Gündüz Fakir, Gece Zengin
Bir şehrin arka sokakları gibidir, ülkelerin görünmeyen yüzü.
Ekonomi iş yaratmadıkça, gelir hakça dağılmadıkça;
Hayatın kendisi, istatistiği ne yapsın ki?
Ben böyle yapılara “gündüz fakir-gece zengin beldeler” diyorum.
Türkiye’miz de bazı parametreler açısından öyle…
Gelir dağılımı en bozuk ülkelerden biriyiz.
Örneğin Denizli’de tekstil işçilerinden bir teki bile sendikalı değil.
Şiddet sarmış dört yanımızı; ezilen kadınlar-dövülen çocuklar, bizim!
OECD Raporuna göre 18-24 yaşında, %52.8 eğitime katılım oranıyla, sonuncuyuz.
O arada “Okuma Becerisi” konusunda da oldukça gerilerdeyiz.
4 x 3 “eğitim sisteminin” öğretmen ve aileleri dara düşüreceği apaçık.
Nüfus artış hızı yerli yerinde, ama kadınların işgücüne katılımı düşüş eğilimi göstermekte.
Bebek ölümlerinde binde 17 ile lideriz.
Aile planlaması değil de, onun bir yöntemi olan “kürtaj” tartışmaya açıldı…
Cenin’in hakkı var, peki, ömür emeğini yazıya adamış insanlar, neden çocuklarına hasret, yıllardır hapishanelerde yatar?
“Sanayileşen toplum”, hem kendi geçim güçlüklerinin hem de tarım işsizliğinin baskısında…
ILO koşullarından olan ‘aile yardımları’ sistematik bir uygulama haline gelemedi…
Buna karşılık, caddeler ışıltılı, dükkanlar pırıltılı…
Bu eskiden Doğu Bloku ülkelerine yakıştırılır; “ama, halkta para yok” diye tamamlanırdı…
Elbette, “para cepte çok, ama harcama yeri yok” denmesi de bir çeşit durgunluk.
Her neyse(k) biz acaba “gündüz fakir, gece zengin bir ülke miyiz”?
Önemli olan üretmek, geliri hakça dağıtmak, demokrasiyi de geliştirmektir.
Türkiye’ye nereden bakarsanız bakın, nasıl okursanız okuyun; yaşamın gerçeği, halkın içinde!