Güvercin Sadakati
Ana güvercinin balkonumuza bıraktığı yumurtalardan iki yavru doğdu.
Güvercin ailesi, Kırmacı ailesine konuk… Eşim, yemine, suyuna özen gösteriyor.
Ben de tuttum dün uçmakta zorlanan yavruyu veterinere götürdüm; neyse ki bir şeyi yokmuş.
Güvercinlerin sadakatini anlatamam… Kendi aralarında ahenk, bize karşı “saygı”ları var!
O kadar ki, yiyecekleri konulunca, anne önce güvenliği sağlıyor, sonra sofraya oturuyor.
Verdiğimiz su kaplarını sanırım gagalarıyla bir kenarda topluyorlar; bize zorluk olmasın diye.
Çalışma odamın balkon kapısı geçen hafta sonu açıktı; o denli duyarlılar ki, içeri girmiyorlar.
Dışarıdan diyalogdayız!
Acemi yavrular, balkon taşını pisletmekteler; hem de nasıl.. ama olsun varsın…
Bizim çocuklar da camın gerisinden bazen gidip onlara bakıyor; “babalarını soruyorlar”…
Baba güvercin sanırım biraz uçarı; o daha seyrek uğruyor, yine de görülmeye değer bir tablo!
Güvercinler; aile bütünlüğü, nimetlerin paylaşımı, hastalık, sadakat, özen…
Sözcükler, bunlar…
Benim için de hayatta karşılıkları var…
Dün veterinere götürürken yüreği elimde titreyen güvercini düşünüyorum:
5 yaşındayken hastanede şuurumu kaybettiren bir çocuk hastalığıyla yatışımı anımsıyorum…
Annemin ve rahmetli babamın, yatağımın başucuna getirdikleri Batman oyuncağını…
Balkondaki güvercinlerin her sabah yiyecek gelene kadar kaygılı hallerini düşünüyorum:
CHP’nin önceki yönetiminin kariyerimle birlikte beni “sokağa itişlerini” anımsıyorum…
Eşimle beraber, bayat ekmekleri “değerlendirdiğimiz”, ama asla hayattan korkmadığımız o günleri…
Balkondaki güvercinlerin güvenlik ve özgürlük ihtiyaçlarını düşünüyorum:
Düşüncelerinden ötürü hapishanelerde yatan insanlar ve eksik kalan aileleri geliyor aklıma…
3 yıl her sabah takım elbisemi giyip, üç metrekare odamda yaşadığım tutsaklığı anımsıyorum.
Güvercinlerin özenlerini, disiplinlerini, hayatta kalma mücadelesini düşünüyorum:
Çok iyi bilmediğim işlere atılarak, ekmeğimi kazanmaya çalıştığım günler geliyor aklıma...
Emek verdiğim alanlara, tepeden inenlere aldırmadan, “yazmak” irademi, anımsıyorum…
İşte, böyle…
Balkonumuzdaki güvercinler bizlere teşekkür ediyorlar mıdır o hiç önemli değil…
Ama ben onlara teşekkür borçluyum…
Konuklukları, hayatın bir özeti gibi…
Doğanın mucizesi içinde doğallaşıyoruz hep beraberce…
Biliyorum bir gün uçacaklar; karı var, kışı var; başka dalların gölgesinde yuvalanacaklar…
Belki geri gelirler ara sıra; bir bayramda, bir yeni yıl gününde, eski dostluğun hatırına…
Gerçekte bütün güvercinler, barışçıl, dostluktan yana, değerbilir canlılar;
Ve insanoğlunun onlardan öğreneceği çok şey var!
Ben, Bizimkilere şöyle sesleneceğim:
Uçarsanız bir gün, bu, özgürlük için olsun,
Kanatlarınıza uğramasın keder,
Hiçbir kurşun vurmasın sizi,
Uzak olsun yaşamın yırtıcı dişleri,
Bölüşün yiyeceğinizi ahenk içinde,
Yükselin ama alçalmayın hiçbir şekilde,
Toprağa dönüşünüz, soyunuza tohum olsun,
Öğretin uyumu, öğütleyin barışı;
Öyle ki:
İnsan olan baksın insana,
Gönül gözüyle…