Pınar Korkut sordu, ressam Güneş Çağlarcan yanıtladı
Hayatındaki tecrübelerin her daim sanatla karşılık bulduğunu söyleyen piyanist ve ressam Güneş Çağlarcan ile Bebek’teki atölyesinde buluştuk. Sanatçıya merak ettiklerimi sordum.
Güneş Çağlarcan Kimdir?
1980 yılında İstanbul’da doğdum. Müzisyen bir anneye sahip olduğum için üç dört yaşlarında piyano öğrenmeye başlamıştım. 6 yaşıma geldiğimde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarında piyano eğitimime başladım. Ancak hayatım farklı gelişti ve ilerleyen yaşlarda kurumsal hayatın içerisinde 15 yılı aşkın süre farklı şirketler ve yurtdışı görevlerinde yer aldım. Bu sırada Royal Schools of Music’de (ABRSM) piyano eğitimime devam ettim. Resme olan ilgimin babamdan geçtiğini biliyorum. Kendisinin de yağlıboya çalışmaları bulunmaktadır. İki yaşında Pati isimli bir kedim var, kedisiz bir hayat düşünemiyorum. Seyahat etmeyi, farklı kültürdeki insanları tanımayı ve lokal hayatları yaşamayı çok severim. Doğa aşığıyım, gün doğumları ve gün batımlarına bayılırım. Elimden geldiğince gün doğumu yakalamaya çalışırım. Hayalperest bir insanım ve bundan dolayı çok mutluyum. Romantik dönem eserlerine büyük hayranlık duyarım. Sabah saat 6 gibi uyanırım ve klasik müzik eşliğinde resim yapmaya başlarım. Rutinlerim vardır sabah kahvesi ve klasik müzik olmazsa olmazımdır.
‘‘Sanatın insanları birleştirici gücüne hayran kaldım’’
Resim yapmaya ilk ne zaman başladın?
Resim ve müzik her daim hayatımın içerisinde oldu. Babam ile birlikte çocukluğumda resim yapardık. Karşımıza bir nesne koyar birlikte çizerdik. Aile bakımından kendimi çok şanslı hissediyorum bana ve kardeşime rol model olan anne ve babaya sahip olmamız bize bu olanağı sundu diye düşünüyorum. Sosyal hayatımda girişken bir insan olarak bilinsem de resim ve müzik konusunda daha içine kapanık bir yapım oldu. Birine piyano çalıyor olsam heyecanlanırım ya da yaptığım resimleri insanlara göstermekten pek hoşlanmazdım ta ki insanların kalbine dokunabildiğimi görene dek. Bunu hissettiğim noktada resimlerimi insanlarla paylaşma konusunda daha cesur davrandım diyebilirim. Sanatın insanları birleştirici gücüne hayran kaldım.
‘‘Her ne kadar renkli hayatlarımız var gibi gözükse de gizlediğimiz üzüntüler ve korkular var. Bunlar karanlık gölgelerde hayat buluyor’’
Gölgeler koleksiyonunun hikayesi nedir?
Hayatım boyunca hislerimi piyano çalarak ya da resim yaparak yaşadım. Ancak yaptığım resimlerin insanların kalbine dokunacağını düşünmemiştim. Hayalperest yapım, romantik döneme olan hayranlığım, hayatımda edindiğim tecrübeler, gölge ve insan algısı yapmış olduğum tabloların temelini oluşturuyor diyebilirim. Bir eser çıkartmak için yoğun duygular besliyor olmanız gerektiğine inanıyorum. İstanbul’da büyümüş bir 80 kuşağı olunca duygu anlamında geniş bir yelpazeniz oluyor… Dışarıdan her şey çok güzel gözüküyor ancak öyle olmadığını biliyoruz. Koleksiyonun çıkış noktası bu düşünce oldu diyebilirim. Gölgeler insanların sosyal olarak nasıl bağlantılı olduğu fikrine duyulan hayranlığı yansıtmaktadır. Her insanın benzersiz özellikler paleti olmasına rağmen, insanlar birbirleriyle bir derecede ilişki ararlar. İhtiyaçlar hiyerarşisi, sosyal statü ile zihinsel durum arasındaki ilişkiyi açıklar. Eser, insan algısını etkileyen farklı filtrelerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bir boya parçası insana dönüşür; gölgeler yönlere dönüşür, ışık yapıyı manipüle eder ve genel görünüm bütünsel bir hikaye yaratır. Her bir eserin genel formundaki armonik ilişkiselliğin yanı sıra, figür detaylarına inildiğinde dokular özgün kompozisyonlar oluşturur. İnsan algısıyla filtrelenen bu kompozisyonel elementler ile yarım kalmış hikayeler, yaşanmış ya da yaşanılamamışlıklar, üzüntüler, farklı hisler, geçmişten gelen deneyimler ve özgün yolculuklar “Gölgeler Koleksiyonu”nda beden bulur.
Yaşadığın şehirlerin çalışmalarına etkisini nasıl değerlendiriyorsun?
Pek şehir insanı olduğumu söyleyemeyeceğim öncelikle. Ben mahalle kültürünü severim ve yaşadığım şehir benim için sadece mahallem ile sınırlı desem yeridir. Araba kullanmaktan hoşlanmam, yemek yediğim alışveriş yaptığım yerler hep aynıdır, insanlarla sohbet etmekten hoşlanırım. Bugün seyahat ettiğim yerlerin tamamında kahve içtiğim yemek yediğim yürüyüş yaptığım yerler lokaldir. Bu bana huzur veriyor ve bu huzuru bulduğum takdirde düşüncelerime odaklanabiliyorum ve bu sayede hem yeni fikirler bulabiliyorum hem de fikirlerimi nasıl hayata geçirebileceğim konusunda daha fazla konsantre olabiliyorum.
Dijital sanatlar ile ilgili düşüncelerini alabilir miyiz?
Kardeşim Deniz Çağlarcan UCSB (Santa Barbara Üniversitesi)’nde hem doktorasını yapmakta hem de eğitmen olarak hayatını sürdürmektedir. Kendisi yaklaşık bir yılı aşkın zamandır Gölgeler Koleksiyonu’nda yer alan tabloların üzerine görsel ve işitsel enstalasyon çalışması hazırlamaktadır. Bu çalışma ile Kosova’dan bir sponsorluk aldık ve ilk kez Haziran ayında Kosova’da bir haftalık gösterim ile sanatseverlerin karşısında çıkacağız. Bunun ardından yine yazın Santa Barbara Üniversitesi bir gösterimimiz olacak.
Son olarak bize yeni sergin ve gelecek projelerinden bahsedebilir misin?
Nisan 29’da La Visione Art’da başlayacak sergimde iki hafta süresince yaklaşık yirmibeş eser gösterimde olacak. Ardından bahsettiğim üzere Kosova olacak. Temmuz ayında Bodrum’da bir sergim daha olacak. Önümüzdeki dönemde yurtdışındaki projelerimize biraz daha ağırlık vereceğim. Kardeşim ile birlikte yaptığımız projeden çok umutluyuz, sanatseverlerin ilgisi doğrultusunda yolumuz şekillenecektir diye düşünüyorum.