İmamların Sendikalaşması
Din görevlilerinin sendika kuracağını duyduğumda, demokrasi adına çok sevinmiştim.
Din hizmeti, bir meslek kategorisidir ve vergilerden sağlanan bütçeden payını almaktadır.
Ve sendikalı olmaları, dünyevi konularda, toplumun diğer kesimleriyle etkileşim demektir.
Bizim dinimiz teolojik tartışmalara nispeten kapalı, ilahiyat alanı ise uzmanlıkla sınırlıdır.
İnanışımızın en başat vaazlarından biri, “Allah ile Kul arasına girilmez”dir, ki, doğrudur!
Diyanet’in kurumsal varlığı yerindedir ve din görevlileri toplumun ta içindedirler.
Herkes gibi, onlar da, çağdaş yaşamı kavrayış açısından ayrılır.
Toplumun gelişen ihtiyaçları karşısında, din görevlilerinin aydınlıktan yana saf tutmaları önemlidir.
Bu açıdan çok iyi eğitimden geçirilmeleri, kendilerini geliştirecek olanaklarla donatılmaları gerekir.
İşte sendika biraz da bunun için vardır...
Öyle ki Devletin temel ilkeleri benimsenerek de, üyesine, özerk bir alan ve güvenli bir iş, sağlar.
Oysa, toplumun camilerde gündelik sorunları paylaşma pratiğinden yoksunluğuna koşut olarak, ne toplumsallaşma ne de sendikalaşma açısından, din görevlileri fazlaca şanslı sayılmazlar.
Bunun bir yansıması -istisnalar hariç olmak kaydıyla- din görevlililerinin dünyevi sorunlara yaklaşımda sergiledikleri – ya da daha doğru tanımıyla- sergilemedikleri tepkiler bağlamında görülmektedir.
Örneğin; bu ülkedeki;
- Çocuk gelinleri ayıbına,
- 5,5 yaşında bebeklerin ilkokula başlamak zorunda oluşlarına,
- Kan davaları ve de toprak ağalığına,
- Hileli gıdalara,
- Hayvanlara eziyet edilmesine karşı söyleyecek sözleri neden yeterince işitilmez?
Örneğin, Dünya’daki;
- Silahlanma yarışına,
- Ana ve çocuk ölümlerine,
- İslam coğrafyasındaki şeyh şıh sömürüsüne,
- Küresel ısınma ve doğa yıkımına,
- Düşünceye karşı ölüm fetvaları çıkarılmasına itirazları neden yükselmez?
Peki hangi din adamından söz etmekteyiz?
Kendisi de olabildiğince özgür bir ortamda yetişen, asli görevi din hizmeti de olsa, spordan, sanattan, müzikten, nasibini almış, bir din adamıdır; topluma daha çok katkı verecek olan…
Fakat sorularına dürüst yanıtları bekleyen toplumun da doğru bir hizmeti talep etmesi gerekir.
Peki hangi toplumdur, bu?
Felsefe, mantık, sosyoloji derslerinin önemsendiği bir eğitim sisteminin yetiştirdiği bireylerin toplumudur, bu… Öyle bir toplum, din adamlarıyla tam ve sağlıklı bir iletişim içinde olabilir.
Öte yandan, kitle iletişim araçlarını kullanarak bu hizmetlerin ikmali de yapılabilmektedir.
Ancak, özellikle küçük yerlerde bir hoca bir imam, sürekli olarak halkın yanında olandır.
Bu nedenle, yaşayışları gibi sözleri ve düşünceleri berrak, Cumhuriyet sevdalısı ve demokrasi bağlısı olmaları büyük önem taşımaktadır.
Şu unutulmamalıdır; hiçbir din, insan eliyle belirlenen sistemin sapmalarının yükünü üstlenemez,
O arada, hiçbir toplum, dini referanslar kullanılarak sömürülmeye müstehak değildir.
Onun için din işlerinin yeri Din’e, Dünya işlerinin sorumluluğu da ahlaklı insanların omuzlarınadır.
Anadolu topraklarındaki eşsiz düşünsel birikimimiz ve iki asra yaklaşan modern yönetim arayışımız ve deneyimimiz, dilerim bizi, insanlık alemi içinde onurlu bir mevkide yaşatır.
Bu uğurda ve yolda, geçmişte ve günümüzde çaba gösteren, emek veren, aydın din adamları ölümsüzdür.