Merhaba

Güncelleme:
Vallahi boşuna alışmış kudurmuştan betermiş dememişler, ne güzel huzurlu, mutlu, televizyondan ve bilimum kitle iletişim araçlarından uzakta, cinayet ve felaket haberlerinin olmadığı,  polemikçi ve kendini göstermeye meraklı yeni köşe yazarlarının saçmalarını okumadan  günlerimi coşku  içinde geçirirken, yine kendimi köşe yazımı yazarken buldum. ( söz bizim  meclisten dışarı)
 
Mutluluğu hem de hiç kaybolmayacak mutluluğu arıyorum diye çıkmıştım yola, ailemle kısa bir tatil sonrası, kendimi beni rahatsız eden her şeyden soyutladım ve hakikaten çok mutlu oldum ama sonra bu durumda bayağı sıkıcı bir hal aldı. Yani sıkıldım, yaşamın içinde biraz acı, biraz tatlı, biraz ekşi, biraz şundan ve bundan olmalı, tıpkı lezzetli bir yemek gibi..
 
Bu günün şartlarını düşündüm, yani köşe yazmanın  şartlarını, benim bu konuda hiç bir iddiam olamaz tabii, çünkü yaklaşık 1 yıldır yazı yazıyorum ama bu işi seviyorum ve yazılarım okunduğu sürece de yazmaya devam edeceğim.
 
Mesela köşe yazarı ne iş yapar? Niye  köşe yazarı olurlar? Bunun okurlara faydası ne?
 
 Cevap veriyorum;  Ya edebi yazılar kaleme alırsınız, insanların duygularına hitap edersiniz, ya hiciv yazarsınız, var olan düzeni eleştirirsiniz, ya da felsefe yazarsınız insanları kendileri hakkında düşünmeye, herkesin bildiği gerçekleri hatırlamaya yönlendirirsiniz.
 
Şimdi bakıyorum bu günün koşullarına ve tabii daha öncesine de, insanlar sözleri ve düşünceleri nedeniyle eleştiriliyor, yargılanıyor, dolayısıyla tam bir serbestlik içinde olamıyor. ( Yargılama sözcüğünü yalnızca  yasal anlamda yazmadım, hem yasal, hem de okurlar tarafından zaman zaman hakarete varan sözlerle karşılaşıyorlar.)
  
Düşüncenin yargılanması, düşünceyi sekteye uğratıyor ve yaratıcılık yok oluyor. O zaman insanlar gelişemiyor, ilerleyemiyor. Sabun köpüğü gibi anlamsız konular, havadan, sudan yazılar çıkıyor ortaya..
 
Ne yapacaksın, polemiklere girip onu bunu eleştirerek kolay yoldan reklam ve kendine rant sağlayacaksın, yapacak başka bir şey yok..Yine de durum o kadar da vahim değil, güzel ülkemde tabii ki, çok güzel şeyler de oluyor..
 
Mesela bu gün çok hoş bir mail aldım. 24 yaşında genç bir kardeşim şöyle diyor;
 

Vizyon (Düş) ve Amaç Sahibi Olmak…

Türkiye’ye 2003 yılında geldim.
Hayat amacımı ve düşlerimi gerçekleştirmek için…

Yaklaşık 6 yıldır Türkiye’de yaşıyorum ve Türkiye’yi seviyorum.
Ama itiraf etmek zorundayım ki Türkiye’ye ilk geldiğim zaman ciddi bir hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü hayal ettiğimden ve dışarıdan göründüğünden daha farklı bir ülke ile karşılaştım.
Sürekli Osmanlı torunu olmakla övünen, dünyaya hükmetmiş bir ecdada sahip olmaktan gurur duyan ve bunu her fırsatta saatlerce anlatan bir ülke gençliğinin 10 yıl sonrası için bile bir amacı, bir planı olmamasını ve tanıdığım gençlerin neredeyse tümüne yakının KPSS bağımlısı olarak yaşamasını bir türlü hazmedemedim. İstanbul’u fethetmek için yüzlerce yıl süren bir mücadele vermiş ecdadın torunlarının çoğunun kendi amaçları ve planları olmadan sadece atalarıyla övünüp durmalarını anlamakta çok zorlandım.

Bu konuda (her ne kadar henüz Türkiye vatandaşı olmasam da) kendimce ufak tefek çalışmalar yapmaya başladım ve devam ediyorum. Ve yine bu konuya dikkat çekme ihtiyacı duyduğum için bu yazıyı kaleme almaya ve yayınlamaya karar verdim.
 
Yazı böyle akıp gidiyor, bu genç kardeşimizin ismi Rasim Tanrıverdioğlu..24 yaşında, idealleri ve hayalleri olan bir Türk genci. Keşke hayalleri amaçları hiç kaybolmasa, onun ve diğerlerinin ve tabii bizlerinde. Merak edenler blogun tamamını okuyabilirler.
 
Bu arkadaşımız ve daha pek çok genç beyinlere, onların hayallerine, hedeflerine ihtiyacımız var, yoksa laf üretmekle, egoyu şişirmekle, böyle gelmiş, böyle gider deyip kenara çekilmekle hiç bir şey olmuyor. Yaşam heyecanını kaybetmemek lazım.
 
İnsanların düşünmeye, yazmaya, fikirlerini tartışmaya ihtiyacı var. Hedeflerin belirlenmesine ve üretmeye de ihtiyacımız var, yeter ki iyi niyetimizi kaybetmeden birbirimizi dinleyelim. Konuşalım, tartışalım, yargılamayalım.
Mutluluğa giden yollardan biri de, insanların kendilerini özgürce ifade etmelerinden geçiyor zira...
Kısa bir aradan sonra, yine köşemde olmaktan çok mutluyum, sevgilerimle herkese iyi bir hafta diliyorum.