Gazze ve Ukrayna savaşları tarihi dönüm noktası olacak
Tarihin hızlanarak aktığı günlerden geçiyoruz. Gazze ve Ukrayna savaşlarından sonra dünya çok farklı olacak.
İlerde tarihçiler, Gazze ve Ukrayna savaşlarını iki önemli gelişmenin dönüm noktası olarak anlatacak. Birincisi Amerika’nın Soğuk Savaş’ın sonrasında sürdürdüğü tek küresel süper güç konumunun tükenişi, ikincisi Batı’nın üstünde durduğu ahlaki zemini yitirişi – bir daha zor geri kazanabilecek şekilde.
* * *
Gazze’de inanılması zor, kelimelerle anlatılması imkansız bir insanlık faciası yaşanıyor.
İnsanlar bir avuç un için ölüyor, öldürülüyor. Çocuklar açlıktan inleyerek, tiz çığlıklar atarak hayata gözlerini yumuyor. Camilere, hastanelere, okullara hunharca saldırıyorlar.
Filistinlilerin insan değil hayvandır, ona göre davranın, istediğiniz gibi ateş açın, hiçbir şeyden sorumlu olmayacaksınız talimatıyla Gazze’ye salınan İsrail askerleri, ellerine tutuşturulan ağır silahlarla hareket eden her şeyi imha ediyor. Kıstırılmış savunmasız insanların üzerine barbarca saldırıyor, teslim olmak için ellerini kaldırmış yaşlı insanları ateş kusarak katlediyor, sonra birbirlerini kutlayıp kahkahalar atıyorlar. Hayvanlara yapılmayacak şeyleri Filistinlilere yapıyorlar.
Ancak bu barbarlığın birinci sorumlusu İsrail değil, her desteği sağlayan tek süper güç Amerika.
Silah, askeri mühimmat ve bombaları kesintisiz yağdırıyor. Milyarlarca dolar veriyor. Cumhurbaşkanı dahil her düzeyde sivil asker İsrailli yöneticilerle devamlı danışma içinde. BM dahil her alanda diplomatik koruma sağlıyor.
Üstelik o İsrail ki, sadece Gazze’de sistematik savaş ve insanlık suçu işleyen bir ülke değil, aynı zamanda faşist ve karanlık bir ideolojiyi paylaşan hükümetin yönettiği, ırk ayırımcılığı (aparthayd) rejimine sahip ülke.
Azıcık hoşlanmadığı zaman askeri ve ekonomik yaptırımları bastıran Amerika, İsrail’e niçin yaptırım uygulamıyor? Bu mu demokrasi, özgürlük, insan hakları dedikleri?
Aslında yaptırım bile gerekmiyor. Gazze vahşetinin sorumlularına Amerika’nın yardımı kesmesi yeter. Ama hiç umurlarında bile değil.
Biden yönetimi İsrail’den sadece daha yavaş katliam, daha az hunharlık istiyor. Onun da nedeni, Amerikalı seçmenlerin bir bölümünün tepkisi nedeniyle yaklaşan seçimleri kaybetme olasılığı. Hesap bu kadar.
Batılı ülkelerin çoğunluğu neredeyse koşulsuz ve gözleri kapalı Amerika’nın ve İsrail’in arkasında hizalandı. Almanya kendini öylesine akıl dışı noktaya taşıdı ki, ifade ve toplantı özgürlüğünü büyük ölçüde rafa kaldırdı.
Filistin yanlısı hemen tüm gösteriler yasaklandı. Yasağa rağmen gösteri yapmak isteyenleri polis sert şiddet kullanarak dağıtıyor. Sadece Filistin bayrağı taşıdığı için öğretmenin saldırıp dövdüğü bir çocuğun yakınları protesto etmek istedi, ona bile izin verilmedi, zor kullanılarak dağıtıldılar.
Filistinlilerin çok eski bir sloganı vardır. Akdeniz ve Ürdün Nehri arasındaki Filistin toprakları ima edilerek “Denizden nehre kadar…” diye başlayan değişik vurgulamalar yapılır.
Almanya’da “Denizden Nehre kadar Filistin özgür olacak” diye slogan atılması abes gerekçelerle yasaklandı. Bunun üzerine Filistin sempatizanları “Denizden Nehre kadar herkes eşit olacak” diye haykırınca, “Denizden nehre kadar…” diye başlayan her türlü cümlenin kullanımı yasaklandı! O slogan kullanılırsa, toplananlar şiddetle dağıtılıyor, insanlar göz altına alınıyor, fişleniyor.
İsrail yanlıları kendi toplantılarında “Denizden Nehre kadar göreceğiniz tek bayrak İsrail bayrağı olacak” diye açık tahrik içeren bir slogan kullanınca, polis hiç ses etmiyor, buna izin var! Yön duygusunu kaybetmiş Almanya’nın geldiği yer bu.
Hiçbir şiddet unsuru içermese bile, Filistin için sempati ifade eden, Gazze’de barış veya ateşkes isteyen konuşmaların ve sosyal medya mesajlarının dahi üstüne gidiyor, baskılıyorlar. Bunları söyleyenler, gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar işten atılma dahil sert cezalara çarptırılıyor.
Başta başbakan Scholz Alman politikacıların çoğu, İsrail hükümet yetkilileri açıkça soykırım talimatı içeren açıklamalar yaparken bile onların arkasında durdu!
Fanatizm o boyutlar ulaştı ki, artık Almanya ifade ve toplantı özgürlüğünün rafa kaldırıldığı, farklı düşünenlerin zulme uğradığı bir yer. Şok edici ayrıntılı döküm için İsrail’de yayınlanan +972 Magazin’e bakmanızı öneririm.
Almanya, Nazilerin yaptığı Holokost’tan (soykırım) ben sorumluyum duygusuyla, İsrail’in Gazze’de uyguladığı Holokost’u destekliyor. Hiç sağlıklı bir görüntü vermiyor.
Bir zamanlar Avrupa’nın “dinamosu” Almanya, başkalarının görüşlerine ve ihtiyaçlarına zırh çekerek tam içine kapanmış, kendi dertlerine gömülmüş, kendi halinde yanıp kavrulan endişe verici bir görünüm sergiliyor.
* * *
Yıl başında, Ukrayna’nın savaşı kazanmasının neredeyse imkansız olduğunu, Rusya’nın askeri üstünlüğü ele geçirdiğini ve savaş devam ederse Ukrayna devletinin veya ordusunun çökebileceğini gerekçeleriyle yazdım.
Bazı okuyucularım aradı, bu analizleri erken ve ikna edici bulmadıklarını belirterek sorguladı. Yaklaşık iki ay geçti, şimdi aynı görüşleri Batı’nın önde gelen istihbarat örgütlerinin değerlendirmeleri olarak medyada okuyoruz.
Son bir haber: “Amerikan istihbarat çevrelerinde Ukrayna’nın savaşı kazanma şansının oldukça zayıf olduğunu herkes görüyor… Lafı dolandırmaya gerek yok, esasen bu bir yenilgidir.”
Fransa Cumhurbaşkanı Macron çevresiyle, kendi istihbarat teşkilatından aldığı değerlendirmelere dayanarak, Ukrayna savunma hattının cephe boyunca çöküşünün yakın olduğunu konuşuyor.
Macron dahil pek çok Batılı siyasetçinin son günlerde yaptığı “Rusya’nın kazanmasına asla izin veremeyiz” açıklamalarının nedeni, Rusya’nın kazanmak üzere olduğunu, gerçekleri saklamanın giderek zorlaştığını, kendi kamuoyları önünde nasıl zor duruma düşeceklerini görmeleri. Telaş içindeler.
Ama o kadar çok budalalık yaptılar ki, kısa ve orta vadede durumun değişmesi zor. Mahvettiler Ukrayna’yı. İtiraf edeyim, en çok Kırım dolaşıyor zihnimde, hüzünleniyorum. Kırım şimdi AB içinde olabilirdi.
Savaş daha başlamadan kolayca durdurulabilirdi. Ama Amerika müzakereyi bile ret etti. Savaş başladıktan birkaç hafta sonra Ukrayna ve Rusya görüşüp anlaştı, Rusya askerlerini çekmeyi kabul etti. Amerika müdahale edip Ukrayna’nın savaşa devam etmesini sağladı. Şimdi öğreniyoruz ki, Ukrayna’nın uçurumun kenarında kıvrandığı şu günlerde bile Biden yönetimi “Rusya ile anlaşmaya yanaşmayacaksın, yoksa verdiğimiz yardımları keseriz” diye savaş dayatmasını sürdürüyor.
Bunların vicdanı ve ahlaki değerleri çürümüş. Artık barış masasına oturun diyen Roma’daki Papa’yı bile “Putin’in kuklası” ilan ettiler ya!
Biden şimdi Kongre’den yardım paketini geçirmeyen Cumhuriyetçi muhalefete suçu atıyor. Samimi değil. 2024’de Ukrayna’ya yardımın büyük ölçüde azalacağını bir yıl önce, 2023 başında kendisi açıklamıştı. Nitekim 60 milyar dolar yardım Kongre’den geçse bile, bütçe dağılımı asla yeterli olmayacağını gösteriyor:
20 milyar boşalan ABD silah stoklarının yenilenmesine; 14 milyar ABD şirketlerinden silah alınıp Ukrayna’ya gönderilmesine; 15 milyar askeri eğitim, istihbarat ve Doğu Avrupa’daki ABD askeri varlığının güçlendirilmesine; 8 milyar Ukrayna’nın bütçe açığının kapatılmasına; 3 milyar iktisadi kalkınma ve deniz savunmasına gidecek.
Bu bütçe, Ukrayna’nın en hayati ihtiyaçları silah ve bütçe açığını karşılamaz. Silah hariç Ukrayna’nın 2024 bütçe açığı 43 milyar dolar. Avrupa’dan yaklaşık 14-16 milyar gelecek. ABD’nin 8 milyarı dahil, açığın ancak yarısı karşılanıyor. Ayrıca, iktisadi kalkınma için öngörülen 1,6 milyar dolar gayri ciddi bir meblağ.
Amerika “ne gerekirse vereceğiz” vaadi ile Ukrayna’yı savaşa itti. Daha önce çok yaptığı gibi, şimdi sözünden döndü. Ukrayna’yı cehennem kuyusunun içine attı ve orada yalnız bıraktı. Amerika, çıkarları gerektirdiği anda verdiği sözü umursamaz, cayar, toz olur.
ABD yavaşça geri çekiliyor ve sorunu Avrupa’ya bırakıyor. Önümüzdeki aylarda, Avrupa’nın stratejik iktidarsızlığını ve zihin karışıklığını izleyeceğiz.
Fransa’nın lideri Macron birkaç kez “Ukrayna’ya müdahale edeceklerini” açıkladı. Ayrıntıları belirtmedi, “stratejik belirsizlik” oynayarak (strategic ambiguity) avantaj kazanmak istiyor. Ama ihmal ettiği, stratejik belirsizlik sadece gerçekçi seçenekler mevcutsa avantaj getirebilir. Fransa gerçekçi bir seçeneğe sahip değil. O durumda oyunun adı değişir, “blöf” olur!
Fransa’nın 2 bin veya 20 bin asker göndereceği konuşuluyor. Ukrayna’da cephe hattı 1000 km, Rus askeri sayısı 450 bin. 20 bin Fransız askeri savaşın gidişini değiştirmez. Fransa’daki Marianne dergisine konuşan kıdemli bir Fransız subayı “Sakın hata yapmayalım, Ruslar karşısında biz, ponpon kızlar ordusuyuz” diyor.
Macron bir çılgınlık yaparsa, Ukrayna’daki Fransız askerleri Rusya’nın öncelikli hedefi haline gelecek. Rus istihbaratı Ukrayna’da, neredeyse kendi ülkesinde olduğu kadar rahat hareket edebiliyor. Fransız birliklerin konumunu belirlemeleri nispeten kolay.
(Benzer durum büyük ölçüde Ukrayna istihbaratı için Rusya’da geçerli.)
Neticede o kadar çok Fransız bayrağına sarılı tabut Paris’e dönebilir ki, Macron Mayıs 2027’de görev süresi bitmeden koltuğunu bırakabilir.
Son olarak, Batı’nın kendi ahlaki zeminini nasıl yitirdiğini daha iyi anlayabilmek için, sürdürülen dezenformasyon kampanyasını biraz yakından görmek gerekiyor. Bu da gelecek yazının konusu.