Kalkınmanın Bileşenleri ve Bütünsel Gelişme…
Ülke olarak zor günler yaşıyoruz.
Ancak inanıyorum ki, yaşamakta olduğumuz bu zor günleri aşacağız.
Demokrasi içinde kalkınma/gelişme hedeflerimize mutlaka ulaşacağız.
Sorunlar ne olursa olsun, geleceğimizi düşünmek, öngörmek, planlamak ve birlikte yürümek zorundayız.
Ekonomik anlamda Türkiye, yeterince büyümeli; ekonomi, ‘iş’ sağlamalı, ‘aş’ sunmalı.
Sıcak paraya bel bağlayamayız... Doğrudan ve kamu/özel yatırımı şart!
Gelir artmalı, adil dağıtılmalı, yeniden üretime dönmeli, para akışı çarşıyı pazarı sarmalı.
Kentlerimizde semtler; bölgelerimizde kentler arasında gelişmişlik farkları giderilmeli;
o arada nüfusun milli gelirden almakta olduğu pay açısından en alt ve en üst gruplar arasındaki fark azaltılmalı…
Unutmayalım ki; bireyler hatta bölgeler ve kurumlar bazında maddi olanakların hakça dağılımı, -hayat yarışına eşit başlama ve hakkaniyete dayalı rekabet açısından da- önemlidir.
Öte yandan, insanı toplumuna yabancılaştıran, toplumsallaşmayı örseleyen, değer yargılarımızı erozyona uğratan olumsuzluklar, sosyal/kültürel kalkınma anlayışıyla aşılmalıdır.
Özcesi; bu erekler ve hedefler doğrultusunda;
Bölgesel sanayi ve ticaret geliştirilmelidir.
Böylelikle, halkımız yaşadığı yörede iş sahibi olabilir, göç olgusu nispeten ortadan kalkabilir; tüm yöreler adil, dengeli, hızlı bir şekilde gelişebilir.
Finansal desteğin izleğinde kooperatifler, odalar ve ilgili sivil toplum örgütlerinin oluşturacağı ortaklıklar, yeni yatırım fırsatları demektir.
O arada, esnaf faaliyetleri desteklenmeli, esnafı ezdirmeyecek önlemler de alınmalıdır.
Türkiye tümüyle sosyal politikalarını etkinleştirmek zorundadır.
Sadece “transfer ödemeleri” anlamında değil, işsizlik ve yoksulluğun sona erdirilmesi temelinde, insanca bir emekliliği sağlayacak "sosyal düzenlemeler" elzemdir.
Vergi adaleti sağlanmalı, vergi tabanı genişletilmeli, ekonomi kayıtlı hale getirilmelidir.
Tarım ve madencilik yaşamsaldır.
Gıda güvenliği ile yenilenebilir temiz enerji, yaşam kalitesi açısından çok önemli konulardır.
Türkiye insanına ve maddi kaynaklarına daha çok sahip çıkmalıdır.
Ülkenin “kaynaklarına” sahip çıkılması; dış sömürücülüğe ket vuracak, spekülatif arayışlara set çekecek ve bunun bir 'yansıması' olarak “dış karışmacılık heveslerini” de en aza indirecek bir durumdur.
Bölgesel kalkınma, bütünsel gelişme anlayışı; insanca ve hakça bir yaşam için bütün kaynakların, varlıkların, olanakların ve kurumların seferber edilmesiyle olanaklı olur…
Bu anlayışın da katkısıyla Türkiye, Dünya’da etkinliği artan bir ülke olarak, 'istikrarlı büyüme' trendine erişecektir...