İki kadın iki hayat
Günlerdir kanserden kaybettiğimiz Neslican Tay ile ilgili yazıları, haberleri okuduk, Youtube dan videolarını belki izledik, İnstagram’ da resimlerine baktık falan. Ben de herkes gibi haliyle bu kadar genç pırıl pırıl bir insanın hele ki bu kadar ‘yaşamak isterken’ ölmesine çok çok üzüldüm. Ancak bir şeyler yazacak kıvama geldim diyebilirim. Her üzüntüyü vücudun sindirmesinin herkes için bir süresi var.
Kanser de benim aileme çok uzak bir hastalık değil hem annem hem de babamın tarafında, çok yakınlarımızı kanserden kaybettik. Dolayısı ile bu hastalıkla ilgili gözlem yapma şansı buldum. Bir artı daha ekleyecek olursam, geçmişinde çok ağır panik bozukluğu olan bir insanım. İnsan psikolojisi ve hastalıkların kabullenilme sürecini çok iyi bilirim. Panik atakları o kadar şiddetli o kadar sık ve o kadar yoğun yaşayan biriydim ki, Neslican’ın anlattığı gibi pozitif düşünme, bilinçaltı süreçleri ve hep insanın iyileşeceğine inanması yoga, meditasyon vs hepsinde kitap yazacak kıvama gelmişimdir. Artı Dr Nevzat Tarhan’ın sekülerizm vurgusu yaptığı gibi dinler ve Uzak doğu felsefeleri, New Age dinlerde de oldukça bilgi sahibi olmuştum. Hep derdim ki dünyanın en korkunç hastalığı ve en eziyetli olanı kanser falan değil, ‘panik atak’ çünkü yaşamla ölüm arasında ince bir çizgi varsa eğer şiddetli bir panik atağınız varsa sürekli her gün yeniden ‘o çizgi üzerinde’ gidip geliyorsunuz ve ölmeyeceğiniz konusunda kimsenin bir garantisi yok. Özetle benim bu konudaki gözlemim şu kendi rahatsızlığımla da ilgili, düşünce gücü ile bilinçaltını kontrol edebilirsek ki bu da pek mümkün değil, düşünce gücü ile değil kanser gibi bir hastalığı, psikolojik rahatsızlıkları bile yenemezsiniz sadece ilaç ile ve de hastalığın seyrine yapısına göre iyileşebilirsiniz, moral gücü falan kusura bakmayın hikaye.
Benim panik bozukluğum nasıl geçti söyleyeyim. Tiroid hastası olduğum anlaşıldı testlerle, tiroid ilaçlarını kullanıp belli bir süre geçtikten sonra da panik bozukluğum da geçti 1 yıl psikoterapi gördüm, meditasyon, pozitif düşüncemin, gevşeme ve nefes egzersizlerimin gurusu olduğum halde aman aman bir katkısı olmadı. Yani diyorum ki, hiçbir şey için kendinizi kasmayın, hep pozitif olacağım, hep güleceğim.
Hayır ilacınızı alın, doğru tedaviyi bulmaya çalışın ama kendinizi yormayın. Bu bir şeyler yapmalıyım, mücadele etmeliyim, savaşacağım, kılıç kalkanlarımı hazırlayın halini, ben de bitiren bir doktorumuz oldu ne garip tesadüftür ki o kadar psikiyatriste gitmiştim hiç biri bana onun kadar etkili bir yöntem önerememişti ve ne yazık ki ben ‘kalpten ölme’ korkusu taşırken kısa bir süre içerisinde kendisi ani bir kalp krizinden ölmüştü buradan kendisini rahmet ve minnetle anıyorum Hani Arafa idi ismi demişti ki Ebru’ cuğum panik ataktan bu kadar korkma ne tıp ne başka bir şey ölüm vakti gelmiş birini bu dünya da tutamaz aynı şekilde vakit de gelmemişse hiçbir şey seni buradan koparamaz ve o vakit ne zaman? Hiç birimiz bunu bilemeyiz. Bunun bilincinde ve rahatlığında ol hepimiz için geçerli bu demişti. Panik atakta bir şeyler yapmalıyım stresinden beni uzaklaştırmıştı ve bu gerçeği kabullenmiştim. Eğer sizin de bir rahatsızlığınız üzüntünüz varsa çeşit çeşit yöntemler aramak yerine kendinizi önce tıbba sonra da ‘bilinmeyenin gücüne’ bırakın belki onu yöneten ilahi bir güç vardır kasmayın…..Her şey olacağına varır
Nazlı Ilıcak artık hapisten çıkmalı mı?
Bu gün haber sitelerinde Nazlı Ilıcak’ ın Tayyip Bey’ e yazdığı mektubu okudum ve içim cız etti yalan yok.
Oldum olası Nazlı Ilıcak’ ı sevmem, gazeteci olarak başarılı bulurum ama karakterini sevmem çünkü o ne kadar asker düşmanı ise ben de o kadar asker severim. Askerin tıpkı polisler gibi bu ülkenin suçsuz insanlarının hakkını koruduğunu bilirim. Bir de ben 80 ler de küçük bir çocuktum o dönem ki terör, anarşi dönemlerini ve sağ sol olaylarına karışmamış, terörist ya da siyasi olarak ülkenin zararına bir şey yapmamış bir aile çocuğu olarak, askeri ve polisi Nazlı Ilıcak ve benzerleri gibi öcü olarak görmemişimdir.
Bütün bunlara rağmen mektubunu üzülerek okudum çünkü artık yaşlı bir insan ne yaşı ne sosyal statüsü hapiste yaşamaya uygun değil ve belli bir sürede içeride yattı cezasını çekti ayrıca bu kadın da diğerleri gibi ‘kandırılmış’ olamaz mı? Bence olur zaten kendisi de öyle demiş ben hep mağdur olanlara acırım, nasıl Merve Kavakçı türbanı ile meclise girdiğinde çıkartılmak istendiğinde yanında durduysam 28 şubat döneminde de Tayyip bey in yanında oldum, Fetö ile de zaten eskiden Akp’ liler beraberdi sonradan ara bozulunca ben kandırıldığımla kaldım demiş.
Ne kadar inandırıcıdır değildir ben inandım doğrusu ama bu mektupta hayattan alınmış bir küçük ders de olsun isterdim o da nedir? Orduya, Fetö cülerin tezgahladığı Balyoz, Ergenekon kumpaslarında da Nazlı hanım’ın vicdanı çalışsaydı da yine mağdurdan yana olsaydı, bu gün suçsuz ilan edilip salınan askerler içinde vicdan yapsaydı ama sadece dini yönden mağdur olduklarının yanında yer almış Nazlı hanım . İnsanın aklına geliyor vicdan dediğimiz hadise herkes için de işlemez mi, her haksızlığa uğrayan insan için bu kadar içeride yatan bir insan hiç muhakeme yapmaz ben ‘o konuda da’ hatalıyım demez mi? Dememiş Nazlı hanım ama benim vicdanım ne olursa olsun onun için ve Ahmet Altan için de acıyor. Hele ki virüs zihniyetli Fetö yapılanmasının patronları yurtdışında rahat rahat yaşamlarını sürdürürken hayatları gazetecilikle geçmiş Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan’ da hala cezaevinde kalmaları benim vicdanımı rahatsız ediyor. Vicdan dan bahsediyorsak…