Oktay Ekşi nin istifası
Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi' nin istifası, medya gündeminin en önemli konularından kuşkusuz.
Tabii burada açığa çıkan konu ise, iktidar partisinin, karşıt medya üzerindeki görünmeyen baskısı. Her ne kadar kendileri bu ithamları kabul etmeselerde, şu anda hapiste Ergenekon suçlamasıyla yatan onlarca kişi ve gazeteciler, kabullenilmeyen gözdağının, su üzerindeki bölümü oluyor.
Daha bir kişi bile tanımıyorum ki, ben hiç kimseden korkmam, bildiğim doğruları pervasızca yazarım diyen. Tarafsız, objektif habercilikten bahseden. Maalesef böyle bir şey, ne eskiden mümkündü, ne şimdiki zamanda mümkün.
Duygu fırtınaları yaşatan Nazım Hikmet' in ömrünün hapislerde geçmesi, her zaman yüreğimi sızlatmış, kabullenemediğim bir sızı olarak kalmıştır. Hele ki Piraye' ye yazdığı mektupları okuduktan sonra.
Tabii ki yazarlığın da, ağzına geleni yazmak anlamına gelmediği doğrusunu kabul ettiğimiz gerçeğinden hareketle....
Yılların gazetecisi Oktay Ekşi' nin bu noktaya gelmesi, insanı düşündüren, basının ne kadar özgür olduğunu sorgulatan bir durum haline geliyor.
H.E.S ler ile ilgili Sayın Ekşi' nin yazdığı yazıyı herkes, internet üzerinden indirip okuyabilir. Bir çoğunuz da eminim okumuşsunuzdur.
Bana o yazıyı yorumlamak düşmez, haddim değil.
Ancak, yazıya gelen tepkileri ve okur yorumlarını konu etmek isterim.
Tabii ki her zaman yaptığım gibi, buz dağının görünmeyen kısmı ile ilgilenerek ve tarafsız gözlem yapmaya çalışarak.
Hürriyet gazetesi gibi medyanın lokomotifi bir gazetenin başyazarı , aynı zamanda basın konseyinin de başkanı olacaksınız.
Sonra gazetecilik esasına dayalı olarak, eleştiri makamından kendinizce haksız gördüğünüz bir uygulamayı kaleme alacaksınız.
Biraz da eleştirinin dozunu yükseltecek bir yazı yazacak, sonra bunu düzeltecek, sonra da gelen tepkiler üzerine özür dileyeceksiniz.
En son olarak da istifa etmek durumunda kalacaksınız.
Üzücü olan, böyle tecrübeli bir yazarın bu duruma geliş psikolojisi ve içinde bulunduğu gergin ortamdır bence.
Asıl konuşulması, sorgulanması gereken .
İfade özgürlüğü, türban özgürlüğü, eğitim özgürlüğü kadar, hatta daha da önemli bir özgürlüktür.
Haberle ilgili okur yorumlarına baktığımızda ise, kimi okurların;'' Az bile söylemiş, memleket elden gidiyor'' şikayetlerini, diğer tarafta; '' Yahu adam düpedüz hukumete ve bakana hakaret etmiş, daha hala savunulacak nesi var'' söylemlerini okuyoruz.
Okurları da memnun etmek mümkün değil, bir taraf olduğunuz zaman, diğer taraftan bertaraf oluyorsunuz. Başbakanın söylemiyle ifade edecek olursam.
Dolayısıyla yazarlar da hem kendi düşüncelerini, hem okurun beklentilerini karşılamak adına, yoğun bir stres altında kalıyor.
Hepimiz özgürlüklerden bahsediyor, kendi inancımızda, dünya görüşümüzde özgürlük istiyoruz. Belki de yaptığımız hata, kendi özgürlüğümüzün sınırlarını çizerken, karşımızdaki bireyin hakkını bir kenara itiyor olmak....