Hem kuduz hem tetanoz aşısı oldum.

Güncelleme:

Güzel bir Pazar  günü yürüyüşü, yer Yeşilköy Röne Park, çocukluk anıları, buradan eskiden denize girilirdi muhabbetleri, sahile kümelenmiş uçurtma klübü ve alaca karanlık gökyüzüne yükselen rengarenk uçurtmalar. Böyle bir ambians. En sevdiklerim yanımda, gemiler ışıklarını yakmış nazlı nazlı salınmakta.

Mendireğin ucunda kayalara ilişmiş, sonsuzluğa doğru bakarken, limandan henüz havalanmış uçakları izliyor ve hayaller kuruyorum. Çok mutluyum.

Kömür gibi kapkara, çelimsiz yavru köpeği kayalıkların arasında yemek arıyor, başını sevdiriyor.  

Her şeyi herkesi çok seviyorum.

Biraz ötede , küçük bir çocuk, yavru kediyi sevmeye çalışıyor.

Ne hissettiğimi bilmiyorum, her halde kendimi ben de o anda kaybediyorum.

Zaten kedi hastasıyım, koşarak çocuğun önüne geçip, mırıl mırıl guruldayan kedinin yanına gidiyorum, küçük çocuk 1,5 -2 yaşında filan, hemen önünden kediyi kapıp kucağıma alıyorum.

Aile bana , ‘ne garip kadın’ diye bakıyor. Küçük çocuğun önünden alelacele kediyi kaptım diye. Niye öyle davrandığımı ben de bilmiyorum.

 Tüm kabahat içimdeki, büyümeyen çocukta.. Ben zafer kazanmış edasıyla kediyi severken, kedicik bana bir tırmık atıyor.  O anda başımı geri çekiyorum, yoksa gözüme gelecek. Küçük pati dudaklarıma geliyor ve kanamaya başlıyor. Kısa bir düşünme anından sonra kediciği kapıp, arabanın arkasına atıyoruz. Öyle ya, parkta kendi başına dururken, ya bir yarasa, ya da başıboş köpeklerin saldırısına uğramışsa.

Biraz içim ürperiyor, sonra da ‘ne olacak yahu’  diyorum.

 Ama yine de yavru kediyi bagaja koyup doğru veterinerimize götürüyoruz. Veteriner hiçbir şey olmayacağını, etrafta kuduz vakası olmadığını, kediciğin son derece sağlıklı göründüğünü söylüyor.

Bu arada iyi ki, domuz gribi korkusundan steril jellerden bol bol yanımızda taşıyoruz. Hemen kanayan dudaklarımı 20 kere falan, o jelle  temizliyorum.  Akşam 21.00 gibi 2012 ye gideceğiz, kaç   gündür  filme yer bulamıyoruz.

Kuduz korkusu biraz bekleyebilir diyorum, muhteşem bir filmmiş. Gerçekten öyleymiş, bu yıl Titanic gibi her halde Oscar’ ları toplar.

Neyse konuya dönersem, kediciği evin bahçesindeki müştemilata yerleştiriyoruz. Bu arada veterinerde, parazit hapı ve pire damlası yapılıyor. Oyuncak, kum ve mama alınıyor. Gayet rahat bir şekilde uykuya dalıyor.

 Kafamda 10 gün gözlem altında tutmak var. Sonrası Allah kerim, belki bizim bahçede yaşamaya devam eder. Belki de götürüp yine Röne Park’ a bırakırım.

Film yaklaşık 1.30 gibi bitiyor. Eve dönüp internette kuduz hakkında bilgi topluyorum, sonra kuduz olmuş insanların resimlerini görüp, hemen ev halkını ayaklandırıyorum.  Çabuk benim aşı olmam lazım diye, tam bir baş belasıyım.  Normalde ilaç yan etkisinden korkan birisiyim ama sanıyorum, o resimleri gördükten sonra yan etki falan umurumda bile değil. Gecenin 2.30’ unda İstinye Devlet Hastanesi’ ne koşuyoruz. Aşı, aşı, aşı diye.

Nöbetçi doktorda, tırmık baş bölgemde, yani ağzımda olduğu için aşı yapalım diyor. İyi ki gelmişim.  Fakat, kuduz aşısına ilave olarak bir de piyangodan tetanoz aşısı da çıkıyor. İki koluma yaptırıp geliyorum.  Tabii bir aşı programı da çıkıyor, yani tek seferde bitmiş değil.

Bu hafta sonu, biraz eğlenmenin, çocuklaşmanın ve hafif şımarmanın faturası bana böylece kesilmiş oluyor.