İktisadi Akıl
Türkiye’ye “iktisadi akıl” ne zaman uğrayacak çok merak ediyorum…
İktisadi akıl ya da daha geniş anlamıyla, ‘akılcılık’; önce kişilerin ve kurumların üretim/paylaşım matrisinde hangi konumda olduklarını ‘bilmeleri’dir.
İşçiysem işçiyim! Çiftçiysem çiftçi! Girişimciysem, girişimci… Ya da işsiz!
Sonra da değer yargılarına önem vererek, kendi çıkarına, yararına uygun hareket etmeleri gerekir…
Var’lığın bilincidir; bu!
Hasılayı karan/dağıtansa, iktisadi yasa’dır ve önemli olan kime ne kadar çalıştığıdır.
İnsan, ateşi bulan, demiri eğip büken, yünü eğiren, çeliğe çifte su verendir;
Sistemler kurar iktisadi yasayı barındıran… ‘Düzen’ler oluşturur; önce tapar sonra yıkar!..
Temel soru değişmez: “Ben kimim?”
Bu soru, sorgulamaya erişir; sendikalar, meslek birlikleri kurulur:
“Biz kimiz?”
Mavi-beyaz yakalısıyla, yeni gelişen iş alanları ve formlarıyla, teknolojinin çağıdır, bu…
Ne ki çok kere de, yanıtları muğlak, çıkarımları kördüğümdür!
Ancak ayraç hiç değişmez: “Ekonomiye kattığımın karşılığını hakça alabiliyor muyum?”
İşte asıl terazi budur…
İnsancıl bir ekonomik düzen kusurlarıyla tesis edilmiş ya da ötelenmiş ve örselenmiştir.
Burada da öyledir; işte böyledir:
* En düşük ve en yüksek gelir grubu arasında onlarca kat fark vardır,
* Verginin büyük kısmını ücretliler vermekte, dolaylı vergiler artmaktadır,
* Hayat pahalılığı, güvenilirliği tartışılır hesaplamalar nedeniyle sinsileşmiştir,
* Memura, emekliye bir dirhem zam, gramajı düşen ekmeklerle karşılanmaktadır,
* Tüketici kredileri ortalamaları çok aşan şekilde faizlendirilmektedir,
* Çalışma saatleri ve karşılığında edinilen gelirler kalkınma vaazını tekzip eder,
* Sendika ağası, mercedese biner, işçiler için ulaşım derttir,
* Emeklinin çilesi mezara sürer, çalışanlar esaslı güvencelerden yoksun…
Ancak bütün bu olumsuz tablodan daha “vahim” olanı: Tarımda, sanayide, hizmet sektöründe üretenlerin ve istihdam sağlayan girişimcilerin, konumlarını sorgulamaktan uzaklaşmalarıdır.
“Ben kimim?”, “Biz kimiz?”, “Ekonomik sisteme ne veriyoruz ne alıyoruz?”... “İktisadi sistem, akılla, mantıkla” örtüşüyor mu?..
Bu sorular unutulur gider… Sendika, meslek odası, kitle örgütlenmesi, akıl tutulması yaşar.
Oysa, keşke herkes ‘varlığının’ bilincinde ve karşısındakinin haklarına da saygılı olsa…
Çünkü, o zaman, sistem, tüm unsurlarıyla, kendini denetler, düzeltir ve bu düzenlilik demokrasiyi de güçlendirir…
“İktisadi akıl” gelişmeden, her(hangi) bir alanda istikrarlı gelişme beklemek, iyimserliğin sınırlarını zorlamaktır…