Leylim Leylim mi, Ey Halkım mı?

Güncelleme:

Türkiye’de Osmanlı’dan bu yana bir gelenek var. Yüzyıllardır bu geleneğin ateşini sıcak tutan entel takımından; ‘Başbakan’a açık mektup’, ‘Cumhurbaşkanına Tavsiyeler’, ’Sonun Kötü Olacak’ türünden yazılar, söyleşiler ve öngörüler gırla...

Her durumdan kendilerine vazife çıkaran sanatçısı, gazetecisi, medya esnafı; siyasi iradeyi hem de müstehzi bir şekilde sürekli aşağılamakta.

Bu kervana en son Zülfü Livaneli de katıldı.

Dikkati çeken demeçleriyle, CHP’nin sabık Genel Başkanı Deniz Baykal’ı yerden yere vurdu.

Yetmedi! Merhum Bülent Ecevit’e de fena çaktı.

Kendisi, benim de sevdiğim havacılık deyimiyle “İt dalaşına girmem!” diyor.

Olabilir! Fakat şişmiş bir ego ve kuru özgüvenle siyasi otoriteyle “İt dalaşına” girmek için yanıp tutuşan da çok…

Tepeden bakma, ilk isimle hitap, dalaşmaların favori açılımı.

Evet, bu entel esnafının 80'li 90'lı yıllarda ellerinde böyle bir manivela vardı ama bugün artık çok geç!..

Bir de bu psikolojilerinin alt yapısı var. Bu eski tüfeklerin çoğunun yüksek öğrenimi, yabancı dili yoktur.

Derin ve analitik düşünce tarzından uzaktırlar. Ama sahibinin sesiyle yüksek perdeden cavladıkları için milyon dolarlık evlerde otururlar, lüks hayat yaşarlar.'Ey Halkım' Muhabbeti...

Namık Kemal, hani şu milliyetçilik bilincini Jön Türklere aşılayan Vatan Şairi. 

'Vatan Yahut Silistre' unutulmaz dramasının yazarını kim hatırlamaz!

Hadi diyelim tarihsel rolünü unuttunuz, mutlaka okul sıralarının muzur fıkralarından hatırlarsınız.

Osmanlı'da alışılmamış, yadırganan üslupla faaliyetlerine ve yayınına devam eden genç Şair Namık Kemal, tüm uyarılara rağmen kendini frenlemeyince sonunda sürgüne -hem de ikinci defa- gönderilir.

Sirkeci Rıhtımı'nda kendisini Kıbrıs'a götürecek vapuru beklerken yanında uğurlamaya gelen sadece bir avuç arkadaşı vardır. Namık Kemal'in gözleri ısrarla etrafı kolaçan etmektedir. 
Sonunda dayanamaz ve arkadaşlarından birine "Nerede bu halk, yahu?" diye sorar.

İşte Türkiyeli aydının acizliğini ve saftarozluğunu içeren soru budur: Nerede bu halk! 

Dikkatinizi çekerim, soru sorulduğu zaman, takvim yaprakları 1873'ü gösteriyor. Ve henüz Mustafa Kemal doğmamış.

Şimdi geldik 2021’ye.

Bakıyorum görünümü yerinde, ağzı laf yapan, dili mürekkep yalamış, eli kalem tutan zatı muhteremler;  'Ey halkım can damarın kesiliyor', 'Ey halkım Uyan', 'Ey halkım kandırılıyorsun' şeklinde tek taraflı manzumeler döşeniyorlar. 

Bu yönde kullanılan ‘Halkım’ hitabındaki masum 'ım' eki aslında tüm sorunların cevabını içermekte.

'Halkım' lafı öncelikle bir sahiplenmeyi içerir. 'Evim', 'arabam', 'malım' gibi.

Seçilmemiş, seçime girmemiş, entelektüel sırça köşkünde oturarak ahkam kesen sahiplenme 150 sene sonra bile güncelliğini korumakta.

Seçim sonuçları beklendiği gibi olmayınca, "Koyun Millet" diyerek seçmeni aşağılama bu tiplerin ucuz tesellisi olmakta. 

İstanbul Belediye Başkanlığını seçimini kaybedince Zülfü Livaneli de benzer psikolojiyle Türkleri ve Türklüğü aşılayan bir çok köşe yazısı kaleme almıştı. Mağlubiyetinin terapisini köşesinde kaleme aldığı feryatlarla yapmıştı. 

Deniz Baykal için söylediği gibi arşivlerde var, o zamanlar yazdıklarında da var.

Halkı tanımadan 'halkım' sahiplenmesini temel almak, entelektüel bağnazlığın ruhunu oluşturmakta. Bu coğrafyada halk kimdir, devlet nedir, sınıf nedir; hatta bir adım daha öteye gidereksek, sınıf  var mıdır? Devlet var mıdır? Halk var mıdır? Sorularını da sormamızı gerekmekte.

Evet, bir halk var ama hala Osmanlı tebaası olmaktan çıkmamış bir ahali olarak var.
Osmanlılıktan çıkmamış çünkü beklentisi 'Kerim' devlet. 

Kısacası, solcu toplum mühendisliği modelleri fazla çalışmıyor.

Toprağa dayalı aristokrasi olmadığına göre sınıfsal yapıda bu toprağa özgü, üç kuşakta bir tepetaklak olan çakma elit güruhu ülke tarihinin ara sıcağını oluyor.

Zülfü Bey video demecinde iki gözlem daha yaptı. Onlara da değinmek zorundayım çünkü kendisinin entellektüel derinliğini vapurların arama ışığı gibi aydınlatıyor.

Birincisi, Zülfü Bey diyor ki, "Türkiye Amerika’nın ön kalesi gibiydi. Solcular ve solculuk kıyıma uğradı."

Bu gözlem doğru olabilir ama eksik. Eklemek lazım, anarşistlerin favori silahlarından ‘Molotof’ kokteylinin isim babası, Sovyet Dışişleri Bakanı Molotof Kars ve Ardahan’ı ilhak etmek isteyince, Türkiye’nin Batı’ya sığınmaktan başka çaresi var mıydı? 

Cumhuriyeti kuranlar toprak kaybı konusunda zaten paranoyak. Tabii ki böyle bir şey kabul edilemez.

İkinci nokta, Livaneli’nin aynı video demecinde Kemal Kılıçdaroğlu’nu parlatması. Zülfü Bey'e göre iktidara yürüyor. Türkiye’de gerçek solun ve demokrasinin selameti için CHP’nin vakıf olmasını ilk yazan ve öneren benim. ( Az küfür yemedim ha!) 

Kılıçdaroğlu ne yaptı? Baykal’a sahip çıktı.

Hatırlatırım, boruları kireç tutmuş suyu akmayan CHP’de Baykal, zamanında devletin kurduğu bir siyasi partinin yan ürünüdür. CHP’de 50 sene liderlik yapmış olan Baykal’a bir de bu açıdan bakmak gerek.

Bir ara Zülfü Livaneli’yle diyaloğum olmuştu. Kendisi müzik çalışmaları için bahçeli bir ev arıyordu. Bizim envanterimizde  olan bir müstakil ev beğenmişti. Fakat sonra semt gürültülü olduğu için orayı seçmedi. Fakat telefonlarıma cevap veren asistanlarım Zülfü Bey arayınca ‘Ne ses’ diyerek kendilerinden geçerlerdi. Gayet iyi hatırlıyorum.

Kısacası, türkü söyleyip roman yazsa bence daha iyi olur.

Her zaman yazılarımı yazmadan önce yanlışları asgariye indirmek için araştırma yaparım.

Zülfü Bey’in özgeçmişi önüme çıktı. Üniversite mezunu olmadığını biliyorum, normaldir. Koşuşma içinde vakti olmamıştır . 

Şeytan detayda gizlidir derler ya. Özgeçmişte başka bir detay dikkatimi çekti. Zülfü Bey Amerika’da Fairfax Konsevaturında eğitim almış. 

Fairfax benim komşu muhitim. Girdim baktım böyle bir kurum yok. Sadece Fairfax’da özel piyano dersi veren bir müzik hocası var.

Hadi dedim yanlış yapmayayım. Amerika’da bütün müzik okullarının listesine ulaştım.

Amma velakin bu isimde bir konservatuar yok. Biliyorum! Zülfü İngilizce konuşamıyor. Dikkatimi çekti. Böyle hataları düzeltmek gerek.

Velhasılıkelam işte böyle yurdum Enteli. Gel yapma. Sen önce bu coğrafyayı tanı. Tarihsel süreçin dinamiklerini anla, bu toprakların Doğu-Batı çatışmasının bin yıldır kesintisiz süren sürtüşmenin ev sahibi olduğunu bil, ondan sonra konuş. 

Diğer Yazıları
Ne Seçimdi Ama…
Paris Olimpiyatları ve Tarihi Anılar