Ne seçimdi ama

Güncelleme:

Önce kişisel tecrübem: Yazılarımı okuma nezaketini gösteren okurlar geçen haftadan hatırlayacaklar.

Kişisel oy verme deneyimimi ve ne kadar demokratik bir süreç olduğunu hatırlayacaklar.

Oy verme işlemine başlamadan önce sorulan kritik soru; “Postayla oy kullandınız mı?” sorusuydu.

Cevabım ‘Hayır’ olmuştu.

Postayla oy kullanmayı sevmiyorum, ayrık bir duygu. Mekân, hava ve oyu yerinde kullanmak benim için daha tahmin edici bir duygu.

Geçen hafta size anlatmadığım ancak gelinen noktada önem kazanan bir detay var.

Gelin şu konuyu biraz açalım.

Birkaç ay önce ev adresime 4 ayrı oy pusulası geldi. Bu dört pusuladan biri benim adıma, diğer üçü de tanımadığım fakat tahminimce yıllar önce bu adreste yaşamış kişiler adınaydı. Hepsini çöpe attım!

Oyumu da ‘Beyan Esasına’ dayanan kontrol sistemi içinde şahsen kullandım.

Niyetim kötü olsaydı, o dört pusulayı postayla gönderip ayrıca gidip oy atabilir miydim?

Evet yapabilirdim, çünkü pusulayı doldurup altını imzalarken ıslak imza olduğunu kontrol eden bir merci yok.

İşte değerli okur yukarıda detaylı şekilde açıklamaya çalıştığım düzenek tam da Trump’ın karın ağrısı olan bu düzenek…

TRUMP SEÇİMİ KAYBETTİ
Canlı yayına çıkan Trump, “Sandıklar sayılınca seçimi ben kazandım, fakat postayla gelen oylar dengeyi bozdu; bu işin içinde bir düzenbazlık var” dedi.

Benim defalarca bu satırlarda tekrarladığım gibi, ilk günden bu yana Trump’a karşı olan ana akım medya, Amerikan tarihinde görülmemiş bir şekilde, Trump’ın Beyaz Saray’dan yaptığı canlı yayını bu iddialar üzerine kesti.

Başkan’ın yayınını kesmek inanılmaz bir olay oldu.

Türkiye'de laf çakma üstadı birçok ağız “Amerikan seçimleri Türkiye seçimlerine benzedi” şeklinde kendilerince zekice hicivler yapıtlar.

Olabilir! İfade özgürlüğü var, yapabilirler.

Fakat “80’li ve 90’lı yıllarda yayınladıkları sahte anket ve asparagas manşetlerle istemedikleri politikacının aleyhine çalışan ana akım Türk medyasına, şimdi Amerikan ana akım medyası da katıldı” diye ekleseler, bence daha adil olurdu.

TRUMP NE YAPTI?
a) İç politika: Trump işsizliği bitirdi. Trump enflasyonu bitirdi. Trump faizleri tarihin en düşük seviyesine indirdi. Trump bürokrasiyi azalttı.

Trump iki sektöre savaş açtı:

Birincisi ‘Big Pharma’ dediğimiz büyük ilaç firmaları, ikincisi ise ‘Big Tech’ dediğimiz Facebook, Google, Amazon, Apple gibi firmalar ve bu baba teknoloji firmalarının yörüngesine girmiş ana akım medya.

Spesifik örnekler vermek gerekirse…

Aynı ilaç Kanada’da 10 dolar, Türkiye’de 25 TL, Amerika’da ise 248 dolar.

İkinci bir örnek vermek gerekirse, Çin’de 90 dolara imal edilen ‘Apple İPhone’ Amerika’da 1000 dolar.

Ve kazancını (Yasal olarak) off-shore hesaplarda tutan Apple, pratikte dünyanın en büyük vergi vermeyenidir.

Az buz para değil, Türkiye'nin bir yıllık milli gelirinden fazla.

b) Dış politika: Afganistan, Irak ve Suriye’den askerleri çeken Trump, bu hamlesiyle İşid’i bitirdi.

Bir türlü rahat durmayan İran Milli Muhafızları Komutanı Süleymani’yi öldürttü.

İran’la yapılan Nükleer Anlaşmayı İran'ın samimiyetsizliğini bahane edip iptal etti.

Çin’in Ticaret Anlaşmalarında ‘Nalıncı keseri’ gibi hep kendine yonttuğunu bahane etti ve Çin’le ekonomik savaş başlattı.

AB'nin savunma konusundaki bedavacı tutumunu değiştirdi ve AB'nin zengin üyelerine ‘eller cebe’ yaptı.

Kuzey Kore’deki dengesizle samimiyet kurup gazını aldı.

Trump’ın bence belki de en önemli girişimi ve Türkiye’de pek dikkat çekmeyen bir ittifak, QUAD’ı kurdu. Amerika, Hindistan, Avustralya ve Japonya iş birliği organizasyonu dünya sahnesinde ciddiye alınması gereken bir güç oldu. Hedefleri tabii ki Çin’i denetim altında tutmak.

SEÇİLMİŞ BAŞKAN BİDEN
Trump’ın hukuk ekibi herhangi bir hukuki dayanak bulup sonuçlara itiraz edebilir mi? (Biraz zor!)

ABD'nin yeni başkanı Biden olacak fakat unutulmaması gereken bazı arka alan faktörleri geri planda çalışıyor.

Demokrat Parti şimdilik kendi içinde kaynıyor. Çok ciddi bir anti kapitalist akım partinin sol kanadında fokurduyor. Biden’i koltuğa Clinton-Obama elitler ittifakı oturttu. Parti içi çekişmeler ‘Müesses Nizamı’ koruyan elitlerle yükselen sosyalistler arasında ciddi çatışmalara gebe.

Biden’in yaşı ve Maazallah yaşanacak bir sağlık sorunu VP (Kamile) Kamala Harris’i hızlı bir şekilde potaya sokar.

Biden’in partisi Temsilciler Meclisinde çoğunlukta fakat Senato’ya halen Cumhuriyetçiler hakim.

Georgia eyaleti karasız kalınca, iki senatör seçimi ocak ayına ertelendi ve o iki koltuk orantısız önem kazandı. Cumhuriyetçiler kazanırsa Biden’in işi zor olacak, çünkü Amerikan sisteminde güç Senato’da.

Sonuç yorumlarım: Anketlerin tersine Biden kıl payı kazandı fakat postayla oy kullanma sistemi Trump’a oy veren 70 milyon seçmenin kulağına kar suyu kaçırdı.

Eğer Trump kazansaydı, tüm büyük kentlerin merkezlerinde toplanmış hazır bekleyen gruplar kesinlikle Vandalizm’e gideceklerdi.

Biden’in kazanmasını şaibeli gören silahlı sağcı gruplar da sosyal medyada yeni bir “iç savaş”tan söz ediyor. Bu grupların sayıları yüz binlerde. Kısacası gerilim henüz bitmedi.

Biden kazandı fakat Trumpizm ölmedi. Trump son seçime göre 6 milyon daha fazla oy aldı. Özellikle beyazlar, orta sınıf Hispanikler ve yaşlı Museviler Trump’ı destekledi.

Tüm dünyada biraz da liberal medyanın dolduruşuyla Trump şaklaban, çocuksu ve bir TV Realite Show sunucusu gibi yansıtıldı.

Belki görüntü olarak haklı oldukları noktalar var fakat Trump’ın temsil ettiği politik felsefeyi göz ardı edemeyiz.

Ciddi ve köklü bir yapılanmadır Trump’ın temsil ettiği felsefe.

Dahası, Amerika'nın temelini atan kurucu babaların üzerinde çok tartıştıkları ve henüz kesin sonuç alınmamış halen açık olan dosyalardır.

O felsefe dışarıya kapalı, içe dönük, kendi yağıyla kavrulan bir Amerika’dır.

Dindardır, tutucudur, milliyetçidir ve ayrımcıdır.

O felsefe silah gücüne dayalı emperyalizme karşı bir felsefedir. Bu felsefenin ekonomik teorisi ‘Emeğin Değeri’ değil ‘Subjektif Değer’ teorisine dayanır.

Külli yorumum: Aylardır yazıyoruz, konuşuyoruz; Covid-19, Trump, Biden, Amerika vs vs.

Tüm dünya Amerika'nın Kovid’le mücadelesini daha doğrusu çaresizliğini canlı izledi.

“Amerika batıyor mu?” sorusu akıllardan geçti.

Kimileri Amerika'nın düştüğü durumdan gizli haz duydu.

Kovid’in şoför mahallinde oturduğu bir seçim yaşandı.

Bu konuda bilen bilmeyen ağızlar konuştu.

Başka hiçbir yerde sözü edilmemiş bir çıkarımım var.

Bence…

Amerika'nın Kovid’e verdiği kakafonik tepki ve Amerikan seçimlerin yarattığı kaos ortamı şunu gösterdi: 200 yıldır başarıyla uygulanan Amerikan Anayasası ve dayandığı olan idari sistem ciddi bir revizyondan geçmek zorunda.

Özellikle küçük eyaletler bu değişime ayak sürüyecek, bunu biliyoruz!

Değişim sancılı olur ve uzun sürer.

Dünyanın en eski anayasası kabul edilen ve 1776’da kurulan sistem 21. Yüzyılda, yani dijital çağda yetersiz kalıyor.

Anlayacağınız, Kovid’le mücadelede ortaya çıkan sonuç ile seçim sürecinde ortaya çıkan sonuç, aynı madalyonun düş kırıklığı yaratan iki yüzü.

Analizimi şimdilik burada kesiyorum.

Biden’in seçim zaferinin başta Türkiye olmak üzere tüm dünya üzerinde ciddi etkileri olacak.

O konulara da gireceğim fakat vaktimiz var.

Nasıl olsa Biden ocak ayı ortasında yemin edecek ve göreve başlayacak.

Diğer Yazıları
Ne Seçimdi Ama…
Paris Olimpiyatları ve Tarihi Anılar