Erken seçim koşulları nasıl oluşmaz
31 Mart 2019 yerel seçimlerinden sonra ortaya çıkan siyasi tabloda, daha önce nüfusun %15 ini yöneten CHP bu defa nüfusun yarısını yönetir hale geldi, Ak parti ise nüfusun %69 unu yönetirken %38e düştü. Hiç şüphe yok ki seçim sürecindeki siyasi koşullar düşünüldüğünde, CHP sinin başarısını olağan üstü bir başarı diye nitelemek hiç de yanlış olmaz.
Buna karşın bu seçim başarısını küçümseme, ilçeleri biz kazandık söylemiyle kamuoyunda algı yaratmaya çalışılması, gerçeği değiştirmediği gibi, iktidar tarafına seçmen nezdinde bir fayda da sağlamıyor ve İktidarın bu bakış açısı ile uyguladığı strateji, topluma verdiği “Güç hala bende ben istersem yönettirmem hizmetleri engellerim” duygusu, iktidara kaybettirmeye devam ediyor.
İktidar partisinin kararsızlar dağıtılmadan önce 27-28 bantlarına gerilemesi yani yaklaşık 10 puan civarında bir kayıp içersisinde olması bunun en çarpıcı göstergesi gibi duruyor. Ak partinin çekirdek seçmenindeki bu erime, ülke ekonomisinin daralması ile vatandaş üzerindeki baskının artmasının yanı sıra parti içindeki tasfiyeler ve parti içinden doğan yeni siyasi oluşumlar ile izah edilebilir.
Özellikle Ali Babacan ile anılan yeni hareket, polemikten uzak yaklaşımlarıyla Ak Parti seçmeni tarafından dikkatle ve sempati ile izleniyor.
Bunun yanı sıra Ak parti içinde, gerek Cumhurbaşkanı gerekse partinin konuşan unsurları, “agresif” kendilerinden başka herkesi haksız bulan, bütün yaşanan olumsuzlukların müsebbibi olarak muhalif unsurları gören anlayışı devam ettirmeleri, erimeyi artan bir hızla devam ettiriyor, ama daha önemlisi kararsız seçmenlerdeki oy verebilme potansiyelini oldukça aşağılara çektiği gözleniyor.
Görünen o ki, iktidar tarafı böyle devam ettiği sürece muhalif unsurların çok fazla bir şey yapmasına bile ihtiyaç yok. Çünkü geçmiş yıllarda iktidara güven duygusu yaklaşık 3 seçmende bir tanesine(1/3) tekabül ederken, bu sayının 4 de 1 e (1/4) gerilemiş olması bu durumun en belirgin işareti gibi duruyor.
Sayın Cumhurbaşkanının partili kimliği ile toplumun bütününü kucaklamak gibi bir kaygı içinde olmaması, diğer bütün görüşlerdeki seçmenleri ötekileştiren bir siyaset anlayışı gütmesinin siyasi maliyeti bu günün konjonktüründe, karşısında %67 ye varan bir karşı cephenin oluşması ile sonuçlanıyor.
2002 yılından beri yapılan seçimlerin her hangi birinde Sayın cumhurbaşkanının liderliğine bir kez dahi olsa oy vermiş seçmenlerin oranının %60 lar mertebesinde olduğunu düşünecek olursak bu seçmen kitlesinde cumhurbaşkanına duyulan güven kaybı %40 bandında gözüküyor. Yani bu sure içinde sayın cumhurbaşkanına güvenmiş %60 seçmenin neredeyse yarısı kendisine artık güvenemez hale gelmiş.
Bu göstergeler ışığında Sayın Cumhurbaşkanı acilen kutuplaştırıcı siyaset anlayışını bırakıp kucaklayıcı bir tavrı geliştirmezse, siyasi sürecin şu şekilde gelişebileceğini ön görmek çok zor olmayacaktır.
1- Seçmendeki güven kaybı sürecektir.
2- Güven kaybına uğrayan bu seçmen kitlesinin bir kısmı Ak parti’den ayrılan oluşumlara yönelecektir.
3- Bir kısmı ise MHP de dahil olmak üzere diğer bütün partilere oransal bir şekilde dağılacaklardır.
4- Cumhurbaşkanının seçilmesini sağlayan %51 lik seçmen dengesi bir daha asla oluşamayacaktır.
5- Bu güvensiz siyasi iklim Ekonomik parametreleri olumsuz etkilemeye devam edecektir.
6- 2002 den beri süregelen siyasi iktidar süreci sona erdirecek erken seçim koşulları oluşacaktır.