Kaygan Zeminde Kapitalizmin Gidişatı
Modern zamanların Türkçe konuşan iktisatçıları arasında en değerlisi Kemal Derviş IMF İstanbul toplantısında nefis bir sunum yapmış. Yerinde bir analiz. Dünyanın ekonomik krizden çıkması için ön görülerde bulunuyor. Derviş haklı olarak sadece talep değil arz konusunda çözümler aramakta. İyimser bir yaklaşımla ekonomik krizin, zaman içinde çözüleceğini vurguluyor.
Söz konusu analiz bu haftaki yazıma ilham kaynağı oldu. Değerli beyinler ısrarla benzer çerçevelerle panaroma çiziyor. Aynı pencereden dışarıyı seyrediyorlar. Halbuki artık bambaşka bir yerküreyle karşı karşıyayız. Ekonomi bilimi yeni bir paradigma bulmak zorunda.
Ekonomik sistemlerin dayandığı teoriler, modeller ve felsefeler 19. ve 20. yüzyıl dünyasına doğdu. Şimdi 21.yüzyıla geldik. Yeryüzü ve onun efendisi tabiatana üzerinde yaşayan 6 milyar insanoğluna acil sinyaller vermekte.
Ekomik Sistem Nedir ?
Ekonominin içinde başlıca üç oyuncu görmekteyiz. Üretici, tüketici ve kamu. Ekonomik sistem dünyaya açılınca 4. oyuncu olarak sisteme dış dünya eklenmekte. Eğer üretim araçları özel mülkiyette olursa Kapitalizm, üretim araçları kamunun elinde olursa Komünizm hakim sistem olmakta.
Her iki ucun arasında kalan sistemlerde sosyalizm, karma sistem v.s. şeklinde adlandırılmakta.
Kapitalizm Nedir ?
Kapitalizm bir ideoloji değildir. Kapitalizm bir tasnif aygıtıdır. Bu aygıt sadece verimli oyuncularla verimsiz oyuncuları tasnif eder. Verimli oyuncuların ödülü kar, verimsiz oyuncuların cezası iflasdır.
Kapitalizm aygıtının bir amacı ve niyeti yoktur. Tasnif aygıtı olarak kapitalizmin ahlak sistemi, yol haritası ve değer yargıları yoktur. Kapitalizm aygıtının doğal tasnif fonksiyonunun doğanın evrim teorisiyle bire bir örtüştüğünü görüyoruz. Her iki süreçte verimli olan güçlü oluyor, güçlü olan hayatta kalıyor.
Sistemler Karışmış Durumda
Ekonomik sistemler küvez içinde doğup büyümüyor. Dayandıkları politik yapılanmalar var, ekonomik oyuncuları üzerinde hareket ettikleri sosyolojik platform var, hukuki çerçeve var. Geçmişte ulus devlet sistemleri güçlü ve ekonomiler nispeten kapalıyken, politik yapılanmaya göre ekonomik modelleri çalıştırmak kolaydı. Şimdi dünya 'küreselleşme' adı altında açılmış durumda. Sermaye hareketleri büyük uluslararası şirketlerin denetiminde. Ulus devlet zayıf düşmüş durumda. Bu konuyu aşağıda biraz daha açacağım. Yanlız önce yeni bir oyuncuyu sahaya davet etmek istiyorum. Değerli ekonomistlerin ellerindeki reçetelerde hiç adı geçmeyen, Adam Smith'den Karl Marx'a kadar hiç kimsenin değinmediği yaşlı bir oyuncu daha var. Yaşlı, yorgun ve bitkin yeryüzü !! Bugüne kadar her ekonomik modelde bedava, tarafsız ve veri olarak kabul edilmiş yeryüzü. ( Bakınız : Derin Ekolojinin Işığında Sürdürülebilir Kapitalizm başlıklı yazım ).
Ekolojik Sistem Ekonomik Sisteme Karşı
Uluslararası şirketler kar gayesiyle küresel ekolojik sistemi kesintisiz zorluyorlar. Atmosfere atılan karbon gazları, denizlere sızan atıklar, nehirlere karışan kimyasal maddeler sadece bir kaç örnek.
20. yüzyılın son çeyreğine kadar uluslararası şirketler Amerikan ve Avrupa şirketleriyle özdeşleştirilirdi. Oysa 21. yüzyılda bu kulübe yeni üyeler eklendi. Çin Komunist Partisi, Mao'nun kutsamasıyla ülkesini uluslararası bir şirket gibi yönetmekte. Bugün, kar motivasyonunun ve filtre masrafından kaçınmasının sonucunda 'Çin A.Ş' ülke olarak atmosferi karbonla zehirleyen birinci ülke.
Ekolojik enerji kaynaklarına yatırım yapmayan ve fosil kaynaklı enerjiyi tercih eden uluslararası şirketler, enerji üreticilerinin eline büyük fonlar aktarınca, ortaya bir dizi ekolojik olmayan yapıt çıktı.
Başka bir dev Hindistan, Britanya Koloniyalizminden kalma bir bürokrasiyle 'Hind A.Ş' olarak ayrı bir uluslararsı şirket konumunda. Benim de haberdar olduğum dev bir projeyi Hindistan hayata geçirmeye çalışmakta. Proje dev bir fosil yakıt projesi ve küresel ekolojik dengeye ciddi zarar verecek konumda.
Örnekleri artırmak kolay ancak şimdilik bu kadarıyla yetinelim.
Kurumsal Yetersizlik
Dünyamızdaki nakit akışı dengesizliklerinin temelinde ekolojik dengeleri hiçe sayan kar amaçlı enerji politikalar
ı yatmakta. Doğal fosil kaynaklarının sahibi Körfez, Orta Asya ve Rusya gibi ülkeler ellerindeki fonları tekrar Batı'nın yönetimine bırakınca denetimsiz fonlar pervasızca yönetildi. Sonuç, görülmemiş ekonomik tahribat. Geri döndürülmesi imkansıza giden ekolojik yıkım.Yeri gelmişken altını çizeyim, küresel olarak ortalama yüzde 30 değer kaybeden varlık fiyatları, önümüzdeki 7 yıl aynı seviyeleri görmeyecek.
İstanbul'da fırlatılan ayakkabı muhabbetiyle karambole geldi ve tipik 'Törkiş' magazinleşmeyle IMF/Dünya Bankası toplantılarında önemli bir niyet gözden kaçtı. Batı, ekonomik krizin getirdiği panikle, acil karar alarak, IMF'yi kurtarıcı kurum olarak makyajlıyor. Ne kadar yanlış bir tercih!
IMF II. Dünya Savaşı'ndan sonra sorumsuzca davranan politikacıların sopası olan bir kurumdur. Ülkelerini ödemeler dengesi krizine sokan ihriraslı liderlerin biber gazı olarak kurulmuş bir fondur. Bu bağlamda, IMF'nin tarihinde kapısını en çok çalan ülkenin Türkiye olması, raslantı değildir.
II. Dünya Savaşı'nın bıraktığı yeryüzü aynı yer yüzü değil. Ulus devletler Dünya ekonomi-finans kontrolünü kaybetmiş durumda. Yeni Dünya düzeni Keynes'in bıraktığı düzen de değil. Yeni yüzyılda IMF miyadını doldurmuş bir kurumdur. Soğuk Savaş'tan kalma bir 'relik' tir. Şimdi Batı'nın IMF'yi krizden çıkış kurumu olarak lanse etmesi, bana 'Diyarbakır Kürt Enstitüsüne Of'lu Temel'i müdür atamak' gibi geliyor.
Gereken Ne?
Ekonomik sistemler, evrim teorisinde gördüğümüz gibi, doğal seçenim sürecini işletecek, kar eden şirketleri yaşatacak, zarar edenleri yok edecek. Öncelikle şirket yapılmalarında kar tarifinin ve 'sosyal maliyetin' ekolojik boyutunun kar-zarar konseptine entegre edilmesi gerekiyor.
Önemli olan, demokratik sistemleri devreye sokup, üreticileri ekolojik dengeye saygılı olmaya zorlamak. Örneğin, IKEA ucuz olduğu için ahşap girdilerini Amazon yağmur ormanından getiriyorsa bu tutumun faturası IKEA' ya ödetilmeli.
Madalyonun bir de öbür yüzü var. Her üretici aynı zamanda tüketici olduğuna göre, tüketici olarak da ekolojik bilinç önem kazanmakta.Örneğin,marka ve moda konusunda aşırı iştahlı olmamak, enerji ve gıda tüketiminde dikkatli davranmak yapılabilecek en basit girişimler. Hatta ürettiğimiz çöpün geri kazanımına araç olmak tabiat anaya yapılacak en anlamlı ibadet olarak bile düşünülebilinir.
Türkiye yurttaşlarının bilinçli olması gerekmekte. Çokuluslu şirketler, ulus devletlerin siyasetlerinde etkililer. Çokuluslu şirketler ulus devletlerin politikacıları üzerinde finansal olarak bağlayıcı olabiliyor.
Coşku içinde ulusal gururu okşayarak pazarlanan projeler çoğu zaman 6 milyar insanın ortak mülkiyeti olan yaşlı dünyamızın ekolojik dengesi için hayırlı değil.