İşsizlik Tablosu ve Çözüm Önerileri

Güncelleme:

Türkiye, geniş anlamıyla çalışma yaşamı açısından çok ciddi sorunlar yaşamaktadır.

Taşeron işçilik, kayıt-dışı istihdam, sendikal hakların geriletilmesine yönelik arayışlar…

Bir diğer yandaysa, % 11.4 gibi büyük bir işsizlik oranı ve % 45 gibi düşük bir istihdam oranı.

DİSK mahreçli ve geçen Haziran 2011 çıkışlı bir araştırmada “5 milyona ulaşan işsiz sayımızın” 108 ülkenin nüfuslarından fazla olduğu” vurgulanmıştı…

İşsizlik oranı yüzdeyle; Japonya’da 4.5, ABD’nde 6.5, Almanya’da 8.5, Fransa’da 9.5 … Bu oransal seyre bakınca; (ne var işte, ülkemizde de 11.5’lerde ?) demek, iki kere yanlıştır…

Çünkü, ekonomik parametreler açısından “yetersizlik” konu olduğunda, ülkeleri / toplumları -bırakalım geçerliğini bir yana- salt mutlak sayısal verilerle değil, “yaşam kalitesi” açısından da karşılaştırmak gerekir.

Birincisi, özellikle Batı ülkelerinde “işsizlik ödentisi” hala belli bir yaşam standardını garanti etmektedir.

İkinci olarak, bir hesapça bizim kentli nüfus oranımız da %70’lerdedir, ancak bunun da %70’inin “gecekondu koşullarında” yaşadığı unutulmamalıdır.

İstihdam düzeyi açısından bakıldığında ve iş aramaktan vazgeçenler ile kadın istihdamındaki yetersizlikler eklendiğinde; ortaya daha da dramatik bir tabloda çıkıyor…

İstihdama, iş gücüne katılım açısından, yukarıda belirtildiği gibi % 45’lerdeyiz; en iyimser tahminler bile bu oranı yüzde 50’lere yaklaştıramıyor…

Üniversite ve yüksek okul mezunları işsizliği 467 bin ve toplam işsizlik oranının % 17.9’u…

Ekonomik parametreler açısından “yetersizliğin” analizinde bir diğer unsur, ekonominin potansiyelidir. Bu, iş gücü piyasası, büyüme ve enflasyon açısından da geçerli bir olgudur.

Bizim “genç işsizliğimiz”, “kadın işsizliğimiz”, “eğitimli işsizliğimiz” ve bunların üzerine binen büyüme eğilimindeki yetmezliğimiz, o açıdan daha da kaygı vericidir…

Yatırıma odaklanmayan, büyümesi öz-kaynaklarından kopan, istihdam projeksiyonu olmayan, iş yaratma “potansiyeli” geçerliliğini koruyamayan, bir ekonomiden söz etmekteyiz

Dahası bu ekonomi, yukarıda saydığım bütün alanlarda ve tüm unsurlar açısından ayrıca ikili kıskaçtadır:

İlk olarak, Şubat 2012 Tüketici Enflasyonu % 10.4’tür. Buna bir de “cari açıktaki rekorlar” eklendiğinde, “ulusal önceliklerimiz” ve de Maastrchit kriterlerinin halen çok uzağında olduğumuz anlaşılmaktadır.

İkinci olarak (ithal mallara dayalı) olsa da birkaç yıldır % 7’ ve daha yüksek olarak seyreden “büyüme”, 2012 yılı için çok daha kırılgan, çok daha mütevazı şekilde telaffuz edilmektedir.

(‘Katlanılabilir’ bir durgunluk hayat pahalılığını kışkırtmayabilir) denilebilir ama, bölgemizdeki çatışma bulutları, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış beklentisi de unutulmamalıdır.

Bundan da öte, büyüme denklemini gerçek bir sanayileşmeye, o sanayileşmeyi de hammadde ve kaynaklarımızın değerlendirilmesi eksenine oturtacak ve endüstri ile eğitimin bağını destekleyecek ekonomi siyasetinden; Maastricht’e olduğumuzdan daha da uzaktayız.

Bütün bu yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz ‘sorunlar, çalışma ve istihdam yaşamımızla iç içe beliriyor…

Türkiye’nin çözüm denklemiyse, bence şudur:

(Sanayileşme+ yatırımlara yönelmek+ üretimi öz kaynaklara dayandırmak) =

Büyümede istikrar ..

(Tasarruf artışı + değişim değeri yüksek ürünler + dış ticarette denge) =

Bütçelerde istikrar ..

Büyümede + bütçede istikrar ise = istihdamda artış, sosyal haklarda gelişme, güvenlik fonlarında iyileşmedir …

21. yüzyıla yaraşan Türkiye tablosu budur.

Devleti ve toplumu güçlendirmek bu yolla olanaklıdır.

Diğer Yazıları
Hedefi 12'den vurmak!
Sömürü ve savaş
Ordumuz kadar ekonomimizi de güçlendirmeliyiz…
Trump neden kazandı?