İntiharlar, Onur ve Onursuzluk

Güncelleme:
Türkiye gibi rüzgârın bile gündem değiştirmeye yettiği bir ülkede ardı ardına gelen subay intiharları gündeme oturdu. Günlerdir yazılıp, çiziliyor.
Gerçekten bir insan neden son verir canına?

İntiharların gerekçesi ne olursa olsun, işin asıl sebebinin dönüp dolaşıp 'onur'a dayanacağını düşünüyorum. Son günlerde asker intiharlarına da böyle bakıyorum. Son subay intiharları üzerinden düşünürsek; bir insan ya yaptığının kötü bir iş olduğunu kabullenir, onuruna yediremez ve intihar eder. Ya da üzerine atılan çamurun gururunu incitmesi gerekçesi ile.

Bazı köşe yazarlarının sıklıkla yaptıkları gibi ölen birisinin ardından komplo teorileri ve dedikodular üretmek ahlak anlayışıma çok ters. Suç araştırması hakim ve savcıların işi. Ayrıca suçlu da olsa, suçsuz da olsa onursuz bir kişinin intiharına hiç şahit olmadık!

Geçen haftalarda Yarbay Ali Tatar intihar ettiğinde bir takım gazeteler intiharın altında başka şeyler aradılar. Çok alıştık basının yargıç olduğuna. Ama insan canının üzerinden ve acılı bir ailenin duygularını hiçe sayarak yayın hangi ahlaka sığar? Nasıl bir kindir anlayamadım. İnsan birisinin varlığından rahatsız olabilir, bir kişiyi sevmeyebilir, fakat düşman bile görseniz bir kişinin intiharının ardından gülümsemeli gözleriniz.

Yarbay Ali Tatar’ın intiharı üzerinden hangi gazetenin ne başlık kullandığına özellikle dikkat edin, köşe yazılarını tekrar okumanızı rica ederim. Üstelik bazıları Yarbay’ın Aleviliğini bile didik didik ettiler. Alevilik suç ise Alevi Açılımı yapacak olanlar bu suçun neresinde? Hz. Muhammed'in en güvendiği kişinin Hz. Ali olduğunu unutan sahte Müslümanlar aslında günahın en büyüğünün sahibidirler.

Sadece Yarbay değil: İlgilenenler hatırlayacaktır. Gazeteci Uğur Dündar, eşinin bir iddianamede sürekli yurt dışına çıktığına dair savları görünce TV’de haberleri sunarken "bensiz yurtdışına çıktığı kanıtlanırsa intihar ederim" demişti.

Haber7.com'da Osman Özsoy isimli ve profesör unvanlı köşe yazar ı"Bu soruya Uğur Dündar cevap versin" başlıklı uzun bir yazı yazmıştı. Merak edip e-posta yazmıştım kendisine: "Tutun ki doğru ve Uğur Dündar intihar etti. Elinize ne geçecek?" Bu intihardan keyif alanların keyiflerini de yazacak mısınız? Bu tavrınız isminizin önündeki kısaltmaya yakışıyor mu? Gibi sorular sormuştum. Sağ olsun cevap yazmıştı!

Bir iki-yorumlaşma geçti aramıza. Hepsini burada aktarmayacağım ama iletişim profesörü bir köşe yazarına "Mertlik erkeğe yakışır” gibi lümpen bir tavrı doğrusu yakıştıramadım. İnsanın kanını donduracak bir sözdür bana göre. Üstelik birçok erkekten daha cesur ve mert olan kadınlar yok mu bu toplumda? Mertlik erkekten önce insana yakışmalı!

Bir önceki yazımın son paragraflarında sorgulamıştım. Eğer mertlik ise intiharın göstergesi kim intihar etti söyleyebilir misiniz Türkiye’de? Kayıp trilyon davasında suçu bulunanlardan kaçı intihar etti? Yolsuzluk yapıp ülkeyi soyanlar, yetim hakkından bahsedip hırsızlık yapanlar, Sivas katliamı sanıkları, hızlı tren facialarında kusuru olanlar. Kim intiharı seçti Türkiye’de? Bırakın intiharı, suçlunun istifasına bile alışkın değiliz.

O yüzden özellikle eli kalem tutanlar ve manşet atanlar intiharları ele alırken veya içinde intihar sözü geçen sözleri yazarlarken daha dikkatli davranmalıdırlar. Ateşin düştüğü yürekleri yaktığını unutmadan, geride kalanların hatırasına saygı göstermeyi ihmal etmemelidirler. Bir önceki yazıda son söz olarak yazmıştım: Müslüman Türk toplumunda ölenlerin arkasından kötü konuşmamak bir gelenektir. Ve yukarda adı geçen köşe yazarının da dediği gibi: Mertlik erkeğe yakışır!

Değişim ve değerler!

Uzun zamandır yazacağım fırsat olmadı. Dikkat etmişsinizdir; Albaraka Türk bankasının isminde bir değişim oldu ve Türk kelimesi gitti. Fakat banka “kendimizi tazeledik, yeniledik ama değerlerimizden hiç vazgeçmedik” diyor. Türk kelimesinin gittiği bir reklam filminde değerlerimizden hiç vazgeçmedik demek ne derece doğru ve anlaşılır? Yorumsuz…

Diğer Yazıları
Bahçeli'nin tarihi çağrısı
Keşke ülkede muhalefet olsa
Bize yarınlar lazım
Atatürk'ün koltuğu işgal edilmesin
Bu yazıyı yirmi yıl sonra hatırlayacaksınız