Korku İmparatorluğu

Güncelleme:

En son Ergenekon dalgasında tutuklanan gazeteciler, toplum içerisinde belli bir kesimde ciddi rahatsızlık yaratıyor ve korku imparatorluğunun temellerini oluşturuyor. İstanbul Baro Başkanı çıkıyor Yalçın Küçük ve 20 yıl önce ayrıldığı eşinin gözaltına alınmasını, Nedim Şener' in başına gelenleri, endişe verici gelişmeler olarak nitelendiriyor. Bunlar ciddiye alınacak söylemler doğrusu.

Her zaman tarafsız olduğum ve her hangi bir partiyi tutmadığım için, daha öncede kendisini cumhuriyetçi, laik diye tanımlayan kesimin şikayetlerini, söylenmelerini fazla ciddiye almıyordum. Çünkü insanların tamamını mutlu edecek siyaseti yapmak öyle pek kolay bir şey değil. Hele ki Türkiye gibi farklı eğitim ve kültürel seviyeye sahip insanların, aynı anda mutlu olacağı siyaseti üretmek hiç te o kadar kolay değil. Bu demek değil ki, millet hiç memnun olamayacak mı? Hayır tabii ki, tarafsız ve vicdanın sesini dinleyen bir yönetim olduğu sürece, herkes mutlu olacaktır.

Ben köken olarak laik ve cumhuriyetçi diye tanımlanacak bir aileden geliyorum. Aslında cumhuriyetçi tanımlamasını hiç yapmak istemiyorum çünkü kim cumhuriyetçi değil ki? Yani vatanını, milletini seven herkes zaten cumhuriyetçi, böyle bir kavramın altını çizmeye gerek yok. Sadece toplum terminolojisini kullanmak adına söyledim. Her neyse, A.K.P' ilkelerini savunduğu mütedeyyin topluluğa mensup değilim ama bu başı örtülü kadınları anlamadığım ya da haklarına saygı duymadığım, inançsız olduğum anlamını da taşımıyor.

Pek çok açıdan iktidar partisinin güzel yaptığı icraatler var, yalnış olmuş dediğimiz  şeyler var. Ekonomik istikrar açısından, dış ilişkiler de, Türkiye' nin imajı açısından, güzel şeyler yapıyorlar. Bunları görüyoruz. Beğenmediğimiz şeyler olduğunda onları da yazıyoruz. Dolayısıyla toplum içindeki sabit fikirli korkuları ve memnuniyetsizliği çok fazla anlamıyorum. Körü körüne, mantık süzgecinden geçirmeden, değerlendirme yapmadan, bir partinin yandaşı ya da karşıtı olma tarzı bana ters....

Ama bakıyorsunuz mesela Yalçın Küçük' e 32. Gün programında önceki kayıtlardan birinde, Şamil Tayyar soruyor; Siz Apo' ya görevli mi gittiniz?

Küçük kendisine has üslubuyla ellerini çırparak cevaplıyor; Evet görevli gittim. Sonra ekliyor; ''Yüreğim görevlendirdi.'' Yalçın Küçük bildiğimiz Yalçın Küçük.... Şov mu yapıyor, bizleri mi oyalıyor, hangi hali gerçek tam olarak çözemiyoruz.

Bir önceki dalgada içeri alınan Soner Yalçın' a bakıyorsunuz; Bay Pipo, Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor, Behçet Cantürk' ün Anıları, Efendi, ve Reis....

Böyle Türkiye' nin en önemli ve gizli bağlantılarıyla ilgili araştırmalarından derlediği kitapları yazmış bir insan.

Bunları yazmış, söylemiş olmak birisinin içeri alınmasını mı gerektiriyor?

Hayır tabii ki ama bu konulara girildiği takdirde, böyle bir yargılama sürecinde, onların bilgisine başvurulması, sorgulanması bana gayet doğal geliyor. Hiç alakasız insanları ya da yoldan geçenleri de çevirip içeri almıyorlar. Ama gözaltına alınış şekilleri doğrumudur, yalnış mıdır? Tutuklu mu yargılanır, yoksa tutuksuz mu yargılanır, onlar hukukçuların konuları.

Biz vatandaş olarak da, gazeteci olarak da bu konularda daha fazla yorum yapacak konumda değiliz. Yalnızca İstanbul Baro Başkanı çıkıp ta Star Haber' de en son gazetecilerin içeri alınmasıyla ilgili ciddi endişeleri olduğunu söylüyorsa, Uğur Dündar gibi bir duayen gazeteci; '' Kalemimi satmaktansa, kırmayı tercih ederim.'' diyorsa bunları ciddiye almak gerekir diye düşünüyorum.....

Yoksa sadece bazı  gazetecilerin de desteğiyle hukumete karşı sanal bir korku imparatorluğu mu yaratılılmak isteniyor?