Gazetecilik etiği
Bizim medyayı gerçekten anlamak mümkün değil ya da ben bazı konularda çok tutucu düşünüyorum.
Efendim bir dönem, acı var mı acı repliğiyle,
habercilik literatürünü 360 derece değiştiren,
cüceler ve dev adamları habere çıkartan,
raiting adına, magazin haberlerini ana habere taşıyan
ve böylece bir dönem haberi ciddiyetten uzaklaştırıp,
her kesimden insanın anlayacağı düzeye çeken insanlar,
fırsat bu fırsat deyip, şimdi aklına , ağzına geleni söylüyor.
Aradan geçmiş 30 yıl, 12 Eylül’ le ilgili çok ciddi iddialar ortaya atıyor.
Hayır atsın diyelim bir lafımız yok ama niye şimdi ve hani ispatı?
Nerede kanıtın, delilin, götür bir televizyona, herkes izlesin, görsün, muhataplarına sor, yanıtlasın.
Ver elindeki bilgileri, iddiaları.
Koy son noktayı olsun bitsin.
Bu yaptığın nedir şimdi?
İkisi hayatta olmayan, biri 90 küsür yaşında, diğer ikisi 80 küsur yaşında insanlar için;
‘’12 Eylül’ cüler Amerika’ dan 2 milyar dolar rüşvet aldılar.’’
Nasıl bir hesaplaşma duygusu, anlamak çok zor.
Madem o kadar kuvvetli delillerin vardı, elindeki kaynaklar sağlamdı,
gazeteciliğine de bu kadar güveniyordun,
patlatsaydın raitingleri….
12 Eylül’ cülere yargı yolu açıldı, eski defterler hemen açıldı.
Hepimizin hayatında bildiği, duyduğu iddialar, çok emin kaynaklardan doğruladığı bilgiler vardır.
Ama bazen öyle şeyler duyarız ki, biz onu başkalarıyla paylaşmaktan utanç duyarız.
Bir vicdan muhasebesi olur içimizde.
Birine bir yakıştırma, bir iddiada bulunacaksak 40 kere düşünürüz, bunun başkalarına faydası nedir?
Karşımdaki insana zararı nedir diye?
Gözümüzle gördüğümüzü bile, sorgularız kendi içimizde acaba doğru mu gördük diye?
Çünkü iddialar doğru bile olsa, her doğruyu, her yerde ve her zaman söylemek doğru değildir.
Bir gazeteci için ne kadarı doğrudur bilemem ama her zaman söylüyorum galiba mesele gazeteci olmadan önce insan olabilmekte.