Gezi Parkı
Gezi Parkı’ nda yaşananları iyi ki sosyal medya ve Halk Tv sayesinde, an be an öğrendik, bilgilendik. Diğer basında, kışkırtıcı olmamak adına ‘ yandaş’ demiyorum.
Bir türlü izleyemedik, ya penguen belgeseli vardı, ya yemek tarifleri.
A.K.P’ ye gönülden bağlı köşe yazarları ve gazetecilerin ağzını bıçak açmadı bu konularda, hepsi neredeyse 3 maymunu oynadı.
Bazıları, bu müdahaleler çok sert oldu vs gibi, cılız seslerle zevahiri kurtarmaya çalıştılar. Ama yine de sanıyorum, kurtaramadılar, aklı başında vatandaş, bu timsah gözyaşlarını samimi bulmadı.
Ben oradaki gösterilere katılamadım, bir çok sebebi vardı bunun. Birincisi gösteriye ya da toplu hareketlere fiilen katılmayı doğru bulmuyorum. Yaşam tarzım buna uygun değil. Ama katılanlara hem saygı duyuyorum, hem çok cesaretli buluyorum.
Bu ülkede bir şeylerin değişmesi gerektiğine inanıyorum.
Bu değişim öncelikli olarak A.K.P’ nin gitmesi ile de çözülecek bir şey değil.
A.K.P gidecek M.K.P gelecek mesele o değil ki.
Mesele sistemin değişmesi, mesele demokrasinin tam işleyişini oturtacak sistemlerin değişmesi.
Başbakan bu olayların patlak vermesi ile ilgili 3 gündür canlı basın toplantıları düzenliyor.
Orada yaptığı açıklamaları görünce gün gün değiştiğini gözlemliyorum.
İlk gün çıktı, olayı ağaçların kesilmesine karşı verilmiş basit bir aktivist harekete indirgedi.
Sonra bu işi CHP ve provakatörlere bağladı.
Bu gün gelinen noktada bu gösterilerin, iktidarına yönelik olduğunu algıladı ve biz ne yaptık ki bu vatana hizmetten başka dedi, savunmaya geçti. Dış borç açığının kapatıldığından, ekonominin iyi gittiğinden falan dem vurdu.
Tabii ki ülkedeki pek çok işletme yabancı ortaklığa girdi dolayısı ile piyasa da sıcak para artışı yoğunlaştı. Ekonominin düzelmemesi zaten bu durumda olanaksız hale geldi.
Hizmet konusuna gelince; devletin görevi zaten vatandaşa hizmettir.
Devletçilik konusu bundan binlerce yıl önce Roma İmparatorluğu zamanında, insanların kalabalıklaşması artınca, bir araya gelip, konuşup, bizi yönetecek bir güç olsun da, işlerimiz daha adaletli ve tek elden yönetilen sistemli bir oluşum olsun diye başlamıştır.
Bu günün devlet anlayışından çok farklıdır.
Bu günün devlet anlayışı, kendini ‘bir takım’ vatandaşın tepkisinden korumak için, polisin, vatandaşa koruma amaçlı biber gazı, cop ve su ile saldırmasından ibaret olmuştur.
Hem de bu şiddete dayalı icraat yüzde elli sayıda seçmenden alınan güce dayanarak yapılmıştır. Geri kalan yüzde elli seçmen de zaten kafadan bu iktidarı seçmemiştir.
Demokrasimizde ki eksik taraflardan biri de, demokrasinin çoğulcu sisteminin bu şekilde algılanmasıdır. En büyük oyu alan parti yönetim ve ülkenin geleceği hakkında her türlü karar, yetki ve yargı mekanizmasına sahip olacak, dağılmış halde bulunan ortalama yüzde 10 larda kalan partiler ve onların temsil ettiği vatandaşların istekleri ihtiyaçları göz ardı edilecek onlara 3-5 çapulcu, terörist, ayyaş, dinsiz adamdan hayır gelir mi gibi onur kırıcı hakaretler edilecek. Sonra buna demokrasi denilecek.
Böyle demokrasi dostlar başına. Ne diyeyim…
Amerika’ da bile Obama tek başına karar alamaz. Yaptığı her adımda Kongre’ ye karşı sorumludur. Kongre’ nin içinde tüm eyaletlerden seçilmiş Temsilciler Meclisi vardır.
Gerçek demokratik rejimlerde öyle tek parti iktidarında olduğu gibi, söyledim oldu mantığı yoktur. Eğer demokrasiden söz ediliyorsa, ve bir iktidar kendine güveniyorsa, önce ülkesinde bu adımları atar. Yoksa biz bu millete hizmet etmedik mi diye duygusal açıklamalar yapma gereği duymaz. Onun zaten asri görevi olduğunu bilir.
Son olarak yine bu günkü basın açıklamasında bir kadın gazeteci Başbakan’ a bütün halk iktidarınızdan rahatsız dünya da ve çeşitli illerde insanlar toplanıp bu dayatmacı hukumete karşı protestolarını yapıyorlar, bunların arasında yaşlı teyzeler, üniversiteli gençler, kadınlar var diyor.
Yanıt şöyle geliyor; O gençlerin ideolojisi yok mu?
Ben de şöyle diyorum; ideolojisi olmayan insana insan denmez, sizin ideolojiniz yok mu? Hani yaratılanı severdiniz Yaratandan ötürü? O süslü laflar nereye gitti?
Özetle; hukumeti protesto gösterilerine katılan insanları çok saygı değer buluyorum, demokratik haklarını yerine getiriyor ve onlara dayatılan şeylere tepki gösteriyorlar, cesaretlerinden dolayı hayranlık duyuyorum.
Ama zarar görmelerine dayanamıyorum içim acıyor. Tıpkı bizim inandığımız değerlere, fikirlere inanmayan, ama kendi içinde samimi olan ‘ötekilerin’ acılarına da katlanamadığım gibi. Hangi taraftan, düşünceden, ideolojiden olan 1 kişinin bile canı yanmasından sorumlu isek bundan acı duymalıyız. İnsani davranış, insan olmanın doğal sonucu budur. Bu vicdan terazisi, öğretilerek ya da zorla olmaz. Varsa vardır, yoksa yoktur.
Hepimiz vicdanlı insanlardan olalım, hatalarımızı görüp tamir etme erdemini yakalayalım yani tekamül edelim inşallah….