Irak, Irak, Irak

Güncelleme:

Kamuoyunun dikkati güney komşularımızdan Irak’tan çok Suriye üzerine yoğunlaşmış durumda. Bunun haklı nedenleri var. AKP iktidarının 10 yıldır izlediği şuursuz ‘Şam’da rejim değişikliği’ siyaseti nedeniyle ağır bedeller ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Ancak güney sınırlarımız boyunca yaşanacak şiddetli depremlerin merkez üssü Suriye’den çok Irak olabilir. 

Ortadoğu’da şimdi en kırılgan fay hattı Suriye-Irak-İran. Önceki yazımızda açıkladığımız gibi, bu üç ülkeyi istikrarsızlaştırmak veya mümkünse parçalamak ABD’de yeni muhafazakar ve İsrail’de aşırı sağ çevrelerin önemli hedefi.

Büyük düşman İran. ABD Başkanı Donald Trump nükleer anlaşmadan keyfi şekilde çekildi ve İran’a karşı ‘maksimum baskı’ adı altında sert yaptırımlar uyguluyor. İlaveten son aylarda petrol fiyatlarının büyük düşüşü ve korona salgını nedeniyle İran zor durumda. 

Fırsatı kaçırmak istemeyen ABD Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanı gibi şahinler, İran’a askeri harekat düzenlenmesini istiyor. Böylece Tahran rejimi dayanamayıp yıkılacak.

ABD medyasına göre Trump bu önerilere prensipte karşı değil ve askerlerin bütün ihtimalleri dikkate alarak hazırlık yapmasını istemiş. Ancak savaş için zamanlamayı şimdilik uygun bulmuyor. Belli ki Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde risk almak istemiyor. 

ABD, Taliban’ı devirmek için 2001’de başlattığı savaşı bitirme ve askerlerini çekme kararı aldı. Ama 19 yıl savaştan sonra Taliban şimdi daha güçlü ve Afganistan’da daha geniş bir alanı kontrol ediyor!

İran savaşı ne sonuçlar doğurur öngörmek imkansız. İran’da rejim değişikliği amaçlanırken, onun yerine veya onunla beraber Körfez’in karşı tarafında Arap Yarımadasında rejimler değişebilir. İran’ın nükleer silahı olmasın derken, İran dahil Ortadoğu dünyanın en büyük nükleer silah deposuna dönüşebilir. Çin Ortadoğu’ya yerleşebilir. 

Kısmen bu bilinmezlikler nedeniyle Irak, ABD ve İran’ın birincil çatışma sahnesine dönüştü. 

Ocak başında ABD’nin İran’ın en popüler komutanı Kasım Süleymani ve Irak Halk Seferberlik Kuvvetleri (Haşdi Şabi) liderlerinden Ebu Mehdi Mühendis’i katletmesinden sonra Tahran, ABD askerlerini Irak’tan atarak rövanş almak istiyor.

Süleymani ve Mühendis’in hunharca katli Amerika karşıtı havayı körükledi ve Irak Meclisi, ABD askerlerinin Irak’tan çıkarılması kararı aldı. O arada, Meclis kararını uygulayacak makamda oturan Başbakan Adil Abdülmehdi istifa etti.

Görev verilen ilk iki aday hükümeti kuramayınca, üçüncü deneme için İstihbarat Servisi Başkanı Mustafa Kasımi’ye seçildi. Yeni Başbakan’ın kendisine yakın bir isim olması için İran yoğun lobi ve baskı yapıyor.

Bu arada Haşdi Şabi içindeki İran yanlısı birlikler, zaman zaman Amerikan üslerine füze saldırıları düzenliyor. Mart içindeki saldırılarda iki Amerikalı ve bir İngiliz askeri öldü. 

Amerikan askerleri Irak’ta sadece IŞİD’le mücadele için bulunuyor. Ama artık öncelikli görevleri kendilerini korumak. ABD savunulması zor üsleri boşaltıyor ve askerlerin iki kritik üste toplanacağı ileri sürülüyor. Buna karşılık bazı kaynaklara göre Kürt bölgesinde Erbil, Süleymaniye ve İran sınırındaki Halepçe’de üç yeni üs kurulacak.

Suriye’de mevcut 500 civarında ABD askeri, ancak Irak’taki birliklerden destek alarak görev yapabiliyor. Irak’tan çekilme durumunda Suriye’deki küçük birliğin askeri açıdan pek anlamı kalmayacak. 

ABD’nin askeri müdahaleleri kan, gözyaşı ve felaket dışında bir şey getirmedi. Başkan Trump’ın kendisi, Nisan 2018’de Ohio’da yapılan bir açık hava toplantısında, Afganistan’la başlayan ‘sonsuz savaşları’ ima ederek şunları söylemişti: “17 yılda 7 trilyon dolar harcadık. Bütün bu gayrete karşılık Amerika’nın elinde, ölüm ve yıkımdan başka gösterebileceği hiçbir şey yok.”

ABD kamuoyunda sonsuz savaşlara karşı giderek artan bir tepki var. Amerika’nın Irak’ta kendi yörüngesinde hareket edecek uysal bir iktidar kurabilmesi mümkün değil. Er veya geç Irak ve Suriye’deki askerlerini çekmek zorunda kalacak. Umut edelim ki bir an önce ve daha fazla ‘ölüm ve yıkım’ yaşanmadan çekilsin.

ABD çekilirse Irak, İran nüfuzu altına girer mi? 

Pek çok çevre öyle düşünüyor. Irak gerçekleriyle bağdaşmayan bu varsayımın dayanağı ülke demografisi. Irak nüfusunun yaklaşık %75’ini oluşturan Arapların büyük çoğunluğu Şia’ya bağlı. Irak Şia’sının ise İran Şia’sının uzantısı ve Pers kültürünün bir parçası olduğu farz ediliyor.

Halbuki İran ve Irak’ta Şia’nın gelenekleri ve devlet içindeki konumları tarihsel olarak farklı. İran’da Şia 1500’lerin başından beri devletin resmi dini. Devleti ayakta tutan ve en üstte yer alan kimlik, Şia İslamı. Denebilir ki İran geleneğinde devlet dini değil, din devleti denetliyor. Bunun günümüzde somut görüntüsü, din adamlarının yaygın olarak aktif siyasetin içinde yer alması ve devletin ulema (Ayetullahlar) vesayeti alında bulunması (velayeti fakih).

Irak’ta Şii çoğunluğun ortaya çıkışı 19. yüzyılın ikinci yarısı gibi geç tarihlerde, ülkenin orta ve güney kesimlerindeki Arap kabilelerinin kitlesel olarak Şia’ya geçmesiyle oldu. Irak Şia’sında göçebe, Arap ve Iraklı kimliği baskın olarak yaşamaktadır. Mesela tüm Arap halklarının birliğini öngören pan-Arabizm Irak’ta Sünni Araplar arasında destek bulurken, Şii Araplar Irak temelinde milli devleti desteklemiştir. 

Osmanlı sonrasında İngiliz mandası dönemde Sünni Araplar İngilizlerle temas ve işbirliği içindeyken, Şii Araplar 1920’de bağımsız ve milli Irak devletini kurmak için ayaklanma başlatmıştı.  

Irak’ta Şia her zaman devletin dışında tutuldu. Bugün de Irak’ta Şii din adamları aktif siyasetin içinde yoğun şekilde görülmez. En itibarlı din adamı Büyük Ayetullah Ali Sistani’ye göre, ‘devlet ulemanın vesayeti altında olmalıdır’ görüşü bir sapmadır.

Irak Şia’sının öz algılaması da dikkat çekicidir. Mesela pek çok Şii düşünüre göre, gerçek ‘Iraklı Arap’ kimliğini, Sünni Araplardan çok Şii Araplar temsil etmektedir.

Özetle, Amerika çekilirse Irak üzerinde İran hegemonyası kurulur endişesi Irak gerçekleriyle bağdaşmıyor. Amerika’nın Irak’ı kontrol etmesi ne kadar zorsa, İran için de o kadar zor. Bunun işaretleri günümüz Irak siyasetinde görülüyor.

Büyük Ayetullah Sistani aktif siyasetin dışında ama pek çok gözlemciye göre Sistani’ye rağmen Irak’ta hiçbir şey yapılamaz. Sistani kesin şekilde İran nüfusuna karşı ve Irak’ın bağımsızlığının belki en güçlü sözcüsü.

Mayıs 2018’de yapılan son seçimlerde en çok oy alan ilk yedi parti arasında İran yanlısı görünen, sadece iki parti var. İkinci sırada yer alan Fetih İttifakı ve beşinci sırada yer alan eski başbakanlardan Nuri Maliki’nin Kanun Devleti Koalisyonu. Ancak Maliki’nin koalisyonu içinde bazı hizipler Amerika’yı destekliyor.

Seçimlerde Irak’ın en nüfuzlu Şii ailelerinden birine mensup Mukteda Sadr’ın liderliğindeki Reform İttifakı (Sairon) birinci geldi. Sadr, İran hegemonyasına en sert karşı duranlardan biri. 

Yeni hükümet sürecinde, Kasım Süleymani yerine atanan Kudüs Gücü’nün yeni komutanı İsmail Gani, İran uyumlu bir başbakan atanması için görüşmeler yapmak üzere Bağdat’a gitti. Ama tam bir fiyasko yaşadı. Büyük Ayetullah Sistani randevu talebini reddetti. Mukteda Sadr reddetmekle kalmadı, “Irak’ın işlerine yabancılar müdahale etmemelidir” diye tokat gibi bir yazılı mesaj yayınladı. İran’a yakın olduğu varsayılan partiler dahil pek çok siyasi çevreden Gani’nin ziyaretine sert eleştiriler geldi.

Ancak mevcut koşullarda İran’ın işini kolaylaştıran iki hususa hemen dikkat çekelim: Amerika’nın ve Türkiye’nin tutumu.

İran’ın etkinlik kazanmasını istemeyen Amerika, Irak’taki varlığı ile kaçınmak istediği duruma hizmet ediyor. “Ya Amerika ya İran” dayatması altında Iraklıların İran’a hayır diyebilmesi daha zor. Süleymani katliamı gibi budalaca tasarlanmış saldırganlıklar da Amerikan karşıtlığını artırıyor.

İran’ın ekmeğine yağ süren ikinci husus, AKP iktidarının Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da izlediği şuursuz siyaset.

Birinci Dünya Savaşı’na kadar yaklaşık 500 yıl boyunca bugün Irak dediğimiz Mezopotamya toprakları, Türkiye ve İran arasında yoğun rekabetinin yaşandığı bölge oldu. Irak toprakları iki güçlü devlet arasındaki sınır ve geçiş bölgesini oluşturuyordu. 

Türkler ve İranlılar bu geçiş bölgesinde yüzyıllar boyunca, daima zamanın ruhuna uygun bir beraber yaşama dengesi bulabilmeyi başardı. Bu müktesebat ve coğrafi yakınlık nedeniyle, mevcut ABD-İran çatışmasını yatıştırmayı Türkiye’den daha iyi yapabilecek bir ülke düşünmek zordur.

Ama öncelikle, zamanın ruhuna göre çizilmiş bir yol haritası olmalıdır. Irak’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü esas alınmalı, Sünni mezhepçilikten vazgeçilmelidir. Irak Iraklılara ait olmalıdır. Türkiye tehdit dili kullanmamalı, Irak’ın IŞİD’le mücadelesine Bağdat’ın talep ettiği ölçüde yardım etmelidir. Irak’ın egemenliğine saygı gösterilmelidir. Esasen Iraklıların büyük çoğunluğunun istediği de bunlardır.

Ortadoğu siyasetini İhvancılığa ipotek etmiş ve Irak’ı yeterince analiz etme yeteneğinden mahrum AKP iktidarı, neredeyse bütün bunların tam tersini yaptı. Irak siyasetini Sünni mezhepçilik üzerine kurdu – hem de en kötüsünden! IŞİD gerekçesiyle Irak’a, Bağdat’ın karşı çıkmasına rağmen asker gönderdi. Seçilmiş Irak liderlerine karşı yakışıksız ve küçük düşürücü dil kullandı. Böylece elindeki muazzam potansiyeli neredeyse sıfırladı. AKP’nin şuursuz Irak siyasetini ayrıntılı olarak “Çarpık Irak Siyaseti” başlıklı yazıda anlattım. (Dileyenler, adımı ve bu makalenin başlığını yazarak Google üzerinden kolayca ulaşabilir).

Kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimlerini Trump kazanırsa, yeni muhafazakarların kuşatması altındaki dengesiz başkanın önünde bir daha seçilme kaygısı taşımayacağı dört yıl olacak. Sadece İran değil, dünyanın başka köşelerinde de ürkütücü savaşlar olasılığı artacak.

Demokratların adayı Joe Biden, Ortadoğu’da neler yapmak istediği hakkında kampanya boyunca net açıklamalar yapmadı. Ama Biden’in 2003 Irak savaşına güçlü bir destek verdiğini ve ardından Irak’ın üç ayrı parçaya bölünmesi için ayrıntılı bir planı kamuoyuna açıkladığını biliyoruz.

Irak ne ABD’nin ne İran’ın nüfuzu altına girer. Ama ABD-İran çekişmesi Irak’ı parçalayabilir. 

Irak ve Suriye’de yaşananlar her zaman birbirini yakından etkilemiştir. Irak’ın dağılması Suriye üzerinde zincirleme etkiler yapar. Bu iki ülkenin beraber istikrarsızlığa sürüklenmesi Türkiye için ağır sorunlar yaratacaktır.

Irak’ın yaşadığı derin krize daha fazla dikkat ve enerji ayırmamız gerekiyor.