz
Yalın Alpay İstanbul'da 1980 yılında doğdu. Okumayı ve yazmayı 2,5 yaşında öğrendi. İlkokula birinci ve ikinci sınıfı atlayarak üçüncü sınıftan başladı.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun oldu, yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden aldı. Doktora çalışmasına İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde devam etmektedir.
TRT, TASAM ve Crowe Horwath’ta Danışman, Türkiye İhracatçılar Meclisi'nde (TİM) Ekonomist ve Afrika Çalışmaları Koordinatörü olarak görev yaptı. TİM'in resmi yayın organı olan Timreport'da köşe yazıları, Virgül Dergisi, Akşam Kitap ve Radikal Kitap'ta kitap eleştirileri yazdı. Tarih, siyaset, sanat ve ekonomi konularında çeşitli akademik dergi ve kitaplarda pek çok makalesi vardır. Biz bu röportajı 4. Baskısını yapan Yalanın Siyaseti Posttruth akımı üzerine yaptık….1. BÖLÜM
Yalın bey kaç kitabınız var?
9 kitabım var 3ü ödüllü.
Konuları nedir?
Ben ekonomi mezunuyum üzerine tarih yüksek lisansı yaptım, sonra siyaset biliminde doktora bu üç alanda da kitap yazıyorum. Dolaysı ile ekonomi ve tarih kitaplarım var siyaset ve sanat var.
Sanat kitabı derken neyi kast ediyorsunuz?
Fikret Mualla üzerine bir kitabım var bir de Devrim Erbil üzerine. Fikret Mualla bizim Parisien ressamlarımızdan en ünlüsü modernist tavrı var. Yurtdışında en çok bilinirliği olan ressamlarımızdan biri ama 1967 de vefat etmiş.
Sizin yazdığınız kitaplarda derin bir analiz, sebep sonuç ilişkisi, delil, kanıt diye gidiyor?
Evet tezi olan kitaplar yazıyorum ben bir tez ileri sürmek için de genellikle o konu üzerine yazılmış her şeye bakmak gerekir ortalama 200-250 kaynakla çalışıyorum. Ama nedense Türkiye’ de kitap yazmak kaynaklardan bakıp özetini çıkarmak gibi anlaşılıyor. Daha önceki kaynaklara bakmak geçmişle hesaplaşmak ve alanı tanımak anlamına geliyor. Örneğin felsefe tarihinde sadece Eflatun okursanız bu günkü felsefeyi anlamanız zorlaşır. Kafamda araştırmaları yapıp hesaplaşmaları bitirdikten sonra kafamda bir bariyer oluşuyor, o bariyeri aşamazsam kitabı yazmıyorum.
Ödülleriniz nasıldı?
Genç Mustafa Kemal isimli bir çizgi romanım vardı o kitap üzerinden 4 buçuk yılla yargılandım. Bir Chp li milletvekili beni mahkemeye verdi. Şahin Mengü idi avukatlığımı da Atatürkçü Düşünce Derneği üstlendi çok garip bir durumdu. Aslında adını bile anmaya gerek yok Şahin Mengü’ nün kendine seçim yatırımı yaptı. Mirgün Cabas’ la 45 dakika da bir hesaplaşma oldu kendisiyle yayında içeri girmekle suçlanınca insanda ister istemez bir stres oluyor.
Sonuç ne oldu?
Ben beraat ettim. Benim Cnn de çeşitli röportajlarımı engellemişler mesela…
Yavaş yavaş Posttruth kavramına girelim bu Türkiye’ de olan bir siyasi akım mı yoksa dünyada mı böyle bir dönemden geçiyoruz, yalanın siyaseti diyorsunuz?
60 larda bu konu ile ilgili büyük bir kırılma var modernizim 1500 lerden beri gelen kırılıyor ve postmodernizm diye yeni bir aşama başlıyor 60 larda modernizm rasyonalite ve aklı kullanırken postmodernizimde aklın önemsizleştiği yeni bir evrende, ikna gücünün önem kazandığı başka bir şeyi görüyoruz. Ama iknada da karşı tarafı mantıksal argümanlarla iknaya çalışmıyoruz, ne pahasına olursa olsun inandırmaya çalışıyoruz. Siyasettekine Posttruth diyoruz, ekonomidekine davranışsal ekonomi diyoruz. Magazinde popüler kültür diyoruz, sanatta çağdaş sanat diyoruz. Hepsinde aklın yerinden edildiğini yerine kaba inançların geçtiğini görüyoruz.
Neden böyle bir döneme geçildi sizce?
Eskiden bilgi daha kısıtlıydı şimdi örneğin bir doktor bir konu ile ilgili bir şey dediği zaman diğer doktor farklı bir şey diyebiliyor dolayısı ile onu dinleyen insanın akıl yoluyla bir sonuca varması mümkün olmuyor aklı iyice karışıyor. Siyaseten de durum böyle pek çok konuda vatandaşın aklı karıştığı için birini kendine rol model seçiyor. Buna günümüzde Reis Siyaseti deniyor. Rasyonel bir ilişki olmuyor bu ilişki duygusal bir ilişki oluyor.
Herkesin her şeyi anlaması gerekir mi?
Bilemez o yüzden de seçim yapamaz günümüzde. Diyor ki vatandaş modernizim döneminde bu elitistler bizi ezmişti aşağılamıştı ne fayda gördük onlardan ilk defa onların boyunduruğundan çıkıp bize benzer liderlerle beraberiz, o yüzden bu lider hata yapsa biz ölümüne onla beraberiz, çünkü diğer liderler geldiğinde tekrar 2. Sınıf vatandaş olacağım. Bütün dünyada böyle Trump da böyle destek alıyor, İngiltere’ de ki yeni başbakan da bu desteği alıyor
Macron böyle mi?
O posttruth un dışında Fransa’ da posttruth adayı Le Pen. Siyasette muhafazakarlık ve posttruth kolkola ilerliyor çok iyi anlaşıyor, dinle de iyi anlaşıyor. Bazı alanlarda muhafazakarlık bazı alanlarda irrasyonel olan dindarlık ortaya çıkabilir, bazen irrasyonel bir siyaset olan milliyetçilik ortaya çıkabilir.
Bunun zararları neler?
Bu hareket ilk çıktığında demokratik bir hareket olarak çıkmıştı ama tam tersi olduğu da kısa sürede anlaşıldı.
Ama Türkiye’ de zaten çok entelektüel bir lider çıkmadı ki elitist olarak belki bir Mesut Yılmaz vardı, Turgut Özal onun dışında hep halk çocuğu, köy çocuğu diyen kendine liderlerimiz oldu?
Tabii ki aynen yalnız şöyle bir şey oldu Menderes döneminde bir söylem oldu siz her şeyi yapabilirsiniz hatta isterseniz Laikliği bile kaldırabilirsiniz diyor. Kemalist sistem buna 60 da bir darbe ile karşılık verip tekrar sistemi kendi tarafına çekiyor ama 71 de bir daha ve 80 de bir daha askeri müdahele oluyor…
Yalnız bizim halkımız Atatürk’ün idealize ettiği gibi sırtını Avrupa’ ya dayamış, entelektüel ve ilerici bir halka çok dönüşmedi?
E tabii çünkü sanayii devrimi olmadı Türkiye’ de, modernite olmadı Fransız Devrimi gibi alttan gelen siyasi bir devrim olmadı. Buradaki Kemalist Devrim tepeden gelen bir devrimdi. İyi ki oldu. Olmasaydı şimdi Suriye gibi olacaktık. 2007 de Ak parti demokratikleşme adına liberallerle yaptığı işbirliğini noktaladı. Liberallerle, Kürtlerle işbirliği yapıyordu açılım adına yani modernist Kemalistlerin anlaşamadığı 2 grupla ve İslamcıların da sorunu var Kemalistlerle….
Kemalizim ve Atatürkçülük ayrı kavramlar mı?
Bence öyle. Kemalizim batıcı ve modernist bir yaklaşımken Atatürkçülük sağ milliyetçiliktir yani etnisiteye gönderme yapar. Kemalizim milliyetçiliği şöyle tarif ediyor batıda sanayii ve Fransız devriminden sonra ulus devlet denilen yeni bir oluşum çıktı ve bu oluşum imparatorlukları yıkarak demokratikleşmeye bir adımdı. O yüzden biz de yeni devleti tebadan değil, ulus devletin yurttaşlarından oluşturacağız. 80 sonrası algı ise şu dışlayıcı ve etnisiteye bağlı bir milliyetçilik. Yani biz zaten Türk isek şöyleyiz, böyleyiz… 80 ler sonrası Atatürkçülük sağ ile barışma gibi oldu….