Merkel'in göçmen planı yetersiz

Güncelleme:

Avrupa Birliği'ne yasa dışı yollardan giriş yapan kişilerin çok büyük bölümü, Suriye savaşından önceki yıllarda da Türkiye üzerinden gidiyordu. Çoğu Ege Denizi üzerinden geçiş yapan ve Türk vatandaşı olmayan bu kişilerin sayısında, Suriye'deki iç savaş nedeniyle, Ağustos 2015'ten itibaren büyük bir patlama yaşandı.

     Yoğun göçmen akışı karşısında AB'de iki ülkenin ön plana çıktığı görüldü. Geçtiğimiz yıl içinde bir milyondan fazla göçmen kabul eden Almanya ve yaklaşık on milyon nüfusuna karşı 190.000 göçmen alan ve en yüksek kabul oranına ulaşan İsveç.

     Ancak hem Almanya Başbakanı Angela Merkel hem İsveç Başbakanı Stefan Löven, kısa süre önce yaptıkları ayrı açıklamalarda, bu yoğunlukta göçmen kabulüne devam etmelerinin mümkün olmadığını açıkladı.

     İki başbakan da haklı. Göçmen akışının mevcut yoğunlukta devam etmesi, AB'nin toplumsal ve siyasal açıdan kolay taşıyabileceği bir yük gibi görünmüyor.

     On yılı aşkın süredir Almanya Başbakanı olarak görev yapan Merkel, iktidardaki  en zor günlerini yaşıyor. Almanya'ya gelen göçmen sayısı 2016 içinde azalmazsa, siyasi kariyeri hızlı bir şekilde son bulabilir. Zaten son anketler desteğinin giderek düştüğünü gösteriyor.

          Merkel planı yetersiz

     Panik içindeki Merkel, oluşturduğu çözüm planının ön görüşmesi için Ekim ortasında Ankara'ya geldi. Ege Denizi üzerinden AB'ye göçmen akışını durdurmayı hedefleyen Merkel planı, AB ve Türkiye arasında Kasım ayında Brüksel'de mutabakata bağlandı.

     Anlaşmaya göre Türkiye, Ege'den Yunan adalarına geçiş yapan göçmenleri durduracak, yine de geçebilenleri Yunanistan'ın iade etmesi üzerine hemen geri alacak. Buna karşılık Almanya ve AB ülkeleri belli sayıda Suriyeli göçmeni Türkiye'den alıp normal yollardan kendi ülkelerine taşıyacak ve öylelikle Türkiye'nin yükü azalacak.

     Ayrıca Türkiye'ye 3 milyar avro destek sağlanacak. Türk vatandaşları 2016'dan itibaren AB'ye vizesiz seyahat edebilecek ve buzdolabındaki üyelik müzakerelerini canlandırmak için yeni fasıllar açılacak.

     Ancak Merkel planı çok sayıda belirsizlik içeriyor. Almanya ve diğer AB ülkeleri, halen Türkiye'de bulunan Suriyeli göçmenlerden 2016'da kaç kişiyi alacak ve uygulama hangi zaman programına göre yapılacak?

     2016'da ve izleyen yıllarda Suriye'de savaş sürdükçe gelmeye devam edeceği muhakkak olan yeni göçmenlerden kaç tanesini alacaklar?

     Bu soruların cevabı belli olmadan, Türkiye nasıl Ege'deki göçmen akışını durdurma ve gidenleri geri alma garantisi verebilir?

     Verilecek 3 milyar avro, AB genel bütçesinden mi, yoksa üye ülkelerden gönüllü veya zorunlu tahsil yoluyla mı temin edilecek? Ne zaman verilecek? Yıllık bir bedel mi, bir dönem için mi, bir defalık mı?

     Her biri kendi başına ihtilaf konusu olabilecek bu soruların hiç birinin cevabı belli değil. Dahası, AB Komisyon'u geçen ay içinde aldığı tek taraflı sert bir kararla işi iyice yokuşa sürdü.

     O kararda, Türkiye'den alınacak Suriyeli göçmen konusunu Birleşmiş Milletler'in ilgili uzman kuruluşu UNHCR'in yönetmesi kabul edildi. Halbuki UNHCR'in kapasitesi çok sınırlı ve bir yılda bütün dünyada sadece 100 bin civarında göçmene sığınma sağlayabiliyor.

     Bu kuruluş toplam küresel kapasitesinin yarısını Türkiye'ye ayırsa dahi, 2016 boyunca sadece 50 bin göçmeni AB ve Almanya'ya taşıyabilecek. Kaldı ki, UNHCR bugün işe başlasa, çalışma şekli gereği, Türkiye'deki Suriyeli göçmenleri AB'ye taşıma sürecinin fiilen başlaması en az altı ay alacak.

     Yani, iyimser ihtimalle, 2016 içinde ancak 10-20 bin arasında göçmeni AB'ye taşıyabilir. İki milyonu aşan Türkiye'deki mevcut göçmen sayısı karşısında bu sayılar anlamlı değil.

     AB Komisyonu'nun aynı kararında bir başka tuhaf şart daha var. Buna göre, Türkiye ile varılan mutabakatın işlerlik kazanması, "Türkiye'nin kendi eylemleri sonucu" olarak Ege'deki göçmen akışında "sürdürülebilir" ve "esaslı ölçüde" (substantial) bir azalma olmasına bağlı kılınıyor.

     Aksi takdirde AB, tek taraflı olarak mutabakatı askıya alabilecek veya "sayıları" uygun bulduğu şekilde değiştirebilecek. Bu karara göre, önce Türkiye kendi başına Ege'deki göçmen akışını durduracak, o arada Yunanistan'a geçebilenler olursa hepsini geri alacak.

     AB bütün bunların Türkiye'nin kendi fiilleri sonucu, sürdürülebilir ve esaslı ölçüde olduğuna ikna olacak. Ancak ondan sonra 3 milyar avroyu ödemeye başlayacak ve Türklere vizesiz seyahatin önünü açacak.

     İkna olmazsa, mutabakatı askıya alıp durdurabilecek. Türkiye'nin yaptıklarının olumlu ama yetersiz olduğu kanaatine varırsa, ödenecek bedeli dilediği gibi azaltacak veya vizesiz seyahat tarihini uzatabilecek.

     Efendi- kul ilişki modeli esas alınarak kaleme alınan böyle bir kararı, Ankara'da herhalde hiç bir hükümet kabul etmeyecektir!

     Avrupa'ya vizesiz seyahat

     Türkiye vatandaşlarının Avrupa'da vizesiz seyahat edebilmesi önemli bir kazanç. Aslında bu hakkın yıllar önce elde edilmiş olması gerekirdi.

     Önceleri, Merkel hükümetinin İçişleri Bakanlığı yıllarca, Türklere vizesiz seyahat konusunu Ankara ile konuşmayı dahi kabul etmedi. Ege üzerinden AB ülkelerine yasa dışı geçişler artınca ve o kişiler arasında Türklerin olmadığı görülünce, konuyu müzakereye başladılar.

     Anlaşmaya varılması daha sonraki yıllarda, AKP'nin, işin teknik usulleriyle bağdaşmayan ısrarları nedeniyle uzadı. Vizesiz seyahat ve geri kabul anlaşması eşzamanlı olarak uygulamaya girsin diye direttiler.

     İki tarafın birbirine güvenmemesi nedeniyle yıllarca geciken anlaşma, nihayet Ekim 2014'de imzalandı. TC pasaportu taşıyanlar için AB'ye vizesiz seyahatin, artık Ekim 2017'de başlaması bekleniyordu.

     Suriyeli göçmen krizi nedeniyle şimdi AB bu tarihi bir yıl kadar öne çekmeyi kabul etti. Ama öylelikle, vizesiz seyahat hakkı ilave şartlara bağlanmış oldu.

     Merkel planı eğer karşılıklı suçlamalarla çökerse, umarım vizesiz seyahat tarihi bu kez Ekim 2017 ötesine ertelenmez.

     Göçmen sorununa çözüm

     Merkel planı eksik kurgulanmış bir yaklaşım. İçinde pek çok belirsizlik var. Plan başarısızlıkla son bulabilir. Bu da, AB-Türkiye ilişkisinin daha da zedelenmesine neden olacaktır.

     Merkel hükümetinin Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel, kısa süre önce, AKP'nin yönettiği Türkiye'yi bölgenin en öngörülmez ülkesi olarak nitelendirmişti. Merkel'in kendi siyasi geleceğini yakından ilgilendiren kritik bir sorunda ipin ucunu, yardımcısının öngörülmez bulduğu AKP'nin eline bırakması şaşırtıcı bir durum.

     Ancak Merkel planının en zayıf yönü başka bir yerde yatıyor. Çözüm planı, sorununun kaynağına hiç dokunmuyor.

     AB ve Almanya'nın şimdi boğuştuğu göçmen sorunu için çözüm, ancak Suriye'de savaşın son bulmasıyla mümkün. Savaşın bitmesi için, Amerika'nın Rusya ile tam işbirliği yapması gerekiyor.

     Türkiye'den Cihatçı Selefilere giden destek de, öyle görünüyor ki, ancak Amerika ve Rusya savaşı bitirme konusunda tam bir anlaşmaya varabilirse mümkün olacak. Ama Amerika, savaşın bitmesinden yana değil.

     Amerika en baştan beri hem Esed rejiminin, hem Cihatçı Selefilerin kaybetmesini öngören bir politika izledi. Şimdi Rusya'nın da Suriye'de batağa saplanmasını ve kaybetmesini arzu ediyor.

     Almanya liderliğindeki AB, Suriye'de savaşın bitmesi için Amerika'yı ikna etmeye çalışmalı. Suriye savaşının devam etmesinde en büyük sorumluluğu taşıyan dış ülke Amerika'nın, sorgulanması gereken bir başka davranışı, hemen hiç Suriyeli göçmen almaması.

     Suriye'de savaşın bitmesi, AB'nin karşılaştığı göçmen krizini sadece kısa vade için çözmüş olacak. Ama Ortadoğu, Afrika veya Asya'da savaşların bitmesi ne yazık ki henüz mümkün görünmüyor.

     Artık dünyanın bütün muhtemel göçmenleri, Avrupa'ya giden en kolay  yolun, Ayvalık ve Bodrum gibi Ege kıyısındaki Türk şehirlerinden hemen yakındaki Yunan adalarına geçmek olduğunu öğrendi. Bu kısa yolu yüzerek aşmak bile mümkün.

     AB'nin Ege Denizi sınırlarını koruması ve aşırı göçmen yükünü denetleyebilmesi, uzun vadede, Merkel planı gibi çözümlerle mümkün değil. Çünkü Merkel planı esas itibariyle, Türklere para verelim, Türkiye göçmenler için atık sahası ve AB için güvenlik kuşağı olsun fikrine dayanıyor.

     Hangi Türk hükümeti uzun vadede böyle bir planı kabul edebilir?

     Türkiye ve Ege Denizi üzerinden AB'ye akacak aşırı göçmen yükünün denetim altına alınması, ancak Türkiye'nin AB'ye üye olmasıyla mümkün.

     Sorunun sağlıklı çözümü, AB üyesi Türkiye'nin sınırlarının, AB'yle ortak belirlenecek ilkeler doğrultusunda korunması ve maliyetin adil bir şekilde paylaşılmasıyla gerçekleşebilir. Bu maliyet, aşırı göçmen yükünün öngörülemez yüküne karşı, bilinen bir miktar olacaktır.

     Kısacası, AB'nin göçmen sorununu uzun vadede makul bir şekilde yönetebilmesi, Türkiye'nin AB üyesi olmasına bağlı.

     Ama, hukuk güvenliğinin kalmadığı, yargının siyasi iktidarın emri altına girdiği, basın ve ifade özgürlüğünün ayaklar altına alındığı, muhalif gazetelerin susturulduğu ve haber yapan gazetecilerin içeri tıkıldığı bir Türkiye'nin AB üyesi olması, hiç bir koşul altında söz konusu değil.

     Telaş içindeki Merkel, AKP iktidarıyla son aylarda yaptığı müzakerelerde Türkiye'deki ağır hukuk devleti ve demokrasi ihlallerini görmezden geldi. Merkel'in bu tutumu sadece ilkesiz ve oportünist değil, aynı zamanda gerçekleştirmeye çalıştığı amacın tersine hizmet eden bir davranış olarak görülmeli.

     Ama, muhtemelen Türkiye hakkında beslediği önyargılar nedeniyle, bunun idraki içinde olmadığı anlaşılıyor.