İt Dalaşı Kültürü
Geçen gün Facebook sayfamda aynen şu paylaşımı yaptım: “Cumhuriyet’in 100. yılı yaklaşıyor. Halkın Partisi CHP bir büyüklük yapsın ve İş Bankası hisselerini bilabedel yine halka dağıtsın!”
Aldığım geri dönüşleri sizlerle paylaşacağım. Neden mi? Çok basit. Politika konusunda toplum tamamen gerilmiş, tamamen ideolojik ve bir o kadar da net ve analitik düşünmeden uzak.
Gelelim geri dönüşümlerin sınıflandırılmasına:
Bir kısım takipçim; “Türkiye’nin başka sorunu mu kalmadı, bu konunun sırası mı?” yorumunu yaptı.
Şu fani dünyaya geldim gidiyorum. Kendimi bildim bileli aynı terane: Türkiye'de kriz var; batıyoruz, bitiyoruz ve yanıyoruz...
Ne var ki son derece belalı bir mahallede oturan Türkiye'miz 100. yaş gününü kutluyor!
Açıkçası “felaket tellallığı” muhalifler için demirbaş niteliğinde ve oldukça kullanışlı bir malzemedir.
Baktığımız zaman görüyoruz! Türkiye’nin sorunları yok mu? Tabii ki var. Ama her ülkenin kendine göre sorunları mevcut…
Buraya kadar aktardıklarım, tarihi perspektifi şöyle bir harmanlamak içindi.
Kanaatim o ki, İş Bankası-CHP organik ilişkisinin bir de güncel tarafı var.
‘Yenilen pehlivan güreşe doymazmış’ misali, önümüzdeki yerel seçimlerde CHP tekrar mindere çıkacak.
Peki, CHP yerel seçimlerde esas görev alanı olan kentsel hizmetleri mi öne çıkaracak?
Hiç sanmıyorum! Ve bana kalırsa konuya yine Atatürk kanalından girilecek.
“Atatürk’ün mirası” kavramı yeniden ısıtılacak.
“Memleket elden gidiyor” diye ağıtlar yakılacak.
Bol bol “Vatan-Millet-Sakarya” edebiyatı yapılacak ve toplumun ortak değerleriyle ilgili soyut kavramlardan söz edilecek.
Belediyeler de aslında kentin/halkın hizmetine harcanması gereken kaynaklarıyla, yukarıda özetlediğimiz kavramları diri tutmak adına şehirdeki bütün billboardları donatacak.
Bunun içindir ki, konu her ne kadar acil olmasa da önümüzdeki yerel seçimlerde CHP belli kavramlarla kampanya yürüteceği için “Çağdaş demokraside bir siyasi parti nasıl olmalı?” sorusuna yanıt aramak elzemdir.
Gelelim kategorize ettiğim yorumların bir diğerine…
Konuya damardan girenler: Vay efendim, Erdoğan iktidarı bankaların içini boşaltıyormuş. Bankalara çökmüş, MHP ve AK Parti, İş Bankasını da ele geçirince aynı şeyi yapacakmış. Hatta bazı yorumcular Bilal’in gemilerini bile gündeme getirdiler.
Tam anlamıyla bir “Tencere dibin kara…” yaklaşımı…
Kendini aydın sayan, eğitim almış ve genelde iktidar karşıtı olan kişiler; fikirlere fikirle karşılık vermek yerine, alakasız nedenlerle, kişisel hakaret yoluyla, sataşarak, itişerek, kalkışarak konuyu ele alıyorlar.
Yani konunun tartışılması deyim yerindeyse “it dalaşı” haline geliyor ve meselenin aydınlanmasına hiçbir katkısı olmuyor.
İşte tam da bu noktada ufak bir not düşmek isterim! Hatırlarsanız çok gergin ve safların tamamen birbirine düşman olduğu bir seçim geçirdik. CHP’nin başını çektiği kanat da hiç beklemedikleri bir şekilde seçimi kaybetti.
Meselenin altını biraz daha kalın bir çizgiyle çizmek gerekirse…
Olaylara ve görüşlere “kavga” üslubuyla yaklaşıp konuları bağlamından ve esasından kopararak karşıt görüşü savunanlarla, seçim yenilgilerini halkın cehaletine bağlayıp halka küfür eden ve halkı hor gören grup, aynı gruptur.
Bu grubun yegane yenilgi tesellisi de şudur: “Bu millet adam olmaz, çünkü cahil…”
Fakat ben de tam tersinden düşünüyorum! Kendilerini kusursuz gören hatta ve hatta bu memlekete bir lütuf olduklarını düşünen balon egoluların (genelde CHP’ye oy vermiş grubun) analitik düşünme yoksunluğundan dolayı bu memlekete demokrasi gelmez.
Yani bu ülke, kurucu baba Atatürk’ün en büyük mirası ve hedefi olan “Muasır medeniyet = çağdaş toplum” mertebesine ulaşamaz. Sebebi de yukarıda tarif etmeye çalıştığım, mürekkep yalamış “pseudo = çakma” aydınların agresif tutumu.
Şimdi gelelim esas konumuza…
Önce kavram kargaşasını temizleyelim. Devlet bankalarının sahibi T.C. Hazinesidir. TCMB’nin sahibi de Hazinedir! Bir kısım hisse çalışanlar vakfındadır.
Evet, eşyanın tabiatı gereği, siyasi iktidarlar, devlet bankaları üzerinden kendi siyasi hedefleri doğrultusunda nüfuz kullanırlar.
İş Bankası özel bir bankadır, bir siyasi parti olarak CHP de etkin ortaktır ve yönetimde yer alır.
Bu ortaklığın geçmişine bakarsak, Mustafa Kemal Atatürk, Hindistan Müslümanlarının Kurtuluş Savaşı için gönderdiği parayı (savaş bittikten sonra geldiği için) İş Bankası’na kuruluş sermayesi olarak tahsis etmiştir.
Düşünün sıfırdan bir ülke kuruyorsunuz. Kurumlar gerekli. Bir siyasi parti lazım çünkü Meclis var. Bir banka lazım ki yatırım yapabilsin.
Bir de yaşadığı tecrübelerle bu coğrafyanın DNA’sını yakından tanıyan bir kurucu baba var. Bakıyor etnik bazda işin içinden çıkamayacak, kendi el yazısıyla emanet ediyor: “Türklük esasen dil meselesidir”
Yani Edirneli Roman’la Şırnaklı Herki Kürt Türkçede buluşup anlaşırsa işlem tamam, üniter devlet aslan gibi yerinde.
Görüyorsunuz, Türk Dil Tarih Kurumu karşımıza hayati bir organ olarak çıkıyor. Devlet bünyesinin sağlıklı olması için elzem. Atatürk de ne yapıyor? “CHP’nin İş Bankası hisselerinden gelen fonlar Dil Tarih Kurumuna tahsis edilsin” emrini veriyor.
O zamanlar iktisadi olarak devlet yönetiminde fon kavramı gelişmemiş, hani sizleri kooperatif yoluyla zengin eden, Toplu Konut Fonu, Yatırım Fonu filan da yok. Bilinmiyor!
Dil Tarih Kurumu için düşünülen fonlama formülü bu. Şimdi bu bir miras mıdır? Evet, teknik olarak mirastır fakat 100 yaşına kadar gelebilmiş bir Cumhuriyet için 100 sene daha devam edilmesi gereken bir miras değildir.
Kurucu babalar, bazı devrimleri kurum ve kanun bazında yapmıştır. Ama hepsi İsa’nın 10 emri gibi mermer kitabe üzerine kazınmamıştır.
Olmazsa olmaz miraslar var.
Nedir? Misakı Milli, Laiklik, Latin Alfabesi ve Batı Takvimi…
Peki, “Dil Tarih Kurumunun İş Bankası üzerinden fonlanması” miras olduğu için dokunulmazlığı olmalı mı? Bence hayır!
UYGULAMADA SORUNLAR
İş Bankasının ekonomide muazzam büyük rolü var. Özellikle iştirakleri üzerinden çok başarılı işletmeleri var. Bir siyasi partinin banka yönetiminde olması, örneğin, iştiraklerin üzerinden ciddi siyasi etkileşim yaratmakta.
Bu konular piyasa oyuncuları tarafından kulislerde dile getirilir ama medyaya fazla yansımaz, çünkü medyanın da çoğu, Ankara kökenli olmakla birlikte en köklü siyasi parti olduğu için Halk Partilidir.
Ayrıca Parti ile Banka arasında organik bir bağ olmasaydı, şimdiki Parti Genel Başkanı eski Banka Yönetim Kurulu Üyesi olur muydu?
NE YAPMAK GEREK?
Türkiye’de CHP’nin vakıf olması gerektiğini ilk söyleyen ve yazan benim. CHP bir siyasi parti olarak kendini tasfiye edebilir. Bu süreçte adil bir şekilde elindeki banka hisselerini de halka dağıtabilir. Altın hisse yoluyla, banka çalışanları, bankayı tarafsız, söylenti ve dedikodulara mahal vermeden en güzel şekilde yönetebilir.
Başta Atatürk olmak üzere tüm kurucu babaların hayal ettiği ve 100 yıldır üzerinde kardeş kanı dökülen çağdaş demokrasi olma yönünde kritik bir eşik aşılır.
Peki bir de tersten bakalım: “CHP yine ısrarla bir dahaki sefere iktidarız” diyerek devam ederse ne olur?
Biraz da ortaya karışık hiciv yapalım.
CHP, 100 yıl sonra da halen hem muhalefette hem de banka yönetiminde olur.
50 sene sonra "eski tas eski hamam, bir tek tellaklar farklı" misali Kalkanoğlu gider, Hafızoğlu gelir.
Mürekkep yalamış destekçileri “Geri zekalı ve cahil halkla ancak bu kadar, bu yobazlar şeriat getirecek” diyerek sosyal medyada kendilerini tatmin ederken zürriyetlerinin yurt dışına kapak atması için para denkleştirirken yüksek döviz kurundan şikâyet ederler.
Günün sonunda, iç güveysinden hallice misali, 40 yaşında emekli olup kendi cennetlerinde yuvarlanıp giderler.