İddianame garabeti

Güncelleme:

3 aya yakın bir tutukluluk sonrasında nihayet iddianame açıklandı.  Yani, sen şurada, şu zamanda, şu suçları işledin ve senin mahkeme de hakim karşısına çıkana kadar kaçmandan şüphe ediyorum o nedenle seni tutukluyorum diyebilmek için savcı tarafından oluşturulan belge. İddianame dedikleri bu. 

Biz bu günlerde bu ironik duruma adalet diyoruz. Binlerce insanın ölümünden sorumlu olduğu için müebbet hapse mahkum edilen ve bu günlerde adeta barış havarisi olarak topluma takdim edilen Abdullah Öcalan’ın bile yüzlerce sayfalık iddianamesinin hazırlanması 9 gün sürmüşken, Ümit ÖZDAĞ’ın iddianamesinin hazırlanması 3 aya yakın sürdü.

Bakıyoruz iddianameye, suçlama halkı kin ve düşmanlığa teşvik etme suçlaması ama elle tutulabilecek bir tane suç unsuru yok. Ayrıca, ortada kin ve düşmanlığa teşvik edilecek halk yok.

Hangi halktan bahsediyorsunuz? Halkın tarifi mi değişti? Halk olabilmek için vatandaşlık bağı gerekmiyor mu? Sığınmacı Suriyeli ve Afganlar ve kaçaklar ne zamandan beri halk tarifinin içinde anılmaya başladı?

Farklı görüşlere sahip vatandaşlardan oluşan halk kesimlerini, birbirine düşürecek tahrikler olsa ve neticesinde bu durum kriminal olaylara sebebiyet verse, o zaman halkı kin ve düşmanlığa teşvik etme suçlamasından zorlama da olsa belki bahsedilebilir. Ama öyle bir durum yok.

Bütün araştırmalarda ortaya çıkıyor ki halkımızın ezici bir çoğunluğu ülkemizde bulunan sığınmacı ve kaçaklardan muzdarip. Bir an için diyelim ki suçlamalar yerine oturdu. İyi de öyle bir durum da yok ki. Bahse konu olanlar ya kaçak, ya da sığınmacı yani Türk halkının bir parçası değiller.

Deprem bölgesinde hırsızlık yapan sığınmacılar veya sığınmacıların neden oldukları çeşitli ölümlü suçlar veya Kayseri’de küçük bir kız çocuğuna yapılan cinsel saldırı sonucunda çıkan olaylardan sorumlu tutulma gibi gerekçeler.

En ciddi suçlamayı da bu kayseri olayları üzerinden yapmış savcı bey. Kayseri emniyetinden gelen raporda halkın, çıkan olaylarda Ümit hocanın  twitter “paylaşımlarından da” etkilenmiş olabileceği ihtimali belirtiliyor.

Oysa savcı bey rapordaki bu ifadeyi, halk bu paylaşımlardan etkilendi şeklinde kesinleştirerek hazırlamış iddianameyi.

Yani 8,5 sayfa alelacele, özensiz, adaleti kanatacak kadar fütursuzca bir kurgulama yapılmış, ama mızrak çuvala sığmamış.

Gerçekten de Ümit Hocanın dediği kadar var. Bu durum ancak düşman ceza hukuku olarak tarif edilebilir. Çünkü yargıda iktidarın kilit noktalara taşıdığı küçük bir grup bütün bir yargıyı töhmet altında bırakacak kadar acımasızca düşman hukukunun bütün uygulamalarını kullanıyor.

Adalet mekanizmasının en üst organı olan Anayasa mahkemesi kararlarını Can Atalay örneğinde gördüğümüz gibi tanımayabiliyor.

Anayasanın 10. Maddesi “herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” diyor ancak, yasa maddeleri iktidar yanlısı tutum takınanlar için başka, iktidar karşıtı tutum takınanlar için başka uygulanıyor. Yani anayasanın bu 10. Maddesi fiilen askıya alınmış durumda. Ciddi bir ülke dünya ile olan bağını ilan ettiği hukuk kuralları ile belirler ve bu bağlayıcı bir durumdur. Eğer bir muz cumhuriyeti değilse tabii.

Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa insan hakları mahkemesini iç hukukunun bir parçası olarak tanımış bir ülkedir ama ona rağmen Avrupa insan hakları mahkemesinin aldığı kararları uygulamayı reddedebiliyor.

Sadece bununla kalsa…. Dahası var .

Uydurma gerekçelerle yargılanma hakkı tanınmadan insanlar gayri yasal bir şekilde esir edilebiliyor ki bu bir düşman ceza hukukun uygulaması.

Mesela etki ajanlığı nedir diye bir araştırma yaptım, yasada böyle bir suç olmadığını gördüm. Ama yapımcı Ayşe Barım bu suçtan tutuklu. Garabete bakar mısınız yasada böyle bir suç tanımlanmamış ama bir kadının özgürlüğünü elinden alabiliyorsunuz.

Bütün bunlar bize hukukta bir fetret devri yaşandığını gösteriyor. Biliyorsunuz fetret iki hükümdar arasında hükümdarsız geçen süreye deniyor. Ülkemizde yaşanan tam da bu işte. Hukuksuz bir dönemden geçiyoruz. Yargıya karşı yargının içinde küçük bir grup suç işliyor gibi ve  sanki çifte standartlı uygulamalarla işlemeye de devam ediyor.

Ama yargının büyük çoğunluğunun bu durumdan çok rahatsız olduğunu bilmek beni bir nebze olsun rahatlatıyor. Kuralsızlığın kural olduğu ve bu kuralsız yargıya karşı adalet arayışı içinde olmak her cumhuriyet vatandaşının başlıca görevi olmalı

Adalet bir gün bu duruma sebep olanlara da lazım olur hatırlatması yaparak bitirelim yazımızı.

Diğer Yazıları
Adalet Teyze ağır hasta
Bilinen ilk Türk kimdir?
Düşman hukuku
Uysa da yaptım, uymasa da...
Adalete Darbe ve Ümit Özdağ